17 Mart 2021 00:20

İki savaş arasında: Türkiye’de mülteci olmak

Suriye iç savaşının başlamasının üzerinden 10 yıl geçti. Savaştan kaçan milyonlarca insan göç yollarına düştü. Gittikleri yerlerde ise onları hayatta kalma savaşı bekliyordu.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Savaşın izlerini taşıyanların hikayesi: Kendilerini ve ailelerini yaşatmak için bombalar yağan ülkelerinden Türkiye’ye gelen iki kardeş. İstanbul Çağlayan’daki bir tekstil atölyesinde çalışıyorlar. 4 yıldır Türkiye’de yaşayan Muhammed ve Musa mülteci kamplarında geçen günlerinden inşaat işçiliğine, yazarlıktan tekstil işçiliğine yaşamlarını anlattı.

Suriye’de ilkokulu bitiren Muhammed, 2013’te saldırıların başlamasının ardından İdlib’den kaçıp ailesiyle birlikte Urfa’daki kamplara sığınmış. Anne, baba ve kardeşlerle toplam sekiz kişi kampa yerleştirilmişler.

Babası devlete ait bir kurumda telefon tamirciliği yapıyordu. “Ücreti düşük olsa da ay sonunu getirebiliyorduk” diye anlatıyor Muhammed savaş öncesini. “İlk bomba patladı ne için, neden patladı anlamıyorum” diyen Muhammed, bu nedenle kaçmak zorunda kaldıklarını söylüyor.

SURİYE’DE SAVAŞ, KAMPTA HAYATTA KALMA SAVAŞI

10 ay boyunca kaldıkları kampta çok zorluk yaşadıklarını söyleyen Muhammed şöyle anlatıyor o günleri:

“Soğuktu. Elektrikli soba kullanıyordu herkes. Karın olduğu bir gün elektrikli sobayı açık bırakarak uyuduk. Uyurken yangın çıktı, üç kişi yanarak öldü. Hırsızlık çok oluyordu. Kamp dışına çıkmaya da izin vermiyorlardı. ‘Ya gidersin ya kalırsın’ diyorlardı. Hastaneye gidince bakmıyorlardı bize. Suriye’de savaş vardı, kampta ise hayatta kalma savaşı vardı.”

“Ne hissettin?​” diye sorduğumuzda ise “Ölürsem belki, rahat nefes alacağımı düşünüyordum” diye devam ediyor. Savaşın sonuçlarının kadınlar açısından daha ağır olduğunu ifade eden Muhammed, en çok annesi ve kız kardeşi için kaygı duymuş:

“Erkekleri en fazla öldürüyorlardı. Ama kadınlara tecavüz ediyorlar, rehin tutup satıyorlardı. Bu yüzden Türkiye’de kendimizi daha güvende hissettik.”

AĞIR KOŞULLAR SAVAŞA İTTİ

Kampta geçen 10 ayın ardından ağır yaşam koşullarına dayanamayarak ailece İdlib’e döndüklerini söyleyen Muhammed, bu kez de ÖSO tarafından ağabeyiyle birlikte silah altına alınmış. Muhammed, “askerlik” olarak tarif ettiği bu dönemde TSK’ye bağlı askerlerle Suriye ordusuna karşı çatışmalarda yer almış. “ÖSO’da silah kişiye teslim edildikten sonra çalınır ya da kaybedilirse suçlu ilan ediliyordu. Ve hırsızlık çok yaygındı. İki ay dayanabildik” diyen Muhammed, ağabeyinin bir süre daha Suriye’de kaldığını ve okula devam ettiğini; kendisinin ise Diyarbakır’a gelerek inşaatlarda çalışmaya başladığını anlattı.

KUZENİ İŞ CİNAYETİNDE ÖLDÜ, AİLESİ SURİYE’YE DÖNDÜ

Mülteci işçilerin güvencesiz ve sigortasız çalıştırıldığı tehlikeli işlerin başında geliyor inşaatlar. Birlikte çalıştığı kuzeni inşaatta yaşanan bir iş cinayetinde hayatını kaybediyor. Diyarbakır’a geldiğinde kuzeninde kaldığını söyleyen Muhammed, inşaat patronunun kuzeninin ailesine bir miktar para verdiğini ve ailenin Suriye’ye göç etmek zorunda kaldığını anlattı. Muhammed çalışmak için farklı illere göç etmeye devam etmiş.

İL DEĞİŞİYOR, İŞ DEĞİŞİYOR, BAKİ KALAN ÜCRET EŞİTSİZLİĞİ

İzmit’te girdiği lastik atölyesi günlerini ise “Çalıştığım en zor işti. Lastik eritmeden dolayı çok kokuyordu. 12 saat çalışıyorduk. Maske kullanmak fayda etmiyordu” diye anlatıyor Muhammed. Atölyede 4 Suriyeli çalıştığını; Türkiyeli işçilere 4 bin TL ödenen iş için kendilerine 1500 TL verildiğini söyleyen Muhammed, ücret eşitsizliğinin Çağlayan’daki tekstil atölyelerinde de sürdüğünü vurguluyor. Çağlayan’da güvencesiz çalıştırılan binlerce tekstil işçisinden biri oluvermiş 4 yıldır ütücülük yapan Muhammed. Şimdi haftalık 800 TL alıyor. Türkiyeli işçilere ise 1200 TL verildiğini söylüyor.

"UMUDUMUN BİTTİĞİ YER HASTANE OLDU"

Bir yılı bulan pandemi boyunca tekstilde 2 ay çalışabilen Muhammed, yazın atölyeler kapanınca Kayseri’de bir ay çobanlık yapmış. “Kimseden borç istememek için telefon, bilgisayar satılabilecek ne varsa satıp yaşamaya çalıştım” diyen Muhammed, bu süreçte hiçbir yerden destek ve yardım görmediğini dile getirdi. Geleceğe dair bir umudu kalmayan Muhammed, “Sabah işe, akşam eve. Yaşıyorum, çalışıyorum sadece. Başka birine sorsan Suriye’ye dönmek, belki evlenmek, çocuk sahibi olmak ister. Ama bende bitti hepsi” diyor. Umudunun tükendiği günü ise şöyle anlatıyor Muhammed:

“Namaz kılarken bir an nefesim kesildi, kalbim kötü oldu. Hastaneye gittim, ‘Burada kaydın yok’ dediler. Kaydım Urfa’da olduğu için oraya gitmemi söylediler. Eve geldim, bayıldım. İlk yardım bilen abim müdahale etti. O olmasa belki burada olmayacaktım. Umudumun bittiği yer o hastane oldu.”

"BİR GÜN OLUR UMUDUYLA YAŞAMAYA DEVAM EDECEĞİM"

Sohbetimize Muhammed’in ağabeyi Musa ile devam ediyoruz. Suriye’de üniversite üçüncü sınıfa kadar okumuş. Savaş sürerken bile okuldan vazgeçmemiş. Okulunu bitirebilmek için epey mücadele eden Musa, okuluna isabet eden bomba sonrası terk etmek zorunda kalmış Suriye’yi. Yeni adresi Çağlayan… Kardeşiyle tekstil atölyelerinde çalışan Musa’nın edebiyata ilgisi yoğun. Çocukluğunda günlük tutan Musa, ilerleyen yıllarda annesinin yardımıyla çocuk hikayeleri yazmaya çalışmış. Son iki yıldır da şiir yazıyor. İşsiz kaldığı süreçte film senaryosu yazan Musa, filmin senaryosunu şöyle anlatıyor:“Suriye’de yaşayan birinin savaştan sonra Türkiye’ye gelince başına kötü şeyler geliyor. Burada yaşayan Suriyelilerin başına gelen kötülüklerden esinlendim.”

Senaryoyu tanıştığı birinin para karşılığında satın almak istediğini söyleyen Musa, “Kabul etmedim, çünkü o senaryoyu yazmak için dört ay gece gündüz çalıştım. İsmime yer vermeden satın almak istemesi emeğime saygısızlıktı” dedi.

Musa, gelecek konusunda Muhammed kadar umutsuz değil. İlk umudu senaryosunun çekilmesi. “Bunun için para gerekli ama belki bir gün olur umuduyla yaşamaya devam edeceğim” diyen Musa, savaş çıkmasa Suriye’deki hayatlarının çok daha başka olabileceğinin farkında.

Türkiye’de ayrımcılığa maruz kaldığını söyleyen Musa, “Bir polis kimliğime bakarken ‘Sen de mi  Suriyelisin’ diye bana vurdu. Beni alır sınır dışı eder diye bir şey diyemedim. O devlet, ya ben?​” diyor. Sokaktan hastaneye, karakola kadar yaşamın her alanında adaletsizliklerle karşılaştıklarını söyleyen Musa, “Eşit haklara sahip olmak isterim ama imkansız. Çok zor!” diye devam etti.

"SABIR HANIMEFENDİ, BEN ŞİİR YAZMIYORUM"

Musa, yazdığı şiirinin bir bölümünü de Evrensel’in okurlarıyla paylaştı:

“Sabır hanımefendi, ben diğer erkekler gibiyim
Bazen insanlarla hokkabazlık yapmayı seviyorum
Sabır hanımefendi, kalbim ve hislerim var
Ve güzel bir manzara, bir elmas kadar alçak gönüllü
Sabır hanımefendi, ben şiir yazmıyorum
Sözlerim ve ben seni kendimden övgüyle anlatıyorum
Sabır, ey kalbe ve onun armağanlarına sahip olan sizler
Gözlerim senin bakışlarına onunla tanıştığımızdan daha yakın
Sabır, kan damlalarım istediğini döktü
Aşkınsa sağ eliyle git.” (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Keşan'daki müzisyenler ve hamallar: Açız, belediye verdiği yardım sözünü tutsun

SONRAKİ HABER

Yemen'de hayat pahalılığını protesto eden halk sarayı bastı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa