17 Mart 2021 06:34

Bilim ve tekniğin sınırları nerede?

İşçilerin makinanın hükümdarı olduğu dönemin çoktan geride kaldığını; artık işçinin sadece makinelerin birer parçası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Görsel: Pxfuel

Paylaş

Okan MERDİN
ODTÜ

Bilimin kendini salt düşünce ve doğanın anlaşılması eyleminden ayırıp, kendi dinamiklerine sahip bir alan olarak ayakta durması, planlı bir şekilde uygulanıp tekniğin ve mühendislik uygulamalarına sahne olması ile bağlantılı bir şekilde gelişti. Zamanın bilgi toplama ve eğitim kurumları olan kiliselerin yerini orta çağ üniversiteleri ve günümüz eğitim kurumları aldı. Giderek üretimin merkezine yerleşen bilimsel bilgi ve mühendislik örneklerinin üretimi, kendini sinai üretimden temellendirmeye başlayan sermaye birikimi ile toplumsal bir yer edinmeye başladı. Zamanın usta-çırak ilişkisine dayanan ve el ile üretimin yaygın olduğu zanaatten, birden çok işçinin el birliğine dayanan atölye tarzı üretimine geçiş yapan sermaye üretimi, sonunda kendini bilimin planlı kulllanımı sonucunda modern sanayi ile toplumsal üretimin temeline geçirmiş oldu. Sermayenin üretilmediği alan sayısının artık bir elin parmağını geçmediği günümüzde ise üretim basitçe el yordamı ile çalışan makinalar zinciri ile değil, bilakis kendi aralarında üretim bilgisini güncelleyen ve belirli üretim alanında kendi aralarında farklı süreçleri işleten yapay zekaya dayalı bir mekanik deve dönüşmüş durumda. İşçilerin makinanın hükümdarı olduğu dönemin çoktan geride kaldığını; artık işçinin, üretimin temelindeki mekanik devin sadece birer parçası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun en iyi örneklerini büyük çaplı fabrikalarda görürüz. Departmanlara ayrılan ve türlü türlü üretim sürecinin yürütüldüğü bu departmanların bir kısmında neredeyse sadece robotların kullanıldığı, işçilerin bulunduğu departmanlarda ise insanların robot gibi çalıştırıldığı, sömürünün fiziksel ve zihinsel halini rahatlıkla görebileceğimiz bir durum söz konusudur.

Kendi eliyle yarattığı pazarların artık sınırlarında acı ile kıvranan sermaye, ister istemez üretimi sınırlandırmak, gerekli bilimsel bilgi üretimini, teknik sıçramaları da fikri mülk kapsamında patent bürosu arşivlerinde kapalı tutmaya ve kendi tekeline almaya başlamış durumda. Peki burada gereken nasıl bir toplumsal işleyiş olmalıdır ki bilimsel bilgi üretimi ve teknik ilerlemeler baş döndürücü bir şekilde gelişebilsin?

TOPLUMSAL GEREKLİLİKLER

Kendini her alanda üreten sermaye birikimi, ister istemez belirtilen alandaki tekelleşme ve rekabet ile yüzleşmek, diğer sermaye grupları ile yarışan sermaye bütünü de karlılığını garanti altına alacak teknik gelişmelere imza atmak zorundadır. Bunun yolu da bilimsel bilgi üretimini belli şekillerde sağlamak ve eldeki veriyi muhafaza etmektir. Fakat, insanlar toplumsal olarak belirli unsurlara ihtiyaç duymakta, bu ihtiyacın boyutu da alandan alana değişmek zorundadır. Sonuç olarak, kendini sınırsız bir büyüme temposuna tutturan bir birikim modeli, zaten karını sağlaması için ürettiğinden azını ücret olarak verdiği emekçi kitlenin üretilen her ürünü alamamasına ve günümüz üretim biçiminin kendi yarattığı kaba sığmamasına neden olur. Günümüzde dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik durgunluk bu durumun en güzel örneklerinden biridir.

Yaşadığımız sistemsel kısır döngüden çıkmak için atılması gereken adım bellidir, tüketim ve üretim dengelenmelidir. Bunun yolu da insanların gereksinimlerini sağlayacak, her adımda ihtiyaçların üretimi kamçıladığı, üretimin de tüketimi genişlettiği ve geliştirdiği bir üretim biçimi olmak zorunda. Bu sermaye düzeni ile ne kadar mümkündür, mümkün değilse de hangi sistem ile toplumsal ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz? Bu soru da başka bir yazının konusu olsun.  

ÖNCEKİ HABER

Kimliği olmayanların hikayesi: Kefernahum

SONRAKİ HABER

Sağlık Bakanlığından güncelleme: 2 doz aşı olan karantinaya girmeyecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa