04 Mart 2021 23:17

Engizisyonun Orta Çağda kaldığını mı sanıyorsunuz?

Aşkın Zengin Akkuş’la bu gerilim dolu, bugünün ve geçmişin acılarından beslenen sarsıcı romanı "Kutsal Cehalet" hakkında konuştuk.

Görseller: Kutsal Cehalet kitabının kapağı ve Aşkın Zengin Akkuş'un kişisel arşivinden bir fotoğraf | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Özlem ERTAN

Fatih’te tarikatların yuvalandığı mahallelerden birinde, bir cinci hocanın “imam nikahlı karısı” olarak yaşamını sürdüren gencecik bir kız… Orta Çağ İtalya’sında engizisyonun haksız yere hücrelere kapatıp işkence ettiği kadınlar… Yazar Aşkın Zengin Akkuş, Dark İstanbul Yayınları’ndan çıkan ‘Kutsal Cehalet’ adlı romanında bu iki çağı bir araya getiriyor ve okurlara engizisyonun, sanıldığının aksine, Orta Çağda kalmayıp 2018 İstanbul’una kadar uzandığını gösteriyor. Aşkın Zengin Akkuş’la bu gerilim dolu, bugünün ve geçmişin acılarından beslenen sarsıcı romanı hakkında konuştuk.

‘Kutsal Cehalet’te çocuk yaşta cinci hoca ile evlendirilen Hanife’nin 2018’de, İstanbul Fatih’te başlayan öyküsünü okurken, kendimizi bir anda Orta Çağ İtalya’sında, engizisyonun işkencelerinde buluyoruz. Bu iki dönemi aynı kurguda bir araya getirmenin nedenleri neler?
‘Kutsal Cehalet’ kitabımı yazmama vesile olan küçük bir kıvılcımdan bahsetmek istiyorum. Nehru’nun, hapishanedeyken kızı İndra Gandi’ye yazdığı mektuplardan oluşan ‘Dünya Tarihi’ kitabını okurken, tek bir satır çekmişti dikkatimi; Orta Çağda bir profesör, öldükten 30 yıl sonra engizisyon tarafından yargılanıyor ve mezarından çıkarılan kemikleri yakılıyordu. Bunun üzerine, konuyu detaylı bir şekilde inceleme kararı aldım. Araştırmalarımı yürütürken eş zamanlı olarak ülkemizde işlenen kadın cinayetleriyle, Orta Çağ engizisyonunun kadına yönelik kıyımı arasındaki benzerlikleri yakaladım. Bu tespitle birlikte ‘Kutsal Cehalet’ kitabını yazmaya başladım. ‘Kutsal Cehalet’, Orta Çağ İtalya’sıyla 2018 İstanbul’unu anlatırken çift yönlü olarak ilerleyen, roman içinde roman olan ve büyülü gerçekliğin izlerini taşıyan bir kitap. Orta Çağ İtalya’sında küçük bir köyde çömez olan Rahip Armando, kendi isteğiyle engizisyon mahkemesinde çalışmaya başlıyor. Görevi, zindanlardaki mahkumlara İncil’den bölümler okuyarak onların imana gelmesini sağlamak. Fakat durum hiç de beklediği gibi olmuyor ve zindanlara gide gele mahkumların suçsuz olduklarına inanıyor. O ana kadar engizisyon için çalışan rahip, bir anda rotasını değiştirerek artık engizisyona değil de bu sistemin mağdur ettiği insanlara hizmet etmeye başlıyor. Gelelim 2018 İstanbul’una… 14 yaşındaki Hanife’nin bedeni, babası tarafından para karşılığında cinci hocanın uçkuruna sunulup, ortaya çıkan görüntü de “imam nikahı” kılıfıyla meşrulaştırılıyor. Orta Çağda Debora’nın engizisyon başkanından gördüğü işkencelerin aynısını 2018 İstanbul’unda cinci hocadan gören Hanife hem dedesi yaşındaki adamın tecavüzlerinden hem de eve hapsedilip özgürlüğünün kısıtlanmasından dolayı perişan haldedir. Eline geçen ‘Sonuncu Köy’ romanını gizli gizli okurken, bu kitapta yazılanlar sayesinde kendi yaşamını sorgulamaya başlar, kitabı bitirdikten sonra ise ne pahasına olursa olsun kişisel kurtuluş savaşını vermek için harekete geçer.

Orta Çağda engizisyonun haksız uygulamalarıyla mücadele eden rahibin öyküsü Hanife’ye de ilham veriyor. Engizisyon dönemini kurgularken nasıl bir araştırma yaptın? Nelerden ilham aldın?
Engizisyon dönemini kurgularken çok ciddi bir araştırma içine girdim. O dönem insanlarının yaşam tarzlarını, yediklerini, içtiklerini, giydiklerini irdeledim. Olabildiğince fazla bilgi toplamaya çalıştım. Bir süre sonra tüm bu bilgiler kartopu gibi büyüyüp yenilerinin önünü açtı; üniversite yayınları, bu konularda okuduğum romanlar gibi… Ulaşabileceğim her kaynağa uzanmaya çalıştım. Bu kitabın en önemli özelliği hem Orta Çağdaki mahkum hikayelerinin hem de İstanbul’da cinci hocanın evinde yaşananların gerçek hayattan alınması. Bu nedenle içerdiği yaşanmışlıkla çok fazla anlam ifade ediyor benim için.

Avrupa Orta Çağının en karanlık yüzünü “cadılık”la suçlanıp haksız yere işkenceyle öldürülen kadınlar temsil ediyor. “Cadı avı” hâlâ farklı bir şekilde de olsa devam ediyor mu?
Kitap kapağımda bunu çok net ifade ettim. “Engizisyonun kurumsal kimliğinden sıyrılıp zihinlere sızmadığını mı sanıyorsunuz? Eğer öyleyse, yanılıyorsunuz.” Bu söz, çok şey anlatıyor. “O zamandan bugüne kadar ne çok şey değişmiş” demeyi çok isterdim. Ancak değişmedi; günün koşullarına göre kendini yenileyip, farklı maskelerle çıktı karşımıza. Engizisyon, kadınlara kendi dayattığı hayatı yaşatmak için zulüm yaptı. Uymayanlar ise ölümle cezalandırıldı. Bugün ne yaşıyoruz peki? Kadının bedeni üzerinden kurgulanan töre ve ahlak kurallarıyla kadınlar belli kalıplara sokulmaya çalışılıyor. Buna uymayanlar ise sevgili, eş ya da aile bireylerinden bir erkek tarafından hunharca katlediliyor. Engizisyonun bireylerin zihnine sızmasının en belirgin örneği bu. Caydırıcı cezalar vermeyen otorite ise işin kurumsal kısmını oluşturuyor bana göre…

Romanda engizisyon dönemine ağırlık verilmiş. Hanife’nin öyküsünde değinilmeyen kısımlar bulunması, bir devam romanının gelebileceği fikrini doğuruyor. Böyle bir plan var mı?
Bunu özellikle yaptım. Çünkü asıl vermek istediğim mesajlar engizisyon dönemine ait zamanlardan. Aralara serpiştirdiğim İstanbul dönemiyse, bu farkındalığı pekiştirme amacıma hizmet ediyor. Romanın içinde roman var çünkü. İstedim ki, Orta Çağı anlatan romanı okurken kendi hayatıyla benzerlikler gören Hanife gibi, okur da bu farkındalığı engizisyon dönemini anlattığım ‘Sonuncu Köy’ romanından alsın. Okuyucunun Hanife’yle paralel olarak aynı duyguları yaşamasını istedim. Devam kısmına gelince; evet, Hanife’nin kurtuluş hikayesi farklı bir roman olarak çıkacak karşımıza.

‘Kutsal Cehalet’ ile eş zamanlı yayımlanan ‘Babamın Gölgesi’ romanının senin için özel bir anlamı olduğunu biliyorum. Bundan bahsedebilir misin?
Bu soru için teşekkür ederim Özlem. ‘Babamın Gölgesi’ benim için farklı bir anlam taşıyor. Bu romanı çok eski yıllarda yazmıştım aslında. Bambaşka düşüncelerle… Ancak 2019 yılında babamın kaybıyla birlikte, aynı zamanda bir baba kız hikayesi olan bu romanı yayımlatma kararı alıp, babama ithaf ettim; “Hayat, kötü haber aldığın bir gece kadar uzun, bir gülümseme kadar kısaymış meğer” sloganıyla.

ÖNCEKİ HABER

CHP'li Kamil Okyay Sındır: Bergama’da ata toprağı haraç mezat satılıyor

SONRAKİ HABER

Adana 8 Mart mitingine Boğaziçi ve LGBTİ+ yasağı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa