“Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları
“Nostalji” kavramı köklerini Yunancadan alır. Eve dönüş anlamına gelen “nostos” ile acı anlamına gelen “algos” kelimelerinin birleşmesi ile oluşur.
Fotoğraf: Andrey Tarkovsky Nostalghia filminden bir sahne
“Nostalji” kavramı köklerini Yunancadan alır. Eve dönüş anlamına gelen “nostos” ile acı anlamına gelen “algos” kelimelerinin birleşmesi ile oluşur. Her ne kadar bu kavram Yunanca köklere sahip olsa da kelime antik Yunan’a varacak kadar eski değildir. Literatüre ilk olarak 1688 yılında İsviçreli bir doktor olan Johannes Hofer tarafından sokulmuştur.
Hofer nostaljiyi kişinin kendi memleketine geri dönme arzusundan kaynaklanan üzgün ruh hali şeklinde tanımlamıştır. Nostalji tanısını alan ilk “hastalar” arasında memleketlerinden uzakta eğitimlerini sürdüren öğrenciler, ülkelerinin dışında çalışan işçiler ve farklı bir ülkede savaşan askerler bulunmaktaymış.
Nostalji kavramı ilk tanımlandığı dönemde mekânsal bir uzaklıkla ilişkilendirilmiştir. Hatta bu kavramın Türkçe karşılığı olarak “yurtsama” kelimesi dilimize kazandırılmıştır. Ancak zamanla nostalji kavramı mekânsal uzaklıktan zamansal uzaklığa doğru mesafe kat etmiştir. Türk Dil Kurumu nostaljiyi; “Geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi” olarak tanımlamaktadır. Hatta kavramın eş anlamlısı olarak da “gündedün” kelimesini önermektedir.
“Yurtsama” ve “gündedün” kavramlarının içiçe harmanlandığı bir başyapıt olan Nostalghia filmi Andrey Tarkovsky tarafından 1983 yılında İtalya’da çekilmiştir. Tarkovsky’nin ülkesi dışında çektiği ilk film olan Nostalghia bu yönüyle yönetmenin de nostaljisine yön vermekte, kendi ülkesine dönük özlemini göstermektedir.
Filmin belki de en etkileyici sahnesinde “filmin delisi” Domenico, film için özel olarak taklidi yapılmış Michelangelo’nun Roma imparatoru Marcus Aurelius’un at bindiği heykelin üzerinde kendini yakmadan önce uzunca bir tirat atar. Bu tiradın bir bölümünde; “Fazla büyük usta kalmadı. Zamanımızın gerçek kötülüğü budur. Kalbin yolları gölgelerle kaplanmış” der.
Domenico’nun göçüp giderek kalbimizin gölgelerle kaplanmasına neden olduğunu belirttiği ustalardan biri olarak Yaşar Kemal’i saymamız yerinde olur. 28 Şubat 2021 ustanın 6. ölüm yıl dönümüydü. Hakkında çok şey yazıldı çok şey söylendi. Yazılanlardan biri de onun yaşamına da Domenico’nunki gibi, at binen bir kahramanın çentik attığıdır. Bu kahraman Rosinante’sinin üzerinde yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot’tur.
Yaşar Kemal; “Beni ilk etkileyen kitap Don Kişot’tur. Onu okuyunca yeni bir dünya buldum, önce bir karanlığa düştüm, sonra da içimde bir aydınlanma, yücelme oldu” der. Yaşamı boyunca belki de yüzlerce kere okumuştur Don Kişot’u.
Yaşar Kemal Adana’daki sürgün yıllarında tanıştığı Arif Dino aracılığı ile Don Kişot’la karşılaşmasını şöyle anlatır:
“On yedi yaşındaydım, bir gün Arif Dino’yla karşılaştık. ‘Hadi gel, bir çay içelim’ dedi. Gittik oturduk. ‘Kemal oğlum, sana hayatının en güzel hediyesini veriyorum. Git kitapçıdan al, hepsini oku’ dedi. Kitapçıya gittim önüme yüzden fazla kitap koydu. ‘Çiftlikten biraz para gelmiş, bunları sana aldı’ dedi. Koştum kahveye girdim, teşekkür ettim. ‘Haydi köye mi gideceksin, kasabaya mı? Git bu kitapları oku’ dedi.
Kitaplarımı alıp Kadirli’ye gittim. Okumaya başladım, kitapların arasından beş tane Don Kişot çıktı. Adana’ya gittiğimde dördünü alıp Arif Beye gittim. ‘Kitapçı yanlışlıkla bunları fazla vermiş. Gidip başka kitaplarla değiştireceğim’ dedim. ‘Yok, yok. Ben özellikle koydum. Bu kitabı ömür boyu tekrar tekrar okuman için’ dedi.
Kısa bir süre sonra Kozan’da hapishaneye girmiştim. Çantamda bir tane Don Kişot kalmış. Tekrar tekrar okumaya o zaman başladım.”
Arif Dino Yaşar Kemal’in yaşamına sadece Don Kişot’la çentik atmaz. Aynı dönemde Adana’da Ramazanoğlu Kütüphanesine hademe olarak girmesine de aracılık eder ve bir kütüphane dolusu kitabı okumasını sağlar. Yaşar Kemal bir dünya yazarı olduktan sonra Arif Dino’nun sürgün yılları olan 1942-1946 yılları arasında kendine kattıklarını unutmaz ve şöyle der; “Avrupa’ya gittiğimde bana hangi üniversitede okudun diye soranlar oluyor. Benim tek cevabım var. Benim üniversitem Arif Dino’dur”.
Evet Yaşar Kemal’in düşünsel ilerleyişinde Arif Dino önemli bir köşe taşıdır. Ancak Yaşar Kemal’in gelişiminde dolaylı olarak da olsa dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun katkısı da vardır. Ne alakası var demeyin. Çünkü Adana öncesi Arif Dino Kayseri’nin Develi kazasına, Abidin Dino’da Çorum’un Mecitözü kazasına “ikamete memur” olarak tayin edilmişlerdir. Yani sürgüne gönderilmişlerdir. Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile Arif Dino’nun Cenevre’den sınıf arkadaşlıkları iki kardeşin sürgün istikametlerini dedeleri Abidin Paşa’nın bir dönem valilik yaptığı Adana’ya çevirmiştir. İşte Yaşar Kemal’in Arif ve Abidin Dino’nun Adana’ya gelmesi benim büyük şansım olmuştur cümlesinin müsebbibi bir anlamda dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’dur.
Yazının sonuna geldiğimde sözü tekrar Tarkovsky’nin Nostalghia filminin delisi Domenico’ya bırakmak istiyorum. Domenico aynı tiratta; “Sadece doğaya bak ve hayatın ne kadar basit olduğunu göreceksin. Bir zamanlar olduğumuz yere dönmeliyiz yanlış tarafa döndüğümüz noktaya” diyor.
Bu anlamda Yaşar Kemal ve Arif Dino bir tarafıyla mekânsal, yani yurtsama, bir tarafıyla da zamansal, yani dündegün, olarak yaşamımızda her yanlış tarafa adım attığımızda ya da atmaya kalktığımızda artlarında bıraktıkları ile bir mihenk taşı olarak varlıklarını hissettiriyorlar.
Özlemle…
Meraklısı için notlar: Andrey Tarkovsky’nin “Nostalghia” filmini buradan izleyebilirsiniz. “Nostalghia” filmiyle ilgili Mikail Boz tarafından anımsama, unutuş ve bellek çerçevesinde kaleme alınmış inceleme makalesine buradan ulaşabilirsiniz. Son olarak da Şehmus Güzel’in Abidin ve Arif Dino’nun Adana’daki sürgün yıllarını ve Yaşar Kemal’le ilişkilerini anlattığı kitaba şuradan ulaşabilirsiniz.
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20