Zehirden ilaç, yılandan dost: Tıp
"Hayatın eve sığdırılmaya çalışıldığı bir dönemeçte, açlık işsizlik ve yoksulluğun girdabında insanlık için tıp, hastalıkların tedavisinde tek başına çözüm olamaz. "
Fotoğraf: Ashkan Forouzani/Unsplash
Zeki GÜL
Otoriter eğilimler hekimliği laboratuvarlara ve hastanelere kapatmak ister. Oysa, hekimlik yaşamı temsil eder. Yaşam ise her yerde...
14 Mart 1919. İstanbul işgal altındaydı. Tıp öğrencileri ve hekimler dediler ki “İşgale hayır, yaşasın özgürlük”. O gün bugündür 14 Mart Tıp Bayramı olarak kutlanır.
Tam 102 yıl sonra savaşa hayır diyen, sağlıklı toplum adına özgürlük, eşitlik, demokrasi talep eden ve bu nedenle yöneticileri gözaltına alınan, tutuklanan anayasa ile kurulmuş meslek örgütü kapatılmak ile tehdit edilen Türk Tabipleri Birliği (TTB) nezdinde tüm sağlık çalışanlarının bayramı kutlu olsun.
Denir ki duyduğu ah sesine yani acıya ilk koşan, yardım eden insan tarihteki ilk hekimdi. Acıyı azaltarak ‘bedensel’, dayanışma ile ‘ruhsal’, bir sorunu çözme adına hızla buluşma ile ‘sosyal iyilik hali’ yani sağlıklı toplum yolunda adımlar o ilk insanla başladı. Bugün de düşen 1 insana el uzatan, hiç tanımasa da 1 insana işkence ve kötü muameleye hayır diyen, sağlıklı bir gelecek adına doğaya karşı işlenen suçlara dur diyen herkes özünde halkın diplomasız hekimleridir. Onlar bugünün Lokman hekimleri. Onların da Tıp Bayramı kutlu olsun.
Bu ülkede ve dünyada insanların bedensel ruhsal ve sosyal ve siyasal iyilik hali için emek harcayan, bedel ödeyen bu yolla toplumsal sağlığa nefer olmuş herkesin tıp bayramı kutlu olsun.
İnsanlık adına otoriteye baş eğmeyen, “Aşağıya bakmayan”, saklanan COVID-19 pandemisini dünyaya ilk duyuran, resmi Çin kurumlarınca tehdit edilen ve sonrasında korona ile yaşamını yitiren Çinli Göz Hekimi Li Venliang şahsında mesleki özerkliği şiar edinmiş tüm sağ kalabilmiş sağlıkçıların Tıp Bayramı kutlu olsun.
Bu toprakların kadim bir tıp geleneği var:
•Hipokrat, Ege’de yaşadı. Modern tıbbın kurucusu olarak bilinir. Hekimlik andı hâlâ onun adıyla anılır.
•Galen: İzmir Bergamalı’ydı. Deneysel fizyolojinin kurucusu ve ilk spor hekimi olarak kabul edilir. Yazdığı reçeteler yakın yüzyıllara kadar kullanılageldi.
•Tıbbın sembolü yılan: Bergama Asklepion’a dayanır.
•Çöküş dönemi Osmanlısı ve kuruluş dönemi Türkiye’si kıt kaynaklar ile aşı üretiyordu.
Geldik bugüne, AKP’li yıllarımıza :
•Aşı üretim tesisleri kapatıldı
•Kamuya ait tüm ilaç üretim tesisleri kapatıldı. (SSK ve askeri ilaç fabrikaları)
•En önemli bulaşıcı hastalıklardan olan verem ile mücadelede önemli yer tutan sanatoryumlar birer birer kapatıldı ( Misal 1924 yılında kurulan 660 yatak kapasiteli Heybeliada Sanatoryumu 2015’te kapatıldı)
•Koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen sağlık ocakları kapatıldı.
Derken korona pandemisi başladı. Elde ne kamusal ilaç fabrikası var ne de aşı tesisi. Oysa dünya 2. Paylaşım Savaşı’ndan bu yana ilk kez bu kadar çaresiz. Sağlıkçılar haykırıyor: “Yönetemiyorsunuz, ölüyoruz”
Son yüzyılda savaş dışı nedene bağlı ölümler ilk kez bu kadar arttı. Misal pandeminin birinci yılında ortalama ömür ABD’de bir yıl azaldı. Ama siyahi iseniz üç, Latin kökenli iseniz iki yıl azalan ömür. Hasılı eşitsizlikler pandemide daha belirginleşti.
Hipokrat “Önce zarar verme” der. Bu söz tıbbın esasını oluşturur. Pandemi koşullarında değeri daha da arttı. Sahi zarar veren kim?
Hayatın eve sığdırılmaya çalışıldığı bir dönemeçte, açlık işsizlik ve yoksulluğun girdabında insanlık için tıp, hastalıkların tedavisinde tek başına çözüm olamaz. Daha yaşanır bir ülkece dünya için el ele verme zamanı. Yaşamını pandemi ile mücadelede yitiren tüm insanlara bir borcumuz var. Unutmayalım.