Koronanın kırdığı kanat!
Toplum “adaletsizlik ve geleceksizlik” gibi temel bir güvensizlik duygusuyla kuşatılmışken, nota ve sınava odaklı bir okul sistemi gençliği geleceğe hazırlayabilir mi?
Fotoğraf: DHA
Cemal ÇAĞLI
Eğitimci- Yazar
Tek kanatla uçmaya çalışan eğitimin, o tek kanadını da korona kırdı; şimdi kanatsız bir kuşa döndü eğitim!
YÜZ YÜZE EĞİTİM Mİ DEDİNİZ?
Bilineni, yaşananı özetleyelim çünkü bizi ilgilendiren, eğitimin biçimi değil, özüdür.
Gündüzleri foyaları daha kolay meydana çıkacağından olsa gerek;
“Bir gece ansızın gelebilirim”i dilinden düşürmeyen “vesayet rejimi”, 1 Mart gecesi ansızın karar alıp, 2 Mart’ta ‘kontrollü normalleşme’ adı altında kamuoyunun tüm uyarılarına rağmen yüz yüze eğitimi başlattı! Diyeceksiniz ki: “Kamuoyunun uyarılarını ve isteklerini ne zaman dikkate aldılar ki?”. Haklısınız. Toplumsal meşruiyetini yitirmiş hiçbir iktidar toplum vicdanının sesini duymaz! Uzun lafın kısası; öğrenciler aylardır ha başladı ha başlayacak denilen haftada iki gün olarak programlanan yüz yüze eğitime, “seyreltilmiş” (!) sınıflarda başladılar; kırmızı, turuncu, sarı ve mavi renkli harita eşliğinde... Öğrencilerin yüz yüze eğitime katılımları zorunlu değilmiş, eğitime katılmayacak olan öğrencinin velisi bunu bir dilekçe ile eğitim kurumu müdürlüklerine bildirmeliymiş!
Kimseyi etkilemek istemem ama ben olsam göndermeme hakkımı kullanırdım. Beş günlükken ne hayır geldi ki, iki günlükten hayır gelsin!
EĞİTİMDE ‘ADALET’ VE ‘GELECEK’
Adalet bu ülkeden göçmen kuşlar misali çoktan uçup gitti. Geride bıraktığı iz “Ceza Adaleti” yani ‘Adaletsizliğin Adaleti’ kaldı bize.
“Hiçbir çocuk tabletsiz kalmayacak” dediler ama milyonlarca çocuğun tableti yok. “Herkes uzaktan eğitimden eşit yararlanacak” dediler ama öncelikle kırsal kesimlerde ve yoksul semtlerde öğrencilerin yaklaşık yüzde kırkı uzaktan eğitimden yararlanamadı, bir kısmı ise faydalı olmadığı düşüncesiyle bıraktı uzaktan eğitimi. Bu durumda eğitimde adaletten bahsedilebilir mi?
PEKİ YA GELECEK?
Adaletin olmadığı bir toplumda gelecekten bahsedebilir miyiz? Toplum “adaletsizlik ve geleceksizlik” gibi temel bir güvensizlik duygusuyla kuşatılmışken, nota ve sınava odaklı bir okul sistemi gençliği geleceğe hazırlayabilir mi? Bilimsel ve laik eğitimin olmadığı bir eğitim sisteminde çocuğun hayal gücü gelişemez, yetenekleri ortaya çıkamaz, ortaya çıkan yetenekler serpilip gelişemez…
YÜZ YÜZE SINAVLAR YAPILACAKMIŞ!
Türk Tabipler Birliği (TTB), öğretmenler, tüm okul çalışanları, servis elemanları başta olmak üzere sendikalar ve diğer sivil toplum kuruluşları yüz yüze sınavların aşılanmadan yapılmaması gerektiği yönünde görüş bildirmesine rağmen “Biz karar verdik, oldu” anlayışının sonucunda gençlerimiz ve öğretmenlerimiz büyük bir riskle karşı karşıya kaldılar.
Peki, yapılacak olan sınavlarla neyi ölçeceksiniz? Kimin başarılı, kimin başarısız olduğunu mu? Haydi canım siz de! Neyi öğretip kavrattınız ki ölçmeye çalışıyorsunuz başarıyı? Ayrıca hangi standartlarda yapacaksınız bu sınavları? Mademki olağanüstü bir durum yaşanıyor yapmazsınız sınavları olur biter! Üstelik sizden sınav isteyen mi var?
Gelin hep birlikte sorgulayarak başarının ne olduğunu düşünelim.
BAŞARI NEDİR?
Başarı ya da başarısızlık, yalnızca sayılarla ölçülecek kadar nesnel midir?
Başarı bir an mıdır, bir süreç midir?
Neye göre ve kime göre başarı?
Başarı tek boyutlu mudur, çok boyutlu mu?
İstek, sevgi, cesaret ve çaba olmadan başarı gelir mi?
Siz öğrenciyi isteklendirecek ne yapıyorsunuz? Hele de eğitimin olmazsa olmazı olan sevgiyi verebildiniz mi?
Sevgi olmadan ne geliştirici ve kalıcı bir bilgi ne de kavramaya yönelik bir cesaret oluşur.
Bertrand Russell sevgi- bilgi ilişkisini şöyle ifade ediyor:
“Eğitimde, diğer insan işlerinde olduğu gibi ilerlemek için tek yol vardır: Sevgiyle birlikte bilgi. Bilgisiz sevgi güçsüzdür; sevgisiz bilgiyse yıkıcıdır… Bu yüzden “Etkili eğitim ve öğretim için esin kaynağı sevgidir.”
Viktor Emil Frankl ise sevgi konusunda şöyle yazıyor:
“Sevgi yoluyla insan, sevilen kişideki temel kişilik özelliklerini ve eğilimlerini görebilecek duruma gelir ve dahası, ondaki gerçekleşmemiş olan ancak gerçekleştirilmesi gereken potansiyelleri görür. Ayrıca sevgi yoluyla kişi, sevdiği insanın bu potansiyelleri gerçekleştirmesini sağlar.”
‘BANKACI EĞİTİM SİSTEMİ’
Bu adlandırma Paulo Freire’ye ait.
Bense bu eğitim sistemine: “Problem çözen değil, problem yaratan eğitim sistemi” diyorum.
Bilgiyi kullanmak yerine biriktirmeyi anlatıyor bu adlandırma.
Paulo Freire, Ezilenlerin Pedogojisi adlı yapıtında öğretmen ile öğrenci arasındaki ilişkiyi şöyle anlatıyor:
“Bu ilişki, anlatan bir özne (öğretmen) ve sabırla dinleyen nesnelerden(öğrenciler)oluşur. Anlatılan ister değerler, ister gerçekliğin ampirik (deney ve tecrübe) boyutları olsun, anlatılma sürecinde cansızlaşma ve taşlaşma eğilimindedir. Eğitim anlatım hastalığından mustariptir.”
Yaşam durağan değil, dinamiktir. Dolayısıyla eğitimin yasaları da dinamik olmalıdır. Eğitim yöntemi problem yaratıcı değil, tanımlayıcı ve çözüm geliştirici olmalıdır. Oysa bankacı eğitim sisteminde öğrenciler “yatırım nesneleri”, öğretmense “yatırımcı”dır. Bir başka deyişle doldur- boşalt mantığına dayanan mekanik bir işleyiş sürüp gitmektedir.
Bu eğitim sisteminde öğretmen ne kadar çok bilgi taşıtırsa o kadar iyi, öğrenci ne kadar çok bilgi taşımaya eğilimli olursa o kadar başarılıdır. Çocuklarımızın, yaş aldıkça, algılarındaki düşüşün ve okuduklarını anlama konusundaki yetersizliklerinin en önemli nedeni budur. Çünkü çoğu kez nedenler yok sayılır, her şey sonuçlar üzerine kurgulanır. Öğrenciler bu durum karşısında olgulara değil, ezbere dayalı olan yüzeysel bilgi tarafından kuşatılır.
Bilgi, hamallığı yapılan bir şey değil bir ihtiyaçtır. Öğrenci anlamak, yorumlamak ve uygulamak için gereksinim duyduğu bilgiyi çaba gösterip, keşfettiğinde kalıcılaştırır.
Bankacı eğitim sistemi şöyle sesleniyor öğrencilere: “Siz sakın kafa yormayın, biz size gerekli olan bilgiyi veririz. Sizin yapmanız gereken tek şey, verdiğimiz bilgileri sorgulamadan, hepsinin doğru olduğuna inanmak ve tüm bu bilgileri bize aynen geri vermektir!”
Sonuç: Bankacı eğitim sistemi, çocuklarımızı toplumsal bilinçten yoksun bırakmanın ve robotlaştırmanın ön koşuldur.
BANKACI EĞİTİM SİSTEMİNİN KARŞITI
Bankacı eğitim sisteminin karşıtı demokratik, laik, bilimsel ve özgürlükçü eğitimdir.
Gelin bunu da bir sonraki yazıda tartışalım.