10 Mart 2021 23:20

“Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları

“Nostalji” kavramı köklerini Yunancadan alır. Eve dönüş anlamına gelen “nostos” ile acı anlamına gelen “algos” kelimelerinin birleşmesi ile oluşur.

Fotoğraf: Andrey Tarkovsky Nostalghia filminden bir sahne 

Halis Ulaş
Halis Ulaş

“Nostalji” kavramı köklerini Yunancadan alır. Eve dönüş anlamına gelen “nostos” ile acı anlamına gelen “algos” kelimelerinin birleşmesi ile oluşur. Her ne kadar bu kavram Yunanca köklere sahip olsa da kelime antik Yunan’a varacak kadar eski değildir. Literatüre ilk olarak 1688 yılında İsviçreli bir doktor olan Johannes Hofer tarafından sokulmuştur.

Hofer nostaljiyi kişinin kendi memleketine geri dönme arzusundan kaynaklanan üzgün ruh hali şeklinde tanımlamıştır. Nostalji tanısını alan ilk “hastalar” arasında memleketlerinden uzakta eğitimlerini sürdüren öğrenciler, ülkelerinin dışında çalışan işçiler ve farklı bir ülkede savaşan askerler bulunmaktaymış.  

Nostalji kavramı ilk tanımlandığı dönemde mekânsal bir uzaklıkla ilişkilendirilmiştir. Hatta bu kavramın Türkçe karşılığı olarak “yurtsama” kelimesi dilimize kazandırılmıştır. Ancak zamanla nostalji kavramı mekânsal uzaklıktan zamansal uzaklığa doğru mesafe kat etmiştir. Türk Dil Kurumu nostaljiyi; Geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi” olarak tanımlamaktadır. Hatta kavramın eş anlamlısı olarak da “gündedün” kelimesini önermektedir. 

“Yurtsama” ve “gündedün” kavramlarının içiçe harmanlandığı bir başyapıt olan Nostalghia filmi Andrey Tarkovsky tarafından 1983 yılında İtalya’da çekilmiştir. Tarkovsky’nin ülkesi dışında çektiği ilk film olan Nostalghia bu yönüyle yönetmenin de nostaljisine yön vermekte, kendi ülkesine dönük özlemini göstermektedir.

Filmin belki de en etkileyici sahnesinde “filmin delisi” Domenico, film için özel olarak taklidi yapılmış Michelangelo’nun Roma imparatoru Marcus Aurelius’un at bindiği heykelin üzerinde kendini yakmadan önce uzunca bir tirat atar. Bu tiradın bir bölümünde; “Fazla büyük usta kalmadı. Zamanımızın gerçek kötülüğü budur. Kalbin yolları gölgelerle kaplanmış” der.

Domenico’nun göçüp giderek kalbimizin gölgelerle kaplanmasına neden olduğunu belirttiği ustalardan biri olarak Yaşar Kemal’i saymamız yerinde olur. 28 Şubat 2021 ustanın 6. ölüm yıl dönümüydü. Hakkında çok şey yazıldı çok şey söylendi. Yazılanlardan biri de onun yaşamına da Domenico’nunki gibi, at binen bir kahramanın çentik attığıdır. Bu kahraman Rosinante’sinin üzerinde yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot’tur.

Yaşar Kemal; “Beni ilk etkileyen kitap Don Kişot’tur. Onu okuyunca yeni bir dünya buldum, önce bir karanlığa düştüm, sonra da içimde bir aydınlanma, yücelme oldu” der. Yaşamı boyunca belki de yüzlerce kere okumuştur Don Kişot’u.

Yaşar Kemal Adana’daki sürgün yıllarında tanıştığı Arif Dino aracılığı ile Don Kişot’la karşılaşmasını şöyle anlatır:

“On yedi yaşındaydım, bir gün Arif Dino’yla karşılaştık. ‘Hadi gel, bir çay içelim’ dedi. Gittik oturduk. ‘Kemal oğlum, sana hayatının en güzel hediyesini veriyorum. Git kitapçıdan al, hepsini oku’ dedi. Kitapçıya gittim önüme yüzden fazla kitap koydu. ‘Çiftlikten biraz para gelmiş, bunları sana aldı’ dedi. Koştum kahveye girdim, teşekkür ettim. ‘Haydi köye mi gideceksin, kasabaya mı? Git bu kitapları oku’ dedi.

Kitaplarımı alıp Kadirli’ye gittim. Okumaya başladım, kitapların arasından beş tane Don Kişot çıktı. Adana’ya gittiğimde dördünü alıp Arif Beye gittim. ‘Kitapçı yanlışlıkla bunları fazla vermiş. Gidip başka kitaplarla değiştireceğim’ dedim. ‘Yok, yok. Ben özellikle koydum. Bu kitabı ömür boyu tekrar tekrar okuman için’ dedi.

Kısa bir süre sonra Kozan’da hapishaneye girmiştim. Çantamda bir tane Don Kişot kalmış. Tekrar tekrar okumaya o zaman başladım.”

Arif Dino Yaşar Kemal’in yaşamına sadece Don Kişot’la çentik atmaz. Aynı dönemde Adana’da Ramazanoğlu Kütüphanesine hademe olarak girmesine de aracılık eder ve bir kütüphane dolusu kitabı okumasını sağlar. Yaşar Kemal bir dünya yazarı olduktan sonra Arif Dino’nun sürgün yılları olan 1942-1946 yılları arasında kendine kattıklarını unutmaz ve şöyle der; “Avrupa’ya gittiğimde bana hangi üniversitede okudun diye soranlar oluyor. Benim tek cevabım var. Benim üniversitem Arif Dino’dur”.

Evet Yaşar Kemal’in düşünsel ilerleyişinde Arif Dino önemli bir köşe taşıdır. Ancak Yaşar Kemal’in gelişiminde dolaylı olarak da olsa dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun katkısı da vardır. Ne alakası var demeyin. Çünkü Adana öncesi Arif Dino Kayseri’nin Develi kazasına, Abidin Dino’da Çorum’un Mecitözü kazasına “ikamete memur” olarak tayin edilmişlerdir. Yani sürgüne gönderilmişlerdir. Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile Arif Dino’nun Cenevre’den sınıf arkadaşlıkları iki kardeşin sürgün istikametlerini dedeleri Abidin Paşa’nın bir dönem valilik yaptığı Adana’ya çevirmiştir. İşte Yaşar Kemal’in Arif ve Abidin Dino’nun Adana’ya gelmesi benim büyük şansım olmuştur cümlesinin müsebbibi bir anlamda dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’dur.

Yazının sonuna geldiğimde sözü tekrar Tarkovsky’nin Nostalghia filminin delisi Domenico’ya bırakmak istiyorum. Domenico aynı tiratta; “Sadece doğaya bak ve hayatın ne kadar basit olduğunu göreceksin. Bir zamanlar olduğumuz yere dönmeliyiz yanlış tarafa döndüğümüz noktaya” diyor.

Bu anlamda Yaşar Kemal ve Arif Dino bir tarafıyla mekânsal, yani yurtsama, bir tarafıyla da zamansal, yani dündegün, olarak yaşamımızda her yanlış tarafa adım attığımızda ya da atmaya kalktığımızda artlarında bıraktıkları ile bir mihenk taşı olarak varlıklarını hissettiriyorlar.

Özlemle…    

Meraklısı için notlar: Andrey Tarkovsky’nin “Nostalghia” filmini buradan izleyebilirsiniz. “Nostalghia” filmiyle ilgili Mikail Boz tarafından anımsama, unutuş ve bellek çerçevesinde kaleme alınmış inceleme makalesine buradan ulaşabilirsiniz. Son olarak da Şehmus Güzel’in Abidin ve Arif Dino’nun Adana’daki sürgün yıllarını ve Yaşar Kemal’le ilişkilerini anlattığı kitaba şuradan ulaşabilirsiniz. 

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI