17 Mart 2021 06:30

Kimliği olmayanların hikayesi: Kefernahum

Film sadece aile eleştirisi olmaktan çıkıp bir düzen eleştirisine dönüşüyor.

"Kefernahum" film görseli.

Paylaş

Büşra KAYA

Antep

 

Şiddet suçundan yargılanan Zain, mahkemede kendisinin değil ailesinin suçlu olduğunu söyler. Mahkemeye sunduğu bu şikâyet filmin ana fikrini aklımızda canlandırıyor olsa da aslında tüm dünyayı etkileyen ve ilgilendiren birçok problemi potasında eritmiş bir film. Bilinçsiz nüfus artışı, çocuk istismarı, çocuk yaşta evlilik, mülteci problemi… Bugün varlığını kanıksadığımız yoksul çocuklar, çöpten bir şeyler bulmaya çalışan yetişkinler ve okula gitme fırsatı dahi bulamadan ailesini geçindirmek için çalışmaya başlayan gençler, sadece görünenden ibaret değil. Çünkü bunun aksine bizim görmediğimiz yüzlerce hatta binlerce çocuk işçi ve yoksul var. Film hayatın gerçeklerini 120 dakikada yüzümüze çarpıyor. Her gün okula, işe, gezmeye giderken yanlarından geçtiğimiz mültecilerin gördüğümüzün arkasında neler yaşadıklarını gösteriyor bize.

Yönetmen Nadine Labaki’nin kaos, karmaşa anlamlarına gelen “Kafernahum” filminin açılışı, kardeşinin ölümüne sebep olan bir şahsı bıçakladığı için beş yıl hapis cezasına mahkûm edilen 12 yaşındaki Zain’in ailesinden davacı olmasıyla başlar.  

Lübnan’da yaşayan yoksul kalabalık bir ailenin ebeveynleri ve sefalet içerisinde büyümek zorunda olan çocukları... Okula gitmeyip sokaklarda büyüyen Zain ve kardeşleri her gün farklı şeyler satarak ailelerinin geçimlerine katkıda bulunuyorlar. 11 yaşındaki kız kardeşinin zorla evlendirilmesi üzerine evden kaçıp iş ararken Lübnan’da yasadışı yaşayan Etiyopalı mülteci Rahille ve onun bir buçuk yaşındaki oğlu Yonas’la tanışır. Böylelikle hayatı farklı bir yola evrilir. Rahille polise yakalanması nedeniyle hapse girince Zain, Yonas’a bakmak zorunda kalır. Filmin devamında ikisinin zorlu yaşamını izleriz. Zain ise zamanla kendisinin de yasal yaşamadığını, bir nüfus kağıdının bile olmadığını, düzen için var olmadığını fark eder. Ülkesinin, sınıfının içinde bulunduğu vaziyet anne babasının kendisini sadece sokakta çalıştırmak için dünyaya getirmiş olmasıdır belki.

MÜLTECİ GERÇEKLİĞİ: AÇLIK SINIRINDA YAŞAM SAVAŞI

Savaş, yoksulluk gibi sebeplerle yurtlarından ayrılmak zorunda kalan birçok sığınmacı, Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkeye giderek yaşamını devam ettirmek üzere buralara yerleşmiştir. Ülkemizde yaklaşık 3,6 milyon Suriyelinin ve 320.000 kadar başka uyruklardan sığınmacının çoğunluğu açlık sınırında güç bela ayakta kalmaya çalışıyor. Çocuk, genç, yetişkin her birey bu zorluklardan payına düşeni alıyor. Filmde ise bu ailelerden birine ve ilgisiz, sorumsuz ebeveynleri olan Zain’in hayatına değiniliyor. Çünkü bu aile kapitalizmin onları düşürdüğü bataklıktan çıkmak ile geçim sıkıntısı arasında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Böylelikle film sadece aile eleştirisi olmaktan çıkıp bir düzen eleştirisine dönüşüyor.

Benim bu filmde üzerinde durduğum temel şey tamamen gerçeklik üzerine yapılmış olması.   Mülteciler arasından seçilmiş amatör oyunculardan ve onların hayatlarını konu alan senaryodan oluşan bu film üzeri örtülen gerçekleri görmek ve göstermek için başka biçimlerde bakmamız gerektiğini bizlere lanse ediyor. Oldukça çarpıcı sahneleri defalarca gösterip ağlayalım diye duygu sömürüsüne yem etmek yerine o sahneleri fazla ayrıntı vermeden geçmesi sahneleri daha vurgulayıcı hale getirmiş. Ekonomik kriz ve mülteci krizinin yaşandığı dünyamızdaki bütün büyük şehirlerde var olan bu problemler açısından bakış açımızı değiştirip, kalplerimizdeki belli başlı zincirleri kırıyor. Söz konusu film bizim sadece baktığımız ama göremediğimiz gerçekleri yüzümüze çarpıyor.

ÖNCEKİ HABER

Bir Olay: Belediye işçilerinin grevi, Bir Kavram: Çalışma ücreti

SONRAKİ HABER

Bilim ve tekniğin sınırları nerede?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa