17 Mart 2021 01:00

Eylem planı açıklayan iktidarın insan hakları karnesi

On dokuz yıl boyunca bugün vadettiklerini yapmak yerine yıkmayı tercih eden ve bugün bu planı açıklarken bile insan haklarını ihlal eden iktidarın karnesi hiç iç açıcı değil.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Mert SAMYELİ

Kocaeli

Demokrasi ve hukuk reformu, ekonomi reformu, yeni anayasa tartışmaları derken en son İnsan Hakları Eylem Planı çıkarıldı karşımıza. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta büyük bir müjde olarak açıkladı bu planı. 19 yıllık iktidarı boyunca demokrasiyi, hukuku ve insan haklarını ayaklar altına alan, tek bir kırıntısını bile bırakmayan iktidar bugün İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklarken bunları da memlekete biz getireceğiz havası yaratmaya çalışıyor. Ekonomik kriz, pandemi, iç ve dış politikadaki açmazlar sürerken ve çözümsüzlük derinleşirken yine bir çıkış noktası, çözüm arayışı olarak ortaya çıkarılan bu planın amaçlarını incelemek gerekir. Ekonomik krizin her geçen gün daha da kötü bir sürece doğru evrilmesi, halkın temel tüketim maddelerine bile ulaşmakta güçlük çekmesi ve artan huzursuzluk AKP’den kopuşun hızlanmasını getirmişti. İktidar vekilleri ve bakanları bu yoksulluğu kabul etmese de her gün karşımıza çıkan intihar olayları, vatandaşların isyanları artık kaçınılmaz bir çözüm arayışını beraberinde getirdi. Belli sermaye kesimlerinin huzursuzları neticesinde artık yabancı yatırımcıyı ülkeye çekmenin yolları aranmaya başladı. Tabii sermayeyi çekmek için kullanılan en büyük argüman “ucuz işgücü” olsa da demokrasi ve hukuk alanında “iyileştirme” görüntüsü vermek kaçınılmaz oldu. Özellikle Batı’yla ticaret yapan sermaye grupları açısından istenen bu “demokratikleşme”nin halkın demokratik hak ve özgürlüklerine doğru genişlemeyen bir demokrasi olduğu açıktır. Yoksa iktidar için sermayeye yönelik tüm teşvikler, vergi silmeler ve işçilerin hak mücadelesinin önünün kesilmesi, grev yasaklarının devam etmesi garanti altındadır. Hem uluslararası sermaye ile daha büyük ve daha kârlı anlaşmalar hem de içeride işçilerin karşısına iktidar baskısıyla çıkarak onları daha da ucuz işgücü haline getirmek sermayenin çıkarına olacaktır.

Dış politikada da ABD ve Rusya arasında git gellerle sürdürülen strateji S-400 sorunuyla işlemez bir noktaya evrilince artık gerçek tarafı belli etme gibi bir sorun ortaya çıktı. İktidar sözcüleri ve Cumhurbaşkanı konuşmalarında sık sık Avrupa Birliği ve ABD ile iyi ilişkileri olduğundan, bunları güçlendirme gerekliliğinden bahsediyordu. Hatta Saray’da yeni ABD Başkanının araması bekleniyormuş telefonun başında. Tüm karşı çıkmalara Suriye, Libya, Kafkasya gibi bölgelere askeri müdahalelerle pastadan pay kapma ve bölgeyi dizayn etme çabasına girişen iktidarın “büyük abileriyle” arasını düzeltmesi gerekiyordu. Tabii bunun da yolu Batı’ya göz kırpmak, yani demokrasi ve hukuk alanında “iyileştirmeler” gerektiriyordu. Tüm bunların sonucunda “İnsan Hakları Eylem Planını” açıkladı iktidar. İktidarının devamını sağlamak için artık giyilmesi gereken gömlek demokrasi oldu. İnsan hakları ve özgürlük sosuyla tamamlanacak iktidarını bu şekilde uzatacak ve hem uluslararası sermaye hem de yerli işbirlikçileriyle işçi ve emekçileri sömürerek kâra kâr katmaya devam edecek.

İNANDIRICILIĞI OLMAYAN VAATLERE BİR YENİSİ DAHA

Son dönemlerde ortaya atılan tüm vaatler gibi bu da “inandırıcılığı kalmayan” bir vaat olarak karşılık buldu halkta. Çünkü 19 yıl boyunca bunları yapmak yerine yıkmayı tercih eden ve bugün bu planı açıklarken bile insan haklarını ihlal eden iktidarın karnesi hiç iç açıcı değil. Boğaziçi Üniversitesine kayyum rektör atanması sonrası başlayan protestolarda öğrencilere uygulanan orantısız şiddet, hukuksuz tutuklama ve ev hapsi cezaları, öğrencileri yıldırmak için hiçbir dayanağı olmadan yapılan aile aramaları, iktidarın söylemleri ve eylemleri arasındaki farkı gözler önüne seriyordu.

Geçtiğimiz hafta 8 Mart’a giderken yapılan Kadıköy ve Beşiktaş eylemlerinde polisin gökkuşağı renkleri olan şemsiyeleri bile alana almaması, trans kortejinin alana alınmamaya çalışılması ve sonrasında trans aktivistlerin taksisinin önünün kesilip yaka paça gözaltına alınmaları, 8 Mart Gece Yürüyüşüne katılan kadınların ev baskınlarıyla gözaltına alınmaları göstermiştir ki LGBTİ+ düşmanlığı ve nefret söylemleri ve kadın mücadelesinin önünü kesme girişimleri insan haklarını getirmeyecek.

Kürt sorununun çözümü noktasında hala küçük ortakla beraber “inlerine gireceğiz” mantığıyla yapılan operasyonlar, barışçıl çözüm yerine silahlı çözümsüzlük politikasının seçilmesi, meclisin üçüncü büyük partisi olan HDP’nin kapatılması tartışmaları, HDP milletvekilleri için hazırlanan fezlekeler barışçıl bir çözüme gidilmek istenmediğini göstermiştir. Gare Operasyonu sonrasında estirilmeye çalışılan milliyetçi rüzgarın tutmaması da hem muhalefetin hem de halkın artık bu kandırmacalara kolayca kanmayacağını gösterdi.

Son olarak gazeteci Levent Gültekin’e çalıştığı gazete önünde yapılan saldırı iktidarın karşısında duran basına bir gözdağı vermek amacıyla yapılırken bir yandan da artık mafya devleti kurallarının geçerli olduğunu göstermiştir.

Bütün bunların ışığında iktidarın bugün çıkmazlardan kurtulmak için üretmiş olduğu her türlü reform ve planın hiçbir inandırıcılığı yoktur ve bunlardan umut beklemek gereksizdir. Yukarıda saydığımız bütün sorunları kolluk güçlerini kuvvetlendirerek çözmeye çalışan bir iktidardan insan haklarını duymak bile trajikomiktir. İnsan haklarını kendileri bulmuş gibi, sanki ilk defa burada uygulanacakmış gibi bir atmosfer yaratmaya çalışan iktidara 1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin dünyanın her yerinde, her sosyal ve siyasal düzende insanların insan haklarına ve özgürlüklerine sahip olduğuna vurgu yaptığını, bu hakların ve özgürlüklerin her yerde, her zaman ve herkes için geçerli olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Karayolları işçileri ücret eşitsizliğine tepkili

SONRAKİ HABER

 “Birlikte üreterek 8 Mart fanzinimizi çıkarttık”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa