Türkiye’nin Mısır girişimi ve Doğu Akdeniz
Türkiye’nin Mısır ile yakınlaşma girişimi Arap basınında da tartışılıyor. Akdeniz’deki gelişmelerin yanı sıra Türkiye yönetiminin İran’la ilişkilerinin gerilmesinin de etkili olduğu yorumu yapılıyor

Fotoğraf: DHA
Kays ABBAS
Son günlerde Arap basının önemli gündemlerinden biri Türkiye’nin Mısır ile yakınlaşma girişimi ve bu gelişmenin perde arkası. Bilindiği üzere Mısır’da o zaman Genelkurmay Başkanı olan şu anki Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Türkiye’yle oldukça güçlü ilişkilere sahip olan ve seçimle gelen Müslüman Kardeşler’i (İhvan) temsil eden Muhammed Mursi yönetimini darbeyle devrişmişti. Temmuz 2013’te gerçekleşen darbe sonrasında Türk-Mısır ilişkileri tarihinin en gergin dönemini yaşamıştı. Türkiye’nin darbeyle devrilen İhvan yönetimini sahiplenmesi medya alanında da dahil her açıdan sahip çıkması Kahire büyükelçisinin “istenmeyen adam” ilan edilmesine neden olmuştu.
Gerçi iki ülkenin son yüz yıllık ilişkilerinin normal şartlarda da çok iyi olduğu söylenemez. Mısır’ın genel olarak Türkiye’ye bakışı “Bölgeye hükmetmek isteyen Osmanlının varisi” şeklinde. Türk Büyükelçilerin istenmeyen adam ilan edilmesi de tarihte ilk değil. 1954’te Cemal Abdulnasır döneminde de Türkiye büyükelçisi “Mısır’ın iç işlerine karışmak” gerekçesiyle kovulmuştu.
Ancak son dönemlerde Türk-Mısır ilişkilerinde gözle görülür şekilde bir yumuşamaya şahit olunuyor. Suudi Arabistan’ın en önde gelen medya kuruluşlarından al Araby televizyonunun internet sitesinde, bu yakınlaşmanın Doğu Akdeniz ve Libya’da yaşanan gelişmelerle ilişkisini irdeleyen detaylı bir analiz yayınlandı. Analizde, Libya dosyası da dahil yakınlaşma “Mısır ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ortak ekonomik ve siyasi çıkarlarına” bağlandı. Analizde, “Türk-Mısır çıkarlarının birleştiği noktada, Türk-Libya anlaşmasının Mısır için önemi yeniden vurgulanmaya başlandı. Kahire’nin bölgesel bir enerji merkezi olmasına giden tüm yollar zorunlu olarak Ankara’dan geçiyor gibiydi” denildi.
Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan ise Mısır ile yakınlaşmayı Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelerin yanı sıra özellikle Irak ve Karabağ’a yönelik askeri harekatlar nedeniyle İran’la ilişkilerin gerilmesine ve buna karşılık Mısır’ın müttefiki ve İran’ın bölgesel hasmı olan olan Suudi Arabistan ile yakınlaşma çabalarına bağladı.
AKDENİZ’İN DALGALARI İLE LİBYA KUMLARININ ALEVLERİ ARASINDA
Alaraby.com
Başlangıçta, sahne kaçınılmaz olarak yaklaşan bir savaşın habercisi gibiydi: Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi haziran 2020’de, “Sirte ve Cufra, Mısır için kırmızı çizgidir” demişti. Mısır sınırları içinde veya gerekirse dışında herhangi bir operasyon için askeri bir seferberlik ilan edilebilirdi.
Öte yandan, net bir Türk iddiası mevcuttu: Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, temmuz 2020’de “Libyalıları askeri saldırganlıkla tek başına yüzleşmeye bırakmayacağız ... Hafter’i destekleyen hükümetlerle yüzleşmeye devam edeceğiz” demişti.
Ancak sadece iki ayda, sahne tamamen tersine döndü: Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Tobruk’ta toplanan parlamento başkanı tarafından ateşkes ilan edildi. Merkezi bölgenin, yani Sirte ve Cufra’nın askerden arındırılması kararlaştırıldı. Haftalarca çalan savaş davulları yerine Mısır ile Türkiye arasında müzakerelerin sesleri yükseldi. Süreç BM ateşkes anlaşmasıyla sona erdi.
Bu gelişmenin sırrı neydi ve nasıl yapıldı? Doğu Akdeniz’in zenginlikleri konusundaki şiddetli çatışmalarla ilişkisi nedir?
Temmuz 2013 darbesinin arifesinde, Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler, benzeri görülmemiş bir gerilime sahne oldu.
Kasım 2014’te Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs; Doğu Akdeniz bölgesinde bir güvenlik, ekonomik ve siyasi ittifakın kurulduğunu duyurdu. Pek çok kişi bu ittifakın; “Kendisini kıyılarına hapsetme ve kıta sahanlığına saldırma çabaları” olarak değerlendiren ve defalarca uyarıda bulunan Türkiye’yi hedef aldığı görüşündeydi.
Sessizce yanan yangında Türkiye, Mısır ve Yunanistan tarafından dışlanmasına karşılık verme yoluna gitti. 2018 yılında, kara sularında ve bazı tartışmalı bölgelerde gaz aramak için gemileri araştırmalara başladı.
Mısır 2017’de Zohr sahasından gaz üretmeye başlamıştı. Şubat 2018’de İsrail’den 10 yıllık bir süre için gaz ithal etmek için bir sözleşme imzaladı. Birkaç ay sonra ise eylül 2018’de Kıbrıs ile bir deniz boru hattı kurulması için anlaşmaya varıldı. Anlaşmaya göre doğal gaz, Kıbrıs’taki Afrodit sahasından Mısır’daki sıvılaştırma tesislerine Avrupa pazarlarına ihraç edilmek üzere taşınacaktı.
Mısır, yönetimi, “stratejik hedef” olarak gördüğü yönde ilerliyordu: “Bölgesel bir enerji merkezi haline gelmek”. Kahire, Ocak 2019’da bu hedefe ulaşmak için Mısır, Ürdün, İsrail, Kıbrıs, Yunanistan, İtalya ve Filistin Yönetimi’nin katıldığı uluslararası bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Katılımcılar varılan ittifakın merkezi Mısır’ın başkentinde bulunan “Doğu Akdeniz Gaz Forumu” adı altında bölgesel bir organizasyona dönüştürüldüğünü duyurdu.
LİBYA’NIN YANAN KUMLARI
Hafter, nisan 2019’da Libya kumları üzerinde, müttefikleri olan Mısır ve BAE’nin ekipmanlarını kullanarak başkent Trablus’a karşı operasyon başlattı. Trablus kuşatıldı ve düşüş anı kaçınılmaz olarak gelecek gibiydi. Ama yardım Akdeniz’in diğer tarafından geldi. kasım 2019’da Türkiye, Erdoğan’ın Libya çatışma sahnesine girdiğini açıklamasıyla Doğu Akdeniz ülkelerini şaşırttı. Türk güçleri, iki taraf arasındaki anlaşmaya göre Ulusal Mutabakat Hükümetine destek için gönderiliyordu.
Anlaşma, askeri ve güvenlik iş birliğinin yanı sıra, iki ülke arasındaki deniz sınırlarını çizmekte ve Türkiye’ye her zaman hakkı olduğunu teyit ettiği ayrıcalıkları tanımaktaydı. İronik bir şekilde, aynı anlaşma Mısır’a, Yunanistan ile müzakereleri sırasında önerilenden daha geniş bir deniz imtiyazı alanı sağladı.
Türkiye’nin Libya ile anlaşmasını imzaladığı aynı ayda, İsrail “Delek” sondaj şirketi, Mısır ile İsrail arasında kazmaya başladığı boru hattının mülkiyetinin kendinde olduğunu açıkladı. İsrail’in hamlesi daha sonra bölgesel bir enerji ihracat merkezi olma hedefi olan Mısır’la rekabet etmek için ileri bir adım olacaktı.
Ocak 2020’de Türk parlamentosu Libya’ya asker göndermeyi onayladı. Aynı ay Sisi, “Doğu Akdeniz’in müttefikleri tarafından sırtından bıçaklanıyordu.” Türklerin Libya’ya müdahale etme kararından sadece bir gün sonra Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail, Mısır’ı tamamen göz ardı ederek “Doğu Akdeniz” olarak bilinen bir boru hattını uzatmak için bir anlaşma imzaladılar. Ancak Mısır’ı dışlayan projenin uygulanması için Türkiye’nin onayına ihtiyaç vardı. Anlaşmayla tanımlanan doğal gaz boru hattının güzergahı, Türkler tarafından kontrol edilen bölgelerden geçiyordu. İsrail, Türk “engelinden” kaçınmak için Ankara’ya anlaşmaya katılma daveti göndermiş, ancak Ankara aynı amaca ulaşmak için “Anadolu” hattını kurmaya çalıştığı için bunu reddetmişti.
ANKARA’NIN YOLU
Türk-Mısır çıkarlarının birleştiği noktada, Türk-Libya anlaşmasının Mısır için önemi yeniden vurgulanmaya başlandı. Kahire’nin bölgesel bir enerji merkezi olmasına giden tüm yollar zorunlu olarak Ankara’dan geçiyor gibiydi.
Haziran 2020’de, değişken Libya topraklarındaki olaylar hızla tırmanıyordu: Ankara’nın desteklediği Mutabakat Hükümeti güçleri, ülkenin merkezindeki Sirte kenti sınırlarına yerleşti ve Hafter güçleri Ulusal Mutabakat Hükümetinin kazandığı bir dizi zaferin ardından doğuya çekildi.
Mısır Cumhurbaşkanı “Libya krizini çözme girişimini” açıklarken Türkiye Doğu Akdeniz masasına kozlarla döndü: “Tüm yabancı güçleri ve paralı askerleri Libya topraklarından sürmeye ve milisleri dağıtılarak silahlarını teslim etmeye mecbur etmek” talebiyle.
6 Ağustos 2020’de Mısır Dışişleri Bakanı ve Yunan mevkidaşı, iki ülke arasındaki deniz sınırlarını ve ekonomik bölgeleri çizmek için bir anlaşma imzaladı. Mısır, Türkiye kıta sahanlığında yer alan ekonomik imtiyaz alanları açısından Türkiye ile Yunanistan arasındaki tarihsel gerilimin farkındaydı. Bu bölgenin Yunanistan ile paylaşılmasını kabul etmek yerine, al Araby televizyonunun kaynağının doğruladığı gibi, bu alanların bir kısmını müzakerelerin dışında ve diğerlerini Yunanistan’a bırakmaya karar verdi. Mısır aslında bu adımı “Türkiye’ye bir iyi niyet jesti göndermek” niyetiyle atmıştı.
Ağustos 2020’de Libya’daki savaşan taraflar ateşkesi kabul etti. 28 Eylül 2020’de Mısır’ın Hurghada kentinde, Kahire tarafından desteklenen doğu Libya’dan askeri ve güvenlik liderleri ile Türkiye tarafından desteklenen Ulusal Mutabakat Hükümeti liderleri arasında bir güvenlik toplantısı yapıldı. Libya’da savaşan iki taraf; tüm Libyalıları içeren ortak bir askeri yapı oluşturmaya ve savaşın ateşini tamamen söndürmeye karar verdiler.
Herkes tekrar diyalog masasına ve en önemlisi siyasete döndü. Ancak bir soru hâlâ cevapsız kalıyor: Bu anlaşmalar Türkiye-Mısır ilişkilerinin normal seyrine dönmesi için uygun bir zemin oluşturacak mı? Türkiye’ye gönderdiği olumlu sinyaller ışığında Mısır’ın iki bölgesel müttefiki olan BAE ve Suudi Arabistan’ı nasıl etkileyecek?
MISIR-TÜRKİYE YAKINLAŞMASINDA İRAN’IN ROLÜ
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
Cumhurbaşkanı Sisi, tırmanan Türk flörtüyle niye ellerini neşeyle ovuşturuyor? Erdoğan uzlaşmanın bedeli olarak Müslüman Kardeşler’i terk mi edecek? Neden Kaşıkçı suikastı ve Husi saldırılarına karşı Suudi Arabistan ile dayanışma konusunda sessiz kaldı? Yemen savaşına müdahalesi ve İran ile gerilim hakkındaki haberler ne kadar doğru?
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi, Mısır devleti ve hükümeti ile Türk hükümetinin en üst seviyelerinde, özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çok yakın çevrelerle flörtü sürdürürken sevinçle ellerini ovuşturuyor olmalıdır. İki ülke arasındaki ilişkilerin normale dönmesinin yakın olacağı öngörülmektedir. Özellikle Türkiye’nin en güçlü ortağı ve müttefiki Katar’ın Kahire ile ilişkilerin yeniden tesisi için inisiyatif aldığı görülüyor. Dışişleri Bakanlığından bir heyet, normalleşmeyi hızlandırmak ve farklılıklar sayfasını kapatmak için şu anda Mısır’ın başkentinde bulunuyor.
Erdoğan’ın Siyasi Danışmanı Dr. İbrahim Kalın, çarşamba günü resmi Anadolu Ajansına verdiği röportajda Mısır’ı “Arap dünyasının kalbi ve zihni” olarak nitelendirdi. Suudi Arabistan Krallığı ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne dolaylı bir atıfta bulunarak, ülkesinin Mısır ve bazı Körfez ülkeleriyle ilişkilerinde yeni bir sayfa açmaya hazır olduğunu teyit etti.
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü Ömer Çelik, basına verdiği röportajda “Mısır devleti ve halkıyla geçmişten gelen güçlü bağlarımız var. Tarihsel ortaklığımız olmadan bölgenin tarihi yazılamaz” dedi.
Erdoğan’ın diktatör devlet ve hükümetini darbe iktidarı olarak nitelendirdiği Mısır karşısında pozisyon değişikliği ilan etmesi, Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki kara sularında petrol ve doğal gaz arama ihalesi nedeniyledir. Mısır, Mardin 28 olarak bilinen Türk kıta sahanlığını dikkate aldı. Bu adım, iki ülke arasındaki deniz sınırlarını çizmek için görüşmelere kapıyı açacağını söyleyen Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun memnuniyetle karşıladığı bir jest.
Bu dönüşün açıklanmayan nedenlerine gelince; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dört tarafı da düşmanlarla çevrili olan ülkesinin Ortadoğu ve Avrupa’da yaşadığı izolasyonu kırma arzusundan kaynaklanıyor. Ekonomideki kayda değer düşüş, Suriye’deki birçok askeri macerasının başarısızlığıdır. Libya’da da İslamcı Ulusal Mutabakat Hükümetinin ülkenin çoğu ve petrol zenginliği üzerindeki kontrolünü güçlendirmesi sonucu Birleşmiş Milletler himayesinde ve Amerikan desteğiyle gerçekleşen Cenevre toplantısı, bu yıl sonunda genel seçimlere hazırlanan bir başkanlık konseyi ve geçiş hükümeti ile sonuçlandı.
Azerbaycan’daki Karabağ savaşına doğrudan ve “başarılı” Türk askeri müdahalesi ve Türk Cumhurbaşkanının, İran topraklarının birliğini tehdit eden bir Azeri şiirini okuması, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açtı. Bu gerilim, Tahran, Türk Büyükelçisini çağırdığında ve ülkesinin Kuzey Irak’taki Sincar’a, PKK birimlerine karşı askeri müdahalesini resmen protesto ettiğinde, açıkça ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle İsrail işgal devletiyle her düzeyde ilişkilerini güçlendirirken, gelecekte İran’la ilişkilerin gerilmesi beklentisiyle Mısır ile sakinleşmek mi istiyor? Bu anlaşmazlık tırmanırsa İran’ın tepkisi Türkiye’deki Kürt ayrılıkçı hareketlerini destekleyerek mi olacak?
Aynı bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu anda Suudi Arabistan krallığı ile ilişkilerini yeniden kurmaya çalışması dikkat çekiciydi ve bu çaba iki ana adımda yansıdı:
Birincisi: Cemal Kaşıkçı suikastı olayıyla ilgili Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı bu operasyonu yürütmek için emir vermekten sorumlu tutan CIA raporuna ve ortaya çıkan gelişmelere rağmen hükümetin bütünüyle sessiz kalması ve olumlu ya da olumsuz herhangi bir şekilde kullanmaması. ABD, Prens bin Selman’ın kendisine yaptırım uygulama hakkını saklı tutarken, sorumlu tuttuğu 76’dan fazla Suudi yetkiliye yaptırım uyguladı.
İkincisi: Türk hükümeti, Husi Ensarallah hareketinin Suudi Aramco petrol şirketinin Ras Tanura’daki tesisine ve Suudi Arabistan’ın Dammam, Asir ve Jazan şehirlerine füze ve insansız hava araçlarıyla başlattığı saldırılarda Suudi Arabistan Krallığı ile dayanışma içinde olduğunu ifade etti. Bu dayanışma haberleri İhvancı Islah Partisine Yemen savaşında Suudi Arabistan’ı desteklemek için askeri teçhizat ve savaşçılar göndermeye istekli olduğu haberinin ortasında geldi.
Kahire’ye yönelik Türk politikalarındaki ani ve olumlu değişime Mısırlıların bu verdiği resmi tepkinin doğasını tam olarak bilmiyoruz. İstanbul’dan itibaren Müslüman Kardeşler hareketine ve onun siyasi ve medya faaliyetlerine sağladığı destekte Ankara ve buna bağlı olarak Katar’ı durdurarak koşullarını empoze etmeyi başarabilecek mi? Elimizdeki bilgiler; Mısır bu koşulun uygulanmasına yönelik herhangi bir anlaşmanın yazılı olması ve Türk tarafı için bağlayıcı garantilerle desteklenmesini istediğini doğrulamaktadır.
Önümüzdeki günler sürprizlerle dolu. Cumhurbaşkanı Erdoğan askeri ve siyasi cepheleri açmadan bir gün bile yaşayamaz. Ancak çoğunda kazanması garanti altında değil, özellikle de Yemen’de. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alması gereken en büyük tarihsel ders, tüm imparatorlukların çeşitli nedenlerle çöktüğüdür. Bunlardan en önemlisi, aynı anda birçok cephenin açılması ve içerideki kriz ve anlaşmazlıkların şiddetlenmesidir.
Evrensel'i Takip Et