Pandemiyi ‘halk sağlığı’ sorunu görmemenin bedeli: Eşitsizlik, intihar, çözümsüzlük
Sürecin ağır toplumsal sonuçları eşitsizlik, intihar, çözümsüzlük oldu. Rakamlar şimdi yine tehlike sinyali veriyor. Yine duvara çarpılırsa sonuçlar çok daha ağır olacak.
Fotoğraf: AA
Bülent FALAKAOĞLU
Ocak ayından beri vaka test oranı istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Bu ayın başında yapılan 100 testte 7 vakaya rastlanıyordu. Şimdi (yapılan test sayısı 140 bin vaka sayısı 14 bin) bu oran 10 vakaya çıkmış durumda.
Eğer aralık ayındaki gibi günde 200 bin test yapılsa vaka sayısı 20 bine yakın çıkacak. Oran daha da büyüyecek.
Geçen yılın yazında rakamlar gizlenerek, açlık ve ölüm arasında sıkışan halkın çaresizliğinden faydalanılarak başlatılan ‘Normalleşmenin’ tekrarını yaşıyoruz gibiyiz!
O zamanki normalleşme duvara çarpınca iki gerçek açığa çıkmıştı: Türkiye vaka sayısında dünyada ilk 10’da. Vatandaşa doğrudan destek konusunda Türkiye en kötü ülkeler arasında.
Şimdi de rakamlar tehlike sinyali veriyor, bağışıklığı sağlaması beklenen aşılama konusunda ses var görüntü yok. Yine duvara çarpılırsa ekonomik ve sosyal sonuçların çok daha ağır olacağı açık.
O ağır sonucun gelmemesi için yapılması gereken çaresizce akıntıya salınmak değil!
***
Nakdi destek yerine düşük faizli kredi tercihi milyonlarca emekçinin yeni borçlular haline gelmesine yol açtı oldu. Pandeminin ilk üç ayında daha önce ihtiyaç kredisi borcu bulunmayan 1.8 milyon kişinin kredi almak zorunda kaldığına tanık olduk.
Küçük işletmeleri ayakta tutmak için de, ekonomi yeniden açılana kadar ‘idare’ edilebilsin diye de gösterilen yol borçlanma oldu.
Faizle borçlanması istenen küçük esnaf ve üreticiler normalleşmenin ne zaman başlayacağının bile bilinmediği bir ortamda önünü göremedi.
Aynı süreçte işsizlik patladı: İktidarın işsiz saymadıkları da eklendiğinde gerçek işsiz sayısı 10 milyonu buldu. (TÜİK işsizliğin bu düzeyini ve işsizlik oranının yüzde 30’a dayandığı gerçeğini son açıkladığı istihdam verisinde kabul etti).
Ülke ekonomisinin var olan kriz halini büyüten pandemiye karşı hükümetin tavrının yarattığı tablonun özeti: Borçlu insanlar, borçlu esnaf, işsiz yığınlar.
Bu tablonun doğal sonucu da ülkedeki gelir uçurumunun ve eşitsizlerin daha da derinleşmesi oldu. Son bir yılda 2.1 milyon kişi daha borç batağına düşerken aynı dönemde milyoner sayısı 40 bin kişi arttı; 300 bini buldu.
Yoksul zengin uçurumunun yanı sıra…
Araştırmalar cinsiyet eşitsizliğinin de derinleştiğini ortaya koyuyor.
Ağır ekonomik sonuçlar doğuran pandemi sürecinde işini kaybetme oransal olarak kadınlarda daha fazla oldu.
Ücretsiz izin ile evden çalışma oranı da…
Kadınların ev işi yükü de tüm kategorilerde (temizlik, yemek, bakım vs.) arttı.
Artan bir diğer unsur da kadına yönelik ev içi şiddet vakaları oldu.
Eşitsizlik eğitimde gözle görünür hale geldi.
Önceden, ‘özel okul-devlet okulu’ ve bölgeler arasında olan eşitsizlik pandemide… “Bilgisayarı + interneti olan”, eğitime ulaşanlar ile bu imkanlardan mahrum olanlar şeklinde ‘dijital bölünme’ olarak yaşandı.
İNTİHAR VE DEPRESYON PATLADI
Virüs sadece emek sömürüsüne yol açmakla kalmadı, emekçileri can güvenliği sorunuyla karşı karşıya bıraktı: İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre mart (2020)- şubat (2021) arasında en az 823 işçi kovid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.
Sürecin ağır toplumsal sonuçları oldu
İntiharlar korkutucu boyutlara ulaştı: 2021’in ilk iki ayında işini kaybeden ve geçim sıkıntısı yaşayan 95 yurttaş yaşamına son verdi.
Derin yoksulluk yaşayan insanları pandemi öncesinde yarı aç yarı tok tutarak kendi siyasetine bağımlı hale getirenler, şimdi onları açlığa ve yalnızlığa mahkum etti.
Ruhsal olarak özellikle bebekli, çocuklu ailelerin çocuklarının önüne bir şey koyamama hali inanılmaz bir biçimde insanları depresyona, yalnızlığa, umutsuzluğa ve güvensizliğe itti.
Antidepresan ilaç kullanımı yüzde 10 arttı.
***
Aynı süreçte birçok şirket kârına kâr kattı.
Koç Holding, 2020 yılında 9.27 milyar TL’lik konsolide net kâr elde etti.
TOFAŞ, yılın 9 ayında 1.1 milyar TL konsolide net kâr elde etti.
Borsa İstanbul’da işlem gören otomotiv sektörü şirketlerinin net kârı, ilk altı ayda 2 milyarı aştı. ‘Düşük faizli taşıt kredileri’ desteğiyle yılın ikinci yarısında da katlanarak arttı.
Bankalar 2020 yılını 60 milyar TL net kâr ile kapattı.
Emekçiler, gerçek gelirlerinde hızlı bir düşüş yaşar ve kaderlerine terk edilirken emperyalist ve yerli tekellerin kârlarının muazzam ölçüde artması pandemi sürecinin nasıl yönetildiğinin göstergesi oldu.
‘KİMSESİZLERİN KİMSESİ’ EFSANESİ ÇÖKTÜ
“Kimsesizlerin kimsesi” gibi popülist sıfatlarla takdim edilen iktidar… Krizin ve pandeminin yükünü emekçi halkın sırtına yıkan cüretkar bir sermaye temsilcisi olduğunu gösterdi.
Küçük esnafın işyerleri kapatılırken büyük patronların, çalışanları istediğince çalıştırmasına izin verildi.
Sermaye birikimi açısından bir değeri olmayan kesimler (gençler, yaşlılar) eve kapatılırken, sermaye birikimi açısından işe gidilmesi zorunlu yerlerde çalışanlara, ‘Ölen ölür kalan çalışır’ mantığıyla yaklaşıldı.
Kovid çalışanlar için de, sağlık emekçileri için de ‘koşulsuz’ meslek hastalığı olarak ilan edilmedi.
Hizmet sektörünün, ‘Evden çalışması mümkün olmayan’ emekçileri, kitlesel işten çıkarmalar ve ucu belirsiz ücretsiz izinlerle karşı karşıya bırakılırken, ‘Hayat eve nasıl sığar’ diye sorulmadı.
Salgının ve krizin faturası her geçen gün daha da ağır hissedilirken kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uygulamasının işten atmaları engelleme konusundaki etkisi gittikçe azaldı. Özellikle Kod 29 uygulamasıyla işten atmalar yaygınlaştı.
Türkiye’de borçlandırılan haneler ve esnaflar şimdi daha yüksek faiz ortamında borç çevirmek zorunda.
Her şeyin tek adama, beş müteahhide ve sermaye sınıfına ayarlı olduğu düzen pandemi sürecinde çok daha net görünür oldu.
Böylesi bir tablo içerisinde 1 Mart’tan itibaren ‘Kontrollü açılıma’ başlandı.
İllerdeki ‘risk’ durumuna göre kısıtlamaları kaldıran ‘Kontrollü açılım’ kararı sürecin normalleşmesiyle değil, şu saiklerle alındı: İç turizm sezonunun başlamasını teşvik, kapalı sektörlerde ekonomik çarkların dönmesi, esnafın sokağa dökülme noktasına gelmiş olmasından duyulan endişenin kaldırılması ve kısıtlamalara duyulan tepkiye ön alma isteği.
Geçim sıkıntısı pençesinde ekonomik sorunların yanı sıra sosyal ve psikolojik sorunlarla da boğuşanlar…
Canı burnuna gelmiş 20 yaş altı ve 65 yaş üstü vatandaşlar…
Günübirlik çalışmak zorunda olanlar...
Ciddi bir ekonomik-sosyal yardım almadan yaşamak zorunda kalan esnaf ve işsizler…
Yani kısıtlamaların bir an önce kaldırılmasını isteyen milyonlar sevinse de… Süreç geçen yıl haziran ayında yapılan açılım sonrasındaki sonuçlara gebe!
1 yılı geride bırakan süreç gösterdi ki iktidar kovid-19’a karşı mücadeleyi bir ‘halk sağlığı sorunu’ olarak görmüyor.
Ekonomik krizin ve pandeminin faturasını halka yıkan, pandemiyi siyasi rant vesilesi kılan bu anlayış değişmedikçe de uygulanan önlemlerle sonuç almak mümkün değil. Sonuç için virüse karşı mücadeleyi ‘halk sağlığı sorunu’ olarak görülüp buna göre bir mücadele organize edilmesi gerektiği açığa çıktı.
ŞİDDETLİ BASKIYA RAĞMEN MÜCADELE EKSİK OLMADI
İktidar bloku kendisine karşı gelişebilecek olası ekonomik ya da siyasi itirazları mümkün olan en sert şekilde bastırmayı olağanlaştırsa da…
‘Terörist’, ‘vatan haini’ yaftalamalarını bir an bile eksik etmese de…
İşçilerin, avukatların, kadınların, sağlıkçıların, toprağına, suyuna, doğasına sahip çıkanların eylemi, defalarca yaşanan gözaltılara rağmen durmak bilmedi.
Salgın sürecinde kapatılan ve ekonomik anlamda oldukça zor günler geçiren esnaf ve sektör çalışanları da birçok ilde sokağa çıktı, taleplerini haykırdı.
İşçiler ve emekçiler 1 Mayıs’ta yaygın kutlamalar gerçekleştirdiler. Birçok grev pandemi koşulları altında gerçekleşti. Bütün kısıtlamalara rağmen emekçiler pandemi koşullarında direnme ve mücadele etme yöntemlerini geliştirdiler. Yeni imkanlar yarattılar.
AŞIDAKİ DURUM ENDİŞE VERİCİ
Hükümetin açıkladığı aşı rakam ve takvimleri tutmuyor.
Sağlık Bakanlığı önce aralık 2020’de Çin’den 50 milyon aşının geleceğini duyurmasına rağmen geçen yıl aşı temin edilemeden kapatıldı.
Bu yıl başlatılan aşılamada ise çok az yol alındı. Günde 1 milyon aşı yapma potansiyeli olduğu iddiasına rağmen, ikinci doz aşı yaptırabilen kişi sayısı 2 milyon civarında. Devamı gelmiyor çünkü ortada aşı yok.
Yüz yüze eğitim başlamasına rağmen, öğretmenlere yapılacağı duyurulan aşı yokluktan yapılamadı.
Aşılar yetersiz, aşı kampanyasında zorluklar var, geleceği belirsiz!