Kılıçdaroğlu: "İnsan Hakları Eylem Planı"nın bir şey doğurmayacağını biliyorduk

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'nin "İnsan Hakları Eylem Planı"nı eleştirdi.

09 Mart 2021 09:27
Paylaş

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmelere dair konuştu.

Kılıçdaroğlu, AKP'nin açıkladığı "İnsan Hakları Eylem Planı"nı eleştirdi, "Biz bir şey doğurmayacağını biliyorduk" dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Gazeteci Levent Gültekin dün saldırıya uğradı. Bir gazetecinin düşüncelerini açıkladığı için saldırıya uğraması kabul edilemez. Gazeteciye kalkan her el demokrasiye kalkmış demektir. Gültekin son zamanlarda tehdit aldığını söylüyordu. İnsan Hakları Eylem Planı'nın açıklandığı ortamda bu saldırılar oluyor, saldırıyı yapanlar sokakta geziyorsa 'eylem planının' bir şeye yaramadığı açık şekilde görünüyor.

Müyesser Yıldız ve İsmail Düker ceza aldı. Özellikle Müyesser Hanım uzun süre cezaevinde kaldı. Olmayan belgeler ve olmayan devlet sırlarından ötürü yargılanıp mahkum edildiler. Eylem planının açıklanmasının hemen ardından bu tablonun ortaya çıkması acı. Sorgulanması gereken asıl şey rütbeli birisinin Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığına getirilmesi, bunun da FETÖ'cü itirafçı olmasıdır. Kim o kişiye bu makamı tahsis etti? Gazetecilerle uğraşacağınıza bunlarla uğraşın. Bütün gazetecilere, kalemini satmayanlara selam gönderiyoruz. Siz kaleminizi satmadığınız sürece biz her zaman yanınızda olacağız."

"İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI"

"İnsan Hakları Eylem Planı hazırlandı. Biz bu eylem planının bir şey doğrumayacağını biliyorduk. Şehir Üniversitesi vardı, ciddi bir akademik kadrosu vardı, öğrencileri vardı, 'Biz kapatıyoruz' dediler, Marmara Üniversitesi'ne devrettiler. 'Kimse mağdur olmayacak' dediler ama kararname yayınladı, 'Çalışanlara mülakat yapacağız, başarılı olmayanların işine son verilecek' dendi. Bir taraftan bunu yaparken bir taraftan da dünyaya, kendi saygınlığınızı ifade etmek için 'İnsan Hakları Eylem Planı' açıklayacaksınız, buna 'inanın' diyeceksiniz.

Ekrem İmamoğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. YSK'ye talimat verildi, seçim yenilendi. Sonunda 15 binlik fark 800 bine çıktı. Ekrem Bey bu süreçte Karadeniz gezisi yaptı. Ordu'dan VIP bölümden uçağa binmesi gerekirken izin vermediler, bir tartışma çıktı. Vali kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle şikayette bulundu.  Şikayetçi valinin 12 tanığı ikişer kez dinleniyor, asıl mağdur olan Ekrem Bey'in 10 tanığından 4'ü dinleniyor. Ordu milletvekiline 'Sizi dinleyeceğiz' diyorlar, sonra dinlemiyorlar. Hemen iddianameler hazırlanıyor. Dosyada iki bilirkişi raporu var ancak dikkate alınmıyor. Eğer 'İnsan Hakları Eylem Planı' uygulanıyorsa ve muhataplarına ulaşmışsa bu davadan süratle bir beraat kararı çıkması lazım."

"SOĞAN, PATATES AMBARLARDA ÇÜRÜDÜ"

"Erdoğan'ın 6 Nisan'da bir açıklaması var, 'Çiftçilerimiz ekilmedik toprak bırakmayacak' diyor. Daha sonra Tarım ve Orman Bakanı 'Ürününüz tarlada, etiniz sütünüz elinizde kalmayacak, gerekirse devlet olarak biz alırız' diyor. Gereği yapıldı mı? Niğde'de, Nevşehir'de Polatlı'da kuru soğan, patates ambarlarda çürüdü, niye almadınız? Devletin saygınlığı verdiği sözün arkasında durmakla olur. Çiftçi kardeşlerime sesleniyorum, size verilen sözü tutmuyorlarsa sandıkta gerekli dersi vermek zorundasınız. Biz iktidara geldiğimiz zaman faizlerin tamamını sileceğiz. Bunlar tefecilere çalışır; biz alın terine, emeğe çalışacağız.

21. yüzyıl Türkiye'sinde insanları bu noktaya getiren kim? Saraydakilerin bir eli yağda bir eli baldayken 5 kuruş gelir elde edemeyen insanlara kim yardım edecek? Neden yardım yapmıyorsunuz? Bir baba 'Çocuklarım uyuduktan sonra eve gideceğim, onlara verdiğim sözü yerine getiremedim' diyorsa hepimizin düşünmesi lazım. Bu kadar derin uçurum nasıl oluştu?"

"TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ SAĞLAYACAĞIZ"

Kadınlar toplumun 2. sınıf vatandaşı mı? Birlikte olduğumuz, eşit olduğumuz bir ortamda hepimizin huzuru, bereketi olur. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayarak yola çıkacağız. Birlikte mücadele edeceğiz. 8 Mart 1857, tam 164 yıl önce New York'ta bir tekstil fabrikasında kadınlar grev yaparlar, haklarını isterler, mücadele ederler. Polis baskını olur, kadınlar fabrikaya kapatılır, kilitlenir yangın çıkar ve hak arayan 120 kadın yanarak ölür. Dolayısıyla daha sonra 16 Aralık 1977'de BM bu günün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul eder.

Son 1 yılda 571 bin kadın işinden oldu. Büyük kısmı da kayıt dışı. Kadın da aksini iddia edemiyor elinde belge yok. İŞKUR'dan iş bekleyen üniversiteyi bitiren kadın sayısı 472 bin. İŞKUR'da bekleyen bütün kadınların toplamı 1 milyon 400 bin. Kadın iş buldu çalıştı, diyor ki eşit işe eşit iş olması lazım, aynı ücreti yapıyorsak aynı ücreti almalıyız. O zaman harcadığımız emeğin karşılığını alırız. Yüksekokul ve üzeri eğitime sahip olan kadınlar erkeklere göre yüzde 15,8 daha düşük ücret alıyor. Aynı koşulları var, erkek daha yüksek aylık alıyor. Bu oran ilkokul ve altı eğitim gören kadınlarda yüzde 38,6. Kadınlar 'eşit işe eşit ücret' istiyor.

Kadınlar iş güvenliği de istiyor. İş kazası dolayısıyla hayatımızı kaybetmeyelim diyor. 2013-2020 yıllarında 965 kadın iş kazasında hayatını kaybetti. Demek ki iş güvenliği yok. Bu talebin yerine getirilip getirilmediğini kim denetleyecek? İlgili Bakanlık denetleyecek. Bakanlık üstüne düşen bütün görevi yapmıyor.

Kadınlar ayrıca örgütlü, sendikalı olmak istiyorlar. Kadınların bu talebi haklı. Örgütlülük her zaman güçlü oluyor.  

Kadınlar diyor ki, madem anayasada sosyal devlet var, gereği neden yerine getirilmiyor diyor. Kreş olsun, çocuklarımızı oraya bırakılım gidip üretelim diyorlar. Haklılar. Yerel seçimlerde belediye başkanı adayı arkadaşlarıma, 'yoksul mahallelerden başlayarak kreşler yapacaksınız, anne çocuğunu güveni çinde getirip kreşe bırakacak' dedim. Böylece anne kenti tanıyacak. Onun da gezmeye, alışveriş yapmaya hakkı var. O zaman o çocuğa sosyal devletin her türlü güvenceyi sağlaması lazım. Bu hak yeterince yerine getirilmiyor. O zaman sosyal devlet görevini yapmıyor.

Kadın konukevi... Yasaya göre zorunlu. Ama bugün çok sayıda belediye bu görevi yapmıyor. Kadınlar şiddete uğradıklarında ya da evden ayrılmak zorunda kaldıklarında gidecek yer bulamıyor. 83 milyon nüfusumuz var, ülkemizde kadın konukevlerinin kapasitesi 3 bin 482. 10 bin kadına 1 kişilik yer var. Bu vicdani midir, ahlaki midir? Hayır. Bu konuda yüzlerce şikayet geliyor. Bizim belediyelerimiz yapıyorlar. Ama büyük bir sıkıntı var. Kadınlar şiddetin sonlandırılmasını istiyor. Yasalar var. 6284 sayılı yasa var, ama maalesef gereği gerine getirilmiyor.

Samsun'da şiddete uğrayan kadının görüntülerini sonuna kadar izleyemedim. O küçük çocuğun nasıl kaçtığını, nasıl şaşkınlıkla olaya baktığını, annesine uygulanan şiddet konusunda nasıl çaresiz kaldığını görüyorsunuz. İnsanın vicdanı kabul etmiyor. Yasaların yerine getirilmesi lazım. Ne demek kravat takınca iyi hal indirimi? Bugün güvenliğinin sağlanmasını isteyen pek çok kadının korktuğunu biliyoruz. Gereğinin yapılması lazım. Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitiliği istiyorlar.

Yoksulluğu bitirmenin temel yolu, aile destekleri sigortasının çıkmasıdır. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti 1971 yılında söz vermiş. Kadınların aile destekleri sigortasını istiyoruz, bu konuyu gördüğünüz her siyasetçiye aktarmanızı istiyoruz. Bu sigorta dalının özelliği şu: İster yalnız yaşasın, ister dul olsun, ister çocuğuyla yaşasın... Her birerin asgari gelir güvencesinin olması lazım. Türkiye Cumhuriyeti ben aç kalmayacağım, konteynerlardan yiyecek toplamayacağım deme noktasına gelecek.. Bu sigorta dalının çıkması için biz hazırlıklarımızı yaptık. Yasa teklifimizi hazırladık, parlamentoya verdik, yine veriyoruz. Kadın örgütlerinden isteğim, aile destekleri sigortası konusunda çok daha güçlü olmaları, güçlü şekilde seslendirmeleri. Bu olunca kadınlar 'ben mahvoldum' demeyecektir. İşi yoksa, aile destekleri sigortasından kendisine geçinebileceği aylık bağlanacaktır. Kadın parasını her ay çekecektir. Onun yoksul olup olmadığını da bilmeyecektir. Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecektir. Yani sosyal devlet vatandaşına karşı sorumluluğunu yerine getirecektir."

"KADINLAR DEMOKRASİ İSTİYOR"

"Bir kanun teklifi hazırladık. Bu, siyasi partiler yasasına girsin ki hepsi uygulasın. Kadın örgütleri dediler ki kotayı neden yüzde 30 yapıyorsunuz yüzde 50 yapmıyorsunuz. Kotayı yüzde 50 olarak hazırladık. Yüzde 50 cinsiyet kotası. Ama listenin sonlarında değil. Kadın milletvekillerimiz bir kanun teklifi hazırladılar. 8 Mart'ta kadın milletvekillerimizle ben de teklifi imzaladım. Teklif, TBMM Başkanlığı'na verildi. Dediler ki kadınlar, 8 Mart, bizim için neden tatil olmuyor? Kadınlar demokrasi istiyor demek. Kadınlar hayatın her alanında eşit mücadele etmek istiyor demek. Kadının seçme ve seçilme hakkı varsa önündeki engellerin kalması gerekiyor.

"BU BORÇLARI HEPİMİZ ÖDÜYORUZ"

Yüzde 90 maliyetle bir devlet borçlanırsa ne olur? Bir hükûmet kendi ülkesinde altın veya döviz üzerinden borçlanıyorsa bunun ağır bir maliyeti var. İktisat literatüründe buna ilk günah deniyor. Bununla borçlandığınız andan itibaren günahı işlemiş oluyorsunuz. Neden ilk günah? Çünkü bunun riski çok yüksek. Türkiye öyle bir duruma geldi ki kendi ülkesinde altınla, dövizle borçlanmak zorunda kaldı. 27 Şubat 2019 altın sertifikası çıkardılar, damat o zaman ekonominin başında, altının gramı 223 liraydı. Parası olanlar aldı. Altın sertifikasının ödenme tarihi 24 Şubat 2021. Altının gramı 414 liraya çıktı. Yüzde 85 artış var. Kim ödeyecek? Devlet. Onun üzerine bir de yüzde 4 faiz var. Maliyet yüzde 90’a çıkıyor. Bu ne demektir! Soru şu. Bu parayı kim ödüyor? Hepimiz. Hepimiz ödüyoruz. Elektrik düğmesine bastığınız andan itibaren vergi ödüyorsunuz. Çocuğun altına bez alırken vergi ödüyorsunuz. Kim için bu paralar? Nereye gidiyor bu paralar? Bir avuç insana.

Türkiye’nin her karışı bereket olacak. En temel mücadele alanımız işsizlik olacak. Herkesin işi olacak. Herkes üretecek. Saray değil, sarayın beslemeleri değil, Londra’daki tefeciler değil, bu milletin sırtına yüzde 90 maliyet yükleyen değil. Biz kazanacağız. Kadınıyla erkeğiyle yapacağız. Yeni bir anlayışı, adalete dayanan, insana saygı gösteren bir anlayışı, kadın erkek ayrıştırmayan anlayışı Türkiye’ye egemen kılmalıyız. O zaman Türkiye güçlü olacaktır. O zaman birilerinin avucuna bakmayacaktır. Birileri acaba ne söyledi diye kulak kabartmayacaktır, niye telefon açtı niye açmadı, böyle bir arayış içinde olmayacaktır. Devleti yönetenler onurlu insanlar olacaktır, ceplerini değil vatandaşın cebini dolduracaktır. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

10 Ekim davasında sil baştan: Tüm heyet değişti

SONRAKİ HABER

EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: Halk sağlığı iktidarın umurunda değil!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa