06 Mart 2021 23:30

Bir kuru ekmek için koparılan bu fırtına, bunca mezbelelik…

Daha düne kadar her seçim öncesi belediyeler üzerinden yoksullara erzak kolileri ve kömür dağıtan AKP bugün halka ucuz ekmek hizmeti verilmesine neden karşı?

Halk Ekmek büfesi | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Cem ŞİMŞEK

İkinci Dünya Savaşı yılları… İnsanlar karneyle verilen kuru ekmek için fırın önlerindeki uzun kuyruklarda, yağ karaborsada, demli çaya şeker bulabilene aşk olsun! İnsanlar aç, kuru ekmeğe, adalete ve özgürlüğe. Kitapları toplatılan ve hakkında yakalama kararı çıkarılan öğretmen Mustafa Ural üzerinden ne güzel anlatmış Rıfat Ilgaz; savaşın yarattığı ekonomik yıkımı ve dönemin politik atmosferini, yayımlandıktan sonra toplatma kararı çıkarılan romanı “Karartma Geceleri”nde:

“Memleketin yoksulluk içinde kıvrandığı günlerde. Aylığımız kaç lira bugün? Seksen üç lira seksen beş kuruş! Surda, tramvay deposunun karşısında karnesiz ekmek satıyorlar, torbalar içinde. Tanesi...

-Bir lira! Aldım geçen gün!

-Demek seksen dört ekmeğe öğretmenlik yapıyoruz.

-Buğdayımızı Almanlar’a veriyoruz, savaşa katılmamak için...

-Savaşa girmemek için haraç! Ama Hitler’i bize savaş açmaktan bu buğday alıkoymaz.”

***

Büyük Buhran yıllarının ardından dönemin kapitalistlerinin yerküreyi yeniden paylaşmak üzere başlattıkları o büyük ve acımasız savaşın üzerinden 80 yıl geçti neredeyse, son bir yılı pandemi gölgesinde. Milyonlarca işçi ve ailesinin ancak karnını doyurmaya yetecek asgari ücrete çalıştırıldığı, başka milyonlarcasının ise “İşten atma yasağı” adı altında günlük 47 lira ile açlığa mahkum edildiği bugünlerde halk yine ucuz ekmek kuyruklarında, yağ market rafında ama fiyatı karaborsa. “İşten atma yasağı” uygulamasının bu ay sona ereceğini de hatırlarsak pandemide hükümetin ayakta tutmak için milyarlarca lira kaynak aktardığı şirketlerin önümüzdeki günlerde işten atmalara başlaması ve kitlesel işsizlik bugünden öngörülebilir bir tablo.

***

Geçtiğimiz aya kadar İstanbul Halk Ekmek büfeleri üzerinden iktidar ve muhalefetin sürdürdüğü tartışmanın zemininde pandemiyle birleşen kriz karşısında uygulanan ekonomi politikasının yarattığı ve her gün daha da derinleşen bu yoksulluk var kuşkusuz.

Peki neydi bu tartışma? İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun büfeler önündeki uzun ekmek kuyruklarına karşı büfe sayısının artırılması ve kentin çeşitli noktalarında mobil ekmek büfeleri konumlandırılması teklifine “Eşe dosta, koalisyon parçalarına örgüt elemanlarına bu büfeleri dağıtıversin. Kusura bakmayın biz bu yetkiyi vermeyiz” bahanesine sığınarak karşı çıkan AKP ve MHP’li meclis üyeleri tepkilerin büyümesi üzerine geri adım atmıştı. Yine yakın zamanda AKP Milletvekili Şahin Tin’in TBMM’de sarf edilen “Arkadaşlar millet aç, perişan. Evet herkesin midesine bir şey giriyor; kuru ekmek giriyor” sözlerine verdiği “O zaman aç değil demek” yanıtı da “ekmek” tartışmasının diğer bir yanıydı. Bu iki örnek patronları koruyan ekonomi politikasının ulaştığı pervasızlığın boyutunu yeniden gözler önüne serdi.

***

Daha düne kadar her seçim öncesi belediyeler üzerinden yoksullara erzak kolileri ve kömür dağıtan AKP bugün halka ucuz ekmek hizmeti verilmesine neden karşı? İşçi ve emekçileri yoksulluğa sürükleyen kapitalist ekonomi politikalarının Türkiye’deki en usta uygulayıcılarından olan AKP’nin iktidarı boyunca bu politikaların sonucu olarak ortaya çıkan gelir dağılımındaki adaletsizliği ve yoksulluğu da siyasi ranta devşirdiği bilinmez değil. Bugüne kadar yoksulluğun ortadan kaldırılması gibi bir amacı olmayan ve “yönetilebilir yoksulluğa” yaslanarak güçlenen iktidar bugün yönetmekte zorlandığı bir ekonomik tablo ile karşı karşıya. Halk ekmek büfelerinin artırılmasına karşı çıkmasının temel nedeni de “sosyal politikaları”, “sosyal devlet”in bir gereği değil; siyasi rantın olmazsa olmaz bir aracı olarak görmesidir. Somutlamak gerekirse AKP’nin ilk amacı yönetemediğini gizlemek iken; ikinci amacı ise halk ekmek büfeleri üzerinden Ekrem İmamoğlu lehine oluşabilecek bir “siyasi rant”a engel olmak. İktidarın yaşadığı sıkışmışlık onu “Ekmek bulamıyorsa pasta yesinler” noktasına kadar getirdi.

***

İktidarın ahvali ortadayken; bazı büyük şehirlerde yerel iktidara sahip olan muhalefetin tutumu da daha çok sorgulanmaya muhtaç. Dün AKP’nin siyasi rant devşirmek üzere dağıttığı erzak kolileri, kömür torbaları karşısında “makarna siyaseti” yanıtıyla yetinen muhalefetin son yıllarda benimsediği “sosyal devlet” söylemi, Ekmek Üreticileri Derneğinin Halk Ekmek büfeleriyle ilgili şikayet dilekçesine İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun verdiği “Dileğim hiç kimse 1 liralık ekmeğe ihtiyaç duymasın” yanıtıyla uyum gösterse de Kadıköy ve Maltepe Belediyelerinde işçilerin ucuz ekmeğe mahkum olmamak için insanca yaşamaya yetecek ücret talebiyle gerçekleştirdiği greve karşı aldığı grev kırıcı tutum çelişki doğuruyor.

“Sosyal devlet”, yoksulluğu tamamen ortadan kaldıramasa da yoksulluğun azaltılmasını hedeflemek, emek ile sermaye arasında az çok denge kurulmasını gözetmekse, yöntem “sosyal yardımlar”ın ötesine geçmeli, işçi ve emekçilerin gelirinin insanca yaşamaya yetecek bir düzeye yükseltilmesi olmalıdır. Türk-İş’in hesaplamasına göre şubat ayı itibariyle yoksulluk sınırının 8 bin 856 TL olduğu Türkiye’de işçilerin 5-6 bin lira arasında değişen ücret talebini “şımarıklık”; hayata geçirdiği grevi “komplo” ya da “AKP’ye destek” olarak nitelemek iktidara benzemekten başka bir şey olamaz.

***

Peki kimsenin ucuz ekmeğe ihtiyaç duymadığı bir dilek nasıl gerçek kılınabilir? Bırakalım bunun yanıtını da adaleti ekmeğe benzettiği şiiriyle Bertolt Brecht versin:

“(…)

madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,

onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

Öteki ekmeği kim pişiren?

Adaletin ekmeğini de

kendisi pişirmeli halkın,

gündelik ekmek gibi.

Bol, pişkin, verimli.”

ÖNCEKİ HABER

Papa Francis, Irak'ta Şiilerin dini lideri Sistani ile görüştü

SONRAKİ HABER

Emek Partisi Çorum Merkez İlçe Örgütü, faaliyetlerinin engellenmesine tepki gösterdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa