18 Mart 2021 00:22

Kürt Nafo: İşçilerin ekmeğinden değil ihalelerden kısacaksın

Ömrünün yarısını işçilik ile geçiren, henüz çocuk yaşlarda grev örgütlenmesinde emeği olan bir işçi Nafiz Öner... “Kürt Nafo” ise arkadaşlarının, hak aradığı için kendisine taktıkları lakap...

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ahmet AKARSU
Kayseri

Çocuk yaşta hayata atılmış, futbola ilgisinden kaynaklı lisanslı oyunculuk geçmişi olan ve 27 yıl işçilik yapmış hak aradığı için işçi arkadaşları tarafından “Kürt Nafo” lakabı takılmış bir yaşamdan bahsedeceğiz. Bu yaşam en fazla; işçiliği benimsemiş, yetenekli, hoş sohbet, ‘kurnaz’, babacan yönüyle dikkat çekiyor. Ömrünün yarısını işçilik ile geçiren, henüz çocuk yaşlarda grev örgütlenmesinde emeği olan bir kişi… İki evlat sahibi olan, 6 yıl önce emekli olmasına rağmen halen çalışan, Emekli Belediye İşçisi Nafiz Öner (53) ile buluşuyoruz.

Nafiz Öner hayata çocuk yaşta atılanlardan… Ayakkabı boyacılığından, çekirdek-simit satmaya kadar uzanan bir çocukluk yaşayan Öner’in anıları bir hayli fazla… Yaşamına dair sohbetimizde her sorumuza neredeyse bir anısıyla cevap veriyor. Nafiz Öner, söze ortaokul sürecindeki bir anısıyla başlıyor.

"ORTAOKULDA GREV ÖRGÜTLENMESİNE KATKI SUNDUM"

Öner, “Ortaokul çağındaydım. Çocukluk yıllarımda işçi bir babanın oğlu olarak hayata atılmıştım. Boyacılık yaptım, çekirdek sattım, simit sattım. Ortaokul yıllarımda futbolda oynuyordum. Oynadığım takımdan iş alamıyorum. Beni bir müteahhidin yanına verdiler. Yol genişletilmesi işinde çalışıyoruz. Babam ile servisle işe git gel yapıyoruz. Babam da kara yollarında çalışıyor. Kalıp ve beton ekibi olarak iki grup halinde çalışılıyor. Beton ekibindeyim ben de. Bir gün patlıcan alacağım, kilosu bir buçuk liraya. Bir günlük yevmiyemiz ise o zamanın 1 lira. Emekçi bir aileden geliyoruz ama babam, ağabeyim sayesinde her şeyin bilincinde yetiştiriliyoruz. Velhasıl çay molasında sohbet açıldı, oradaki işçilerden birine ‘Bir gün çalışıyoruz bir kilo patlıcan alamıyoruz. Gelin müteahhitten zam isteyelim’ dedim. ‘Ne dersin sen çocuk, nasıl olacak bu iş’ dedi işçilerden biri. Müteahhidin işi yetiştirme telaşı olduğunu anlamıştım. Kurnaz bir çocuktum. İşçi ile konuşurken, ‘Sabah işe çıkmayın olsun bitsin’ dedim. ‘Ama babam bilmesin’ diye de ekledim. ‘Tamam’ diye anlaştık. Ertesi gün işbaşı vakti geldi, işçiler çay içmeye devam etti. Yetkililer sorunca da ‘Biz yevmiyelere zam istiyoruz’ diye cevap verdiler. Ben de üstümü değiştirip yanlarında beklemeye geçtim. Onlar ne yaparsa ben de onu yapacağım. Patrondan ‘Ne zammı? Yarın 50 kişi getiririm buraya’ diye tehditler oldu. İşçiler üç gün grev yaptı. Yüzde 100 zam istediler, yüzde 80 zam alındı. Bir, bir buçuk ay kadar orada çalışmış bulundum. O seneki kışlık kömür parasını babama vermiştim. Sonrasında grevde katkım olduğu anlaşıldı. İlk işten çıkışım verilmiş oldu” diyor.

"TORPİLİN YOKSA EKMEK YEDİRMEZLER"

O günü hiç unutmadığını söylüyor. Futbola olan ilgisini pratikte de geliştirmek isteyen Öner, kendini geliştirmek üzere lisanslı oyuncu oluyor. Yol Spor isimli kulüpte futbol oynamaya başlıyor. Çoğu futbol oynayan kişi o dönem açısından kara yollarında, kamuda iş sahibi olmak üzere hareket ediyor. 84 yılında Turgut Özal’ın kamuya işçi alımını engellemesi sonrası Öner’in iş hayali suya düşmüş oluyor. Öner, ağabeyiyle duvar boyacılığı yaptığı bir süreç geçiriyor. Futbol hayalini bir süre ertelemek zorunda kalıyor. “Elinden tutan olmazsa, tanıdığın, torpilin olmazsa futboldan ekmek yemek imkansız” diyor. Öner’in eli işlere yatkın olduğu için girdiği her alanda ekmeğini kazanıyor.

Gel zaman git zaman belediyenin takım kurduğu bilgisine ulaşıyor. “İş verilirse olur” diyor askerden yeni geldiği süreçte. Gel zaman git zaman belediyede hem çalışıyor hem de takımda futbol oynuyor. Öner, “O zaman belediyede sendikalı (Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikası) olduk. Bir meclis kararıyla daimi işçi statüsü verildi. Bu arada seçimler oldu, Refah hükümeti geldi. Ne kadar sporcu belediyede çalışan var, şehrin meydanına topladılar. Yılsınlar, gitsinler diye temizlik işlerine verdiler. Kulübü kapattılar bir süre. Biz başka kulüp aradık, başka yerlerde futbol oynadık. Ama sonradan anladılar reklam yapmanın, propaganda yapmanın alanı kulüpler oluyor, Haseki zamanı geri açtılar” diye konuştu.

"O GÜN KARAR VERDİM BEN BU İŞİ YAPMAYACAĞIM"

Sporcu olarak bir avantajının belediye bünyesinde çalışabileceği olduğunu söylüyor Öner. Yaklaşık 6 ay kadar zabıta olarak çalıştığını, bir süre sonra kadro alacağından bahsediyor. Süreci Öner’den dinliyoruz: “6 ay benim için çok zor geçti. Ben çocukluluğumda çekirdek satmışım, simit satmışım. Şimdi zabıta olarak çalışıyorum. Boyacının boya sandığını, simitçinin simidini nasıl alayım? Büyük esnaflara söz geçmiyordu. Bir telefon ile işlerini hallediyorlardı. Bir anımı anlatayım. O zamanlar etiket kontrolü yapıyoruz. Serbest piyasa ama alış satış fiyatını yazmak zorunda esnaf. Tutanağımızı tuttuk eksikleri yazdık vs. Esnaf arkamızdan seslendi. Büyük esnaf ya ‘Boşa yazmayın siz dükkandan çıkmadan bir telefon aramasıyla hallederim’ dedi. Öyle de oldu. Telsize anons geldi. Esnafla ilgilenmeyin, simitçi, ayakkabı boyacısı, onlara bakın diye. O gün karar verdim ben bu işi yapmayacağım diye. Yetkilinin yanına gittim anlattım. Başka birimde çalışmak istediğimi ilettim. Oto boyacılığı bölümüne başladım. Alerjim oldu. Mecbur birim değişikliği istedim. Atölyede iş istedim, beden işçisi olmak istiyorum dedim. Rapor getir dediler. Gittim rapor almaya, o zamanın heyeti bile alerjimin olmasını rağmen, ‘Ya diğer işçiler de isterse’ diye tereddüt ettiler. Hakkımı aramam sonucu eğilmeden bükülmeden raporumu aldım, yetkiliye verdim. İstediğim birim olmadı ama bir süre başka birimde çalıştım. Şoför olmaya karar vermiştim. Belediyenin neredeyse her biriminde çalıştıktan sonra şoför bünyesinde çalışmaya başladım. Bu süreçte evlendik, sorumluluk sahibi olduk, hayat böyle ilerledi.”

HAK ARADIĞIM İÇİN SÜRÜLMEDİĞİ YER KALMADI

O süreçte bir lakabı olduğundan bahsediyor. Belediye sağ görüşlü, ben sol görüşlü olarak biliniyorum, bu yüzden işçi arkadaşlar bana Kürt olmamama rağmen “Kürt Nafo” lakabını takmıştı diyor Öner: “Solcuysan, hakkını arıyorsan, yanlışa yanlış diyorsan Kürt’sün algısı vardı. Lakabımız Kürt Nafo olarak kaldı. Ben tez canlı biri olduğumu düşünüyorum. İşimi iyi yapmayı severim. Çalışmamdan ödün vermedim. Nerede eksik gördüm, oraya el attım. Hatta yöneticiler ‘Bizden değilsin ama çalışkan insansın’ dediler. Ama partisi aracılığıyla belediyeye girenlerin çoğu, istirahat saatlerinde ezan okunmasına rağmen istirahat eder, mesai saatleri içinde ortadan kaybolup uzun süre namaz kılarlardı. Ama benim çalışmadığım birim kalmadı. Neden? Çünkü hakkımı aradım. Hak aramayı babamdan, sınıf siyasetiyle ilgilenen abilerimden gördüm çocuk yaşta. ’80 darbesinde çocuk yaştayken işçilerin siyaseti yapılıyor sizin evde diye çok uğraştılar. İşçi babadan böyle gördük biz. Çocuklarımızın da hakkını araması için katkımız olmuştur. Gurur duyuyorum onlarla.”

"BELEDİYELERDE BU DURUM DEĞİŞMELİ"

Belediyelerde çalışmanın zor olduğuna değiniyor Nafiz Öner. “Özellikle sistemin-düzenin insanı değilsen, el ovalamıyorsan daha zor” diyor ve ekliyor: “Belediyelerde adam kayırmaca çoktur. Falan meclis üyesinin tanıdığı işe girmiş vs. falan kişinin tanıdığı, eşi, dostu, akrabası say say bitmez. Hatta sadece belediyede değil belediye işçilerinin üyesi olduğu Hizmet-İş Sendikasında bile aynı durumu yaşadım. Ben delege olmak istiyorum diye gittim sendikaya. Dilekçemi vermeye gidiyorum sendikaya, ‘Süre geçti’ diye dilekçemi işleme koymuyorlar. Sırf onlar gibi düşünmediğimi bildikleri için… Kayseri’de belediyelerde görüşünü söylemeye bile insanlar korkuyor. En çok kızdığım şeylerden biri ise kim hükümet ise kim yerel seçimleri kazanmışsa kendi adamını işe almış, ötekileri tasfiye etmiş. ‘Sağ’ görüşlü belediyecilere göre ‘sol’ görüşlü diyebileceğimiz belediyeciler daha az yapmış ama onlar da yapmış. Bu durum değişmeli.”

‘SUÇ İŞÇİNİN DEĞİL, SENDİKA BÜROKRATLARININ’

Hükümetin kazandığı belediyelerde DİSK’in örgütlenmesinin zor olduğunu ama görece CHP’li belediyelerde daha kolay olduğunu düşünen Öner, “Mesela muhalif belediyelerde sendika-işçiler grev kararını asabiliyor. Ama hükümetin olduğu AKP’li belediyelerde niye asamıyor? Çünkü işçilerin kendini rahatça ifade etmesi engelleniyor. AKP’li belediyelerde grev kararı alınsa özel kararla engelleniyor. Geçmişte çok oldu. Olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Metal, cam işçilerinin grevleri yasaklandı. Burada suçlu tabii ki işçiler değil. Sendika bürokratlarının suçu olarak yorumluyorum. Her şeyi çok net söyleyemesem de şunu çok iyi biliyorum. Belediyelerde göstermelik ihaleler, yandaşlara ihaleler çok var ve bunlar biliniyor. Hangi görüşten belediye olursa olsun bütçeyi azaltacağı yer işçinin ücreti olmamalı. Hepsi işçiden kısmaya çalışıyor. Çözüm çok basit: İşçilerin ekmeğinden kısmayacaksın, yandaşların ihalelerini bitireceksin” ifadelerini kullandı.

ÖNCEKİ HABER

Kılıçdaroğlu'dan Gergerlioğlu açıklaması: Ülkede demokrasi olmadığını göstermiştir

SONRAKİ HABER

HDP'ye dava açan Bekir Şahin, 4. sırada olmasına rağmen Erdoğan tarafından seçildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa