Hastanelerde mobbing | İş yükünü azaltmak için koruyucu sağlık hizmetleri öncelenmeli
"Hiyerarşik yapı özellikle hastanelerde biraz daha hiyerarşik bir şekilde ete kemiğe bürünüyor. Bu hiyerarşik ilişki de toplumsal yaşamdaki daha fazla otoriterleşmeden payını yeterince aldı."

Arşiv | Fotoğraf: Vladimir Fedotov/Unsplash
İLGİLİ HABERLER

Yaşamına son veren Doktor Mustafa Yalçın, mektubunda mobbinge maruz kaldığını yazmış

"Asistan hekimlerin çalışma süresi insani düzeye çekilmeli"

Asistan hekimler: Sağlıkta mobbing son bulsun

Asistan hekimler uzmanlık eğitiminden mahrum kalıyor, 36 saat çalıştırılıyor
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışan bir sağlıkçı
Üniversitedeki mobbing durumundan bahsetmek istiyorum. Üniversitelerde mobbing var, peki neden? Bunun temeline inmek istiyorum. Üniversite hastanelerinin bulunduğu yerlerde bölge hastanesi gibi hizmet vermesi nedenlerin bir tanesi. Bölge hastanesi gibi hizmet vermesi nedeniyle de iş yükü artıyor. Elbette ki bölge hastanesi derken aslında ondan da ziyade kapitalizme ilişkin bir şey. Yani kapitalizme ilişkin olan insanın ve insana dair eğitimin, sağlığın meta haline gelmesi ve bu metalaşmayla beraber kapitalizme daha fazla kar getiren koruyucu sağlık hizmetinden ziyade tedavi hizmetlerine öncelik verilmesi. Hastalığı önleyici sağlık hizmeti yerine hastalık ileri düzeye vardıktan sonra tedavi etmek daha fazla kar getiriyor.
Konunun ekonomik yönünden ziyade bu durumun hastanelerde nasıl bir yoğunluk oluşturduğuna odaklanmak istiyorum. Koruyucu sağlık hizmetleri Türkiye’de son yıllarda ortadan kaldırıldı. Koruyucu, önleyici sağlık sistemi yetersiz olduğu için nicel anlamda hasta sayısı arttı. Bu tedavi kısmındaki iş yükünü de artırdı.
Yoğunluğu karşılayabilmek için üniversitelerde hiyerarşik bir ilişki kurulu ki, üniversitelerin durumu da buna gayet uygun. Çünkü üniversiteler eğitim kurumu ve eğitim kurumunda elbette profesör, doçent, yardımcı doçent, asistan, tekniker oluyor. Yukardan aşağı sıralanan bir hiyerarşik yapı. Özellikle hastanelerde bu biraz daha hiyerarşik bir şekilde ete kemiğe bürünüyor. Bu hiyerarşik ilişki de toplumsal yaşamdaki daha fazla otoriterleşmeden payını yeterince aldı.
Böyle bir düzende mobbing (psikolojik, sosyal, fiziksel baskı) kaçınılmaz oluyor. Hastanelerde, üniversite hastanelerinde en alt kademelerden en üst kademelere kadar bu yapılıyor. Mesela üniversitede çalışan bir tekniker temizlik personeline, bir doktor teknikere ya da hemşireye, kıdemli asistan çömez asistana bu şekilde bir yıldırma uyguluyor.
Üniversitede kendi hayatına son veren Mustafa’nın durumu sadece bir örnekti. Bugün bu olduğu için bunu konuşuyoruz. Aslında bu sürekli yaşanan bir şey. Yaşanan şey sistemin sonucunda ortaya çıkan arızi durumlardır. Sistem her zaman kendisini sürdüremiyor ve ara ara böyle patlaklar verebiliyor. Geçen sene Baltalimanı Hastanesinde ortopedi asistan doktoru kıdemlisini bıçaklayarak öldürmesi de bir başka örnek. Bu örnekler bu sistem devam ettiği sürece hep olacaktır. Bu yaşananların ana sebebi sistemin hasta yoğunluğu, bu yoğunluğun sebebi de koruyucu sağlık hizmetinin olmayışı ve toplumun sağlık anlamında yeterli düzeyde bilinçlendirilememesidir.
Dolayısıyla üçüncü basamak tedavi hizmeti veren kurumlarda yoğunluk neticesinde hiyerarşik bir sistem ve sistematik bir yıldırma, baskı düzeni ortaya çıkıyor. Bahsettiklerim biraz uç örnekler. Bunun dışında bağırma, fiziksel şiddet de yaşanıyor ve hatta bazen bunlar hocaların arasında da olabiliyor.
Kısaca söylemek gerekirse hastane özelinde bunlar nasıl yaşanıyor ondan da bahsetmek istiyorum. Uludağ Üniversitesi Hastanesinden önce başka bir hastanede çalıştım. Başka üniversite hastanelerinde çalışan arkadaşlarım da var. Evet, her yerde bu baskı, sistemin tabiriyle mobbing var. Fakat Uludağ Üniversitesinde mobbing biraz daha fazla şekilde yaşanıyor. Çünkü Uludağ Üniversitesi bölgeden daha fazla hasta çekmesi nedeniyle yoğunluğu da daha fazla olan bir hastane. Sadece iş yükünden kaynaklı bir baskı durumu oluşmuyor. Kendisinden olmayanı dışlama da var. Mesela etnik kimliği farklı olan, dünya görüşü farklı olan, sol düşünceye yakın sendikaya üye olan insanlara bu baskı daha fazla uygulanıyor. Bunu bizzat kendim de yaşadım.
Kendimden örnek verirsem bu baskı durumunu uzun yıllardır yaşıyorum. Bunu yaşamamın sebebi sol bir sendikaya üye olmam. Mustafa’nın mektubunun ne kadarı doğru ne kadarı yayınlandı bilmiyorum. Ama çok önemli bir cümle vardı. “Güçlü olanlar bir düzen kurmuşlar ve zayıf olanları eziyorlar.” Aslında kimse zayıf ya da güçlü değil. Konumlarından kaynaklı bir güç, iktidar durumu var. Bunu da kullanıyorlar. Kullanırken de konumuna dayanarak bir iş yaptırırken, günlük tavırları farklı olabiliyor. Mobbing denen bu sistem öyle bir kurulmuş ki hemşiresinden, temizlik personeline, hocasından, asistanına bu sistem bir şekilde benimsenmiş.
Mesela bugün bir asistan intihar etti ve asistanlara baskı konuşuluyor. Asistanlar da “Bize baskı uygulanıyor” diye figan ediyor. Baktığımızda asistan arkadaşlarımız da kendi altında çalışan arkadaşına mobbing yapabiliyor. Kendi istemese de bu sistemi her davranışında yeniden üretiyor. Tekniker de hemşire de bunu sürekli olarak üretiyor. Ama bunu ürettiklerinin farkında değiller. Çünkü bu sistem böyle yürüyor. Her gün bu şekilde üretiliyor.
Bir de çalışma koşullarından bahsetmek isterim. Mesela bazı bölümlerde nöbet ertesi izin yok. Asistanlar arasında nöbetler 24 saat kesintisiz şekilde uygulanır. Sabah 8’de gelen ertesi sabah 8’de çıkar. Ama bazı bölümlerde bu nöbet ertesi izin de yok. Sabah 8’de geldiysen ertesi sabah 8’de çıkamıyorsun. 24 saat ayakta, uykusuz çalışıyorsun ve devam ediyorsun. O gün normalde akşam 4’te bitmesi gereken nöbetin 32 saate ve hatta 36 saate çıkıyor. Bu nasıl bir çalışma düzeni? Bir asistan için düşünürsek 36 saat boyunca önce ameliyatlara giriyor, oradan yoğum bakıma gidip hasta takibi yapıyor, oradan da acile gidip konsültasyonlara bakıyor, servise gidip hocalar vizit veriyor, bir sonraki günün hastalarını hazırlıyor derken böyle delice bir çalışma sistemi içerisinde kalıyor. Ve bu hemşireler ya da teknikerler için de böyle.
Sağlık bu ülkenin kanayan yarası. Pandemi ile birlikte hastanelerde bu iş yükü daha da arttı. Bu bizim hastanemizde de arttı. Artan iş yükü nedeniyle yetişmeyen yerleri kapamak için insanlar görev yerlerinden farklı yerlerde görevlendirildiler. Kendi mesleklerini icra edemez duruma geldiler. Benim bildiğim dört anestezi teknikeri arkadaş pandemi kliniklerinde sadece giyindirmeye verildi. Bunun gibi çok sayıda örnek duyuyoruz sürekli. Bu çalışma düzenine karşılık kadrolu çalışan bir hemşirenin maaşı en düşük memur maaşıdır diğer kamu sektörlerine göre.
Buradan çıkış ise sağlık sisteminin daha sosyal tabanlı, koruyucu sağlık hizmetlerini ön plana çıkaran, ona yatırım yapan bir sağlık sisteminin kurulmasıdır. Böylece insanlar hastalıktan korunarak ikinci, üçüncü basamak olan sağlık kurumlarına daha az başvuracaklar ve sağlık çalışanlarının iş yükü azalacaktır.
Evrensel'i Takip Et