Bir şehir nasıl sevilebilir?
Ceren Çıplak Drillat “Mimar Doğan’lar, sevilebilir, içinde insan gibi yaşanılabilir bir şehrin peşindeler… Zaten o yüzden sordum: Bir şehir nasıl sevilebilir olur?” diyor.

Fotoğraf: Ceren Çıplak Drillat kişisel arşivi | Kolaj: Evrensel
Ege KARACAN
Gazeteci Ceren Çıplak Drillat’ın; Doğan Kuban, Doğan Tekeli ve Doğan Hasol’la yaptığı söyleşilerden oluşan “Mimar Doğan’lar…” kitabı okurla buluştu. Söyleşilerde “Üç Doğan” mimarlığın kültürle ilişkisinden kentleşme sorunlarına kadar geniş bir yelpazede görüşlerini dile getiriyor. Drillat “Mimar Doğan’lar, sevilebilir, içinde insan gibi yaşanılabilir bir şehrin peşindeler… Zaten o yüzden sordum: Bir şehir nasıl sevilebilir olur?” diyor.
“Mimar Doğanlar”ı bir araya getirme fikri nasıl ortaya çıktı? Bahseder misiniz biraz?
Muhabir olarak Yapı Endüstri Merkezinin etkinliklerine katıldığım dönemde Doğan Hasol ile olan sohbetlerimizden “Üç Doğan” tabirini duymuştum. Mimarlık dünyası “Üç Doğan”ı biliyordu, ama bizler bilmiyorduk… Okuyucular da bilmiyordu. Üç Doğan hikayesinin çok özel ve değerli bir hikaye olduğunu düşündüm.
Mimari ve kültür ilişkisiyle devam edelim. Bu ilişkiyi nasıl değerlendirmek lazım?
Doğan Hasol’un sıklıkla verdiği örneği açıklamak isterim, Fransız Mimarlık Yasası’nın birinci maddesi “Mimarlık, kültürün bir ifadesidir”. Ayrıca, şehirlerin mimarisine baktığımız zaman kolaylıkla bir kültür okuması yapabiliriz. Mimari koruma anlayışı olan şehirlere bakınca kültür açısından da ne kadar zengin olduklarını görüyoruz.
Kitapta kentsel dönüşümün bugünü etraflıca tartışılıyor. Metropol kentlerde kaos hakim. Kentsel dönüşüm nereye gidiyor?
Şehrin ve şehirlinin çıkarına dair bir dönüşüm göremiyorum. Kentsel dönüşüm değil, kentsel yıkım oluyor. Rant amaçlı, yık-yap anlayışı hakim. Ve ne yazık ki güzel olan şeyleri de yıkıyorlar! Kentsel dönüşüm o kadar bireysel ilerliyor ki inşaat sektöründekiler ne isteseler yapıyorlar! Şehrin mimari kuralları olmalı, herkes istediği gibi şehre çivi çakamamalı. İstanbul’un acilen uygulanabilen kentsel yasalara ihtiyacı var. İstanbul, insan odaklı bir şehir değil. İnsana öncelik veren bir şehir değil. İstanbul, karşı konulamaz bir çekicilik ve güzellikte ve şehrin kuralları yok! Bu yüzden binlerce şeytandan daha şeytan, bu şehri hâlâ yemeye devam ediyor…
Röportajlar sırasında sizi en çok etkileyen konu hangisiydi?
İstanbul’un nüfusu. 20 milyon nüfusa sahip şehir olmaz! Doğan Kuban’ın dediği gibi, 20 milyonluk şehirde kültür olmaz. Bir deniz şehri olan İstanbul’un denizle iletişimi zayıf. Üç Doğan aslında şunu söylüyor, kentleşme sorunu kadar kentlileşme sorunu da ele alınmalı. Şehirde yaşayanlar da güzel şehir istemeli ve bunu talep etmeli! Mimar Doğan’lar, sevilebilir, içinde insan gibi yaşanılabilir bir şehrin peşindeler… Zaten o yüzden sordum: Bir şehir nasıl sevilebilir olur?
‘ÜÇ DOĞAN’IN İSİM HİKAYESİ
‘Üç Doğan’ benzetmesinin hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Doğan Kuban, Doğan Tekeli ve Doğan Hasol elbette mesleki ortamlarda sık sık bir araya geliyor ancak “Üç Doğan” deyişi ilk olarak Prof. Mimar Muammer Onat’ın “Yine 3 Doğan’dan biridir” demesiyle ortaya çıkıyor. Muammer Onat, bir gün görevli olduğu Güzel Sanatlar Akademisinde Doğan Hasol’la karşılaşıyor. Hasol’a, “Biliyor musun ne oldu geçen gün?” diye sorup, “Akademi’de konferans var dediler, sormadım bile kimin konferansı olduğunu… Nasıl olsa Üç Doğan’dan biridir diye düşündüm… Kuban, Tekeli ya da sen” diyor… Böylece, “Üç Doğan”ın isim babası Muammer Onat oluyor. İlginçtir… İstanbul Serbest Mimarlar Derneğinin iki yılda bir verilen Mimarlığa Katkı Ödülü’nü 2012’de Doğan Kuban, 2014’te Doğan Hasol, 2016’da da Doğan Tekeli kazanıyor. Bu süreç, üyeler arasında, “Doğanlar bitti, bundan sonraki ödülü kime vereceğiz” şeklinde esprilere kaynak oluyor…
Evrensel'i Takip Et