Bitkilerin gücü adına
Haluk Kalafat "Bahçıvanlar için Kocakarı İlmi - Bahçıvanın Büyüsü" kitabı üzerine yazdı.
Kolaj: Evrensel
Diyelim ki, bahçe, bostan işlerine yeni başladınız. Tohum ekeceksiniz. Ama ne zaman ekilir bilmiyorsunuz. Dolunay zamanı tohumu ekeceğiniz bahçeye çıkın soyunun. Üşüdünüz mü? Tamam, zamanı değil demek ki; tohumları alıp sıcak evinize dönün hemen.
Eskiler tohumları gece, özellikle dolunay varken, genellikle de dünyaya geldikleri kıyafetlerle dikerlermiş. İlk bakışta oldukça batıl, Şamani gelebilir bu kadim bilgi. Hatta bazılarınız deli saçması diyebilir. Ama kazın ayağı öyle değil. Yüzyılların deneyimleriyle süzülüp gelmiş bu tür bilgilerin mantıklı açıklamaları var.
SİZ ÜŞÜYORSANIZ TOHUM DA ÜŞÜR
Neden dolunay vakti ekiyoruz tohumu? Bugün biliyoruz ki, ayın çekim gücü ile suyun ilişkisi var. Medcezir yani su hareketleniyor. Ay büyüdüğünde atmosfer hareketleri de artıyor. Dolayısıyla dolunay ve yeni ay sonrası sağanak yağış ihtimali yükseliyor. E su olmadan tarım olmaz.
Peki, neden soyunuyoruz? Mesele şu, su kadar ısı da önemli tarım için. Dolayısıyla fikir şu, siz üşüyorsanız tohum da üşür. Şart mıdır, illaki soyunacak mıyız, diye sorabilirsiniz. Nüfusun bunca yoğun olmadığı zamanlarda pek bir dert değildi belki. Modern zamanlarda farklı yöntemler geliştirilmiş tabii.
Bitki yetiştirmeyle ilgili kadim bilgilerin derlendiği “Bahçıvanlar İçin Kocakarı İlmi; Bahçıvanın Büyüsü” adlı kitapta, görece modern bir yöntem verilmiş mesela. Şöyle diyor yazarlarımız: “Lincolnshire’da çiftçilerin, arpa ekimi için toprakta doğru koşulların oluştuğunu test etmek amacıyla pantolonlarını indirip öylece toprağa oturduklarını duymuştuk: Kendileri rahatça oturabiliyorlarsa arpa da rahatça oturabilirmiş.” Pantolonunuzu sıyırmak da garip geliyorsa gömleğinizin kolunu sıyırıp dirseğinizi toprağa dokundurabilirsiniz, annelerin bebeklerinin banyo suyunu kontrol ettiği yöntem de işinize yarar kısacası.
Lincolnshire, Britanya adasındaki kontluk bölgelerinden birisi. Yazarların Britanya’dan örnek vermesinden de anlaşılacağı üzere kitaptaki bilgiler, kuzeyden Britanya topraklarından derlenmiş.
Yazarlarımız Maureen ve Bridget Boland kardeşler. Kitabın önsözünde kendilerini “Biz aslen kocakarı değiliz, aslında iki ihtiyar kız kurusuyuz; hiçbir şekilde profesyonel bahçıvan da değiliz” diyerek tanıtıyorlar. Kızkardeşler ilk kitabı beraber kaleme almışlar ikinci kitap ise Bridget Boland’a ait. Alef Yayınevi’nin yaptığı Türkçe baskı, iki kitabın bir araya getirildiği 1976 baskısından yapılmış.
Bridget Boland aslen senaryo ve tiyatro oyunları ve romanlar kaleme almış bir yazar. Kız kardeşiyle evlerinin önündeki bahçede edindikleri deneyimleri derlemeye başladıktan sonra, bu işe iyiden merak salıp tanıdık tanımadık herkesten büyükannelerine ait bilgileri öğrenmeye başlıyorlar. Ayrık otlarıyla mücadeleden, hangi bitkiyle hangi bitkinin iyi anlaştığına, karakurbağasının faydasından kompost yapımına kadar değişik “kocakarı” bilgisini bir araya getiriyorlar.
SOLUK SARI RENKLİ BİR KURBAĞA İŞE YARAR
İkinci kitap biraz daha fantastik. Bitkilerin verdiği şifa eski zamanlarda onlarda bulunan müthiş güçlere bağlanırmış. Deneyimle elde edilen bu bilgilerin kaynağını bilimsel yöntemlerin eksikliği dolayısıyla doğaüstü gerekçelerle açıklamak bugünden bakıldığında çok da absürt değil. Zamanla süzülen bu bilginin bir tür büyü olarak adlandırılması uzun ve cadılık kurumunun başına gelenler düşünüldüğünde sancılı. Boland kardeşler topladıkları kadim bilgilerin modern bilimle açıklayamadıkları ya da deneyip sonuç alamadıkları kısmını eleyerek ilk kitabı oluşturmuşlar. Neden sonra kardeşlerden Bridget’in içi, elenen bilgilerin ziyan olmasına el vermemiş. Bana sorarsanız “Bilgi nedir” sorusuna verilecek güzel yanıtlardan biri sayılabilecek bir ön sözle, “Bahçıvanın Büyüsü”nü yazmış. Bu bölümde aşk iksiri, zifaf odasında başarı için yapılacaklar, insanı mutlu edecek bitki karışımları gibi bilgiler bulunuyor. Bu tür tavsiyeleri denemek mümkün tabii. Deneyimlemesi zor olan bir örnek vereyim: Hava durumunu tahmin etmek için soluk sarı renkli bir kurbağa bulmalısınız. Böyle bir kurbağaya denk gelirseniz o gün hava iyi olacak demektir. Aynı kurbağanın rengi, koyu kahverengiye ya da yeşile dönerse yağmur yağacaktır. Soluk sarı renkli kurbağa bulursanız evde beslemeye başlamanız gerek.
Yine ikinci kitapta şöyle bir bilgi var veba salgını döneminde İngiltere’de evlerin özellikle doğuya bakan pencerelerine sedef otu asılırmış. Vebanın Fransa’dan esen rüzgarda olduğuna ve sedef otunun bu hastalığı kovduğuna inanılırmış. Sedef otunun büyüsü bu işte ve işe yarıyormuş; çünkü Bridget Boland’ın aktardığına göre aslında fareler sedef otundan hazzetmezmiş. Veba mikrobunu farelerin taşıdığından bihaber büyük büyük ninelerin büyüsü böylece işe yarıyormuş.
Sonuçta “Bahçıvanlar için Kocakarı İlmi - Bahçıvanın Büyüsü” içerdiği pratik bilgileriyle faydalı; bir miktar batıl görünen kısmıyla eğlenceli ama düşündürücü bir eser. Özellikle ön sözlerinin çok iyi kaleme alındığını da ekleyeyim.
KİTABIN KÜNYESİ
Bahçıvanlar için Kocakarı İlmi - Bahçıvanın Büyüsü
Yazar: Bridget & Maureen Boland
Çeviren: Çiçek Öztek
Alef Yayınevi, 2021