Avukatlar bu kadar zorlamasa da evimize gitsek… Tavır bu mudur?
Gazetemiz Evrensel'in Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, firari sanıkların yargılandığı 10 Ekim Ankara Katliamı davasından izlenimlerini yazdı.
Fotoğraf: Birkan Bulut/Evrensel
10 Ekim 2015 günü Ankara Tren Garı önünde gerçekleştirilen ve 103 kişinin katledildiği IŞİD’in canlı bomba saldırısına dair 16 firari sanık yönünden, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davanın son duruşması belli endişelerle başladı.
Önceki duruşmada tanık olarak dinlenen Büşra Şahin’in sorgusu, sanıklardan Erman Ekici’nin avukatının, “İlgisiz sorular soruyorlar, yanıt vermek zorunda değilsin” biçimindeki müdahaleleriyle engellenmiş, ailelerden Kemal Kılıç’ın, “Adalet istiyoruz” diyerek tepki göstermesi üzerine de mahkeme başkanı salondan çıkmasını istemişti. Avukatların ve müştekilerin itiraz etmesi üzerine mahkeme başkanı, heyetle birlikte duruşma salonunu terk ederek duruşmayı 19 Mart’a ertelemişti.
Bu duruşma da Mahkeme Başkanı’nın izin almadan konuşan olursa mahkemeden çıkarılacağı uyarısıyla başladı. Ardından söz alan 10 Ekim Aileleri avukatları, ‘insanlığa karşı suç’ eylemini içeren bir davanın, buna uygun uluslararası hukuk sözleşmelerindeki ölçülere uygun yürümesi gerektiğine dikkat çekerek mahkeme başkanının tavrını eleştirip, sorumluluklarını hatırlatan bir giriş yaptılar.
Avukatlar, gün boyu bir yandan taleplerini dile getirirken, diğer yandan da yeni heyete, dosyanın kritik yönlerini özetlediler. Bu davayı izlemiş olanların da bileceği gibi, eğer bugün 19’u tutuklu 16’sı firari olan ve bir sanığın da ‘insanlığa karşı suç’tan 'yargılandığı’ bir yargılama sürecinin içindeysek bu tamamen avukatları titiz gayreti ile gerçekleşti.
Avukatlar bu duruşmada da vurguladılar: “Eğer biz üzerine gitmeseydik, belge ve bilgileri giderek kendimiz toplayıp getirmeseydik şimdi Erman Ekici 8-10 yıl ile yargılanacaktı. Eğer şimdi örgüt yöneticiliğinden ve ‘insanlığa karşı suç’tan yargılanıyorsa bu tamamen bizim çabamız ile gerçekleşti.”
Duruşma salonundaki roller bakımından ilginç olan ve not edilmesi gereken anlar da yaşandı. Örneğin Avukat Eylem Sarıoğlu, firari sanıklar Mustafa Delibaşlar ve Cebrail Kaya’nın Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde olduğunu hatırlatınca, Mahkeme Başkanı “Neden bırakmıyorlar?” diye sordu. Avukat Sarıoğlu da “Biz de sizden bunu talep ediyoruz Sayın Başkan” deyince salonda gülüşmeler oldu. Mahkeme Başkanı da kısık bir ses tonuyla “SDG bizim muhatabımız değil” dedi.
Aslında tam bu nokta davanın kritik yönünü oluşturuyor. Firarı sanıkların etkili bir takip ile yakalanıp duruşmada dinlenmeleri sağlanmıyorsa bu dava niye var?
Davanın sonunda verilen arar kararda, bu yönde olumlu bir irade yansımadı.
Yeni heyet, önceki heyetin daha önce karar verdiği ancak cevabı gelmeyen yazıların tekrar yazılmasına karar verdi. Şöyle sıralayalım:
- Katliamın organize edildiği ev ve depolara girip çıkarken kameralara yakalanan ancak kimliklerinin tespit edilemediği iddia edilen ve X-Y olarak isimlendirilen kişiler hakkında devam eden soruşturma dosyasının sorulması
- Sanıkların mali hareketlerini içeren (Banka kayıtları, PTT kayıtları, SGK kayıtları vs.) raporların gönderilmesi için MASAK’a tekrar yazı yazılması (Mahkeme Başkanı gereğinin yerine getirilmemesi durumunda suç duyurusunda bulunulacağını söyledi.)
- Sanık Erman Ekici’nin HDP Genel Merkezi bombalamaya dönük eylemin teşebbüs aşamasında yakalanması hakkında açılan dava dosyasının bir kopyasının istenilmesi (Yunus Durmaz öldükten sonra Antep’teki örgütün idari işlerinin Erman Ekici’ye geçmesinin emarelerini taşıyan belgeler elde edilmiş olması bakımından önem taşıyor.)
- Yunus Durmaz’ın katliamdan sonra telefonlarının dinlendiğine ilişkin Gaziantep’ten gelen belgelerin kaynağı olan dava dosyasının bulunması ve getirtilmesi
Heyetin, 10 Ekim avukatlarının bu celsedeki taleplerinden yeni olarak kabul ettikleri ise şöyle:
- İlhami Balı’nın kullandığı ve Kilis Jandarmasıyla görüşme yaptığı telefon numarasının kimin üzerine kayıtlı olduğunun tespit edilmesi
- Firari sanıkların aile bireyi olan ve Suriye’de çatışma bölgelerinde onlarla birlikte bulunan birkaç kadının tanık olarak dinlenilmesi
- Firari sanık olan ve sahte kimliklerle Suriye’ye geçirilen bazı sanıkların bu kimliklerle yurt dışı çıkışı yapıp yapmadığı
- Deniz Büyükçelebi hakkında ailesinin açtığı gaiplik davasına dair dosyanın getirtilmesi.
Avukatların Suriye ve Irak’taki kamplarda oldukları tespit edilen firarı sanıkların getirilmesi için gerekli yazışmaların yapılması ve etkin bir çaba gösterilmesi talebi ise ana dosya olan 2016/232 Esas sayılı dava dosyasının Yargıtay’dan dönüşünden sonra karar vermek üzere ileriye atıldı.
Erman Ekici ifadesi ve avukatı Heyam Fidan’ın şovun ötesine geçmeyen savunmaları, duruşmaları düzenli takip eden arkadaşımız Birkan Bulut’un haberinde de olduğu için ayrıca yinelemiyorum.
Bu davanın varlık gerekçesi olan kritik soru ile bağlayayım: Firari sanıklar neden getirilmiyor?
10 Ekim davası bugün 19 tutuklu sanığın ve 16 firari sanığın yargılandığı, bir sanığın da bir ilk olarak ‘insanlığa karşı suç’tan yargılandığı bir dava olarak sürüyorsa, 10 Ekim davası avukatlarının çabası ile sürüyor. Avukatlar, IŞİD açısından özel bir kente dönüşen Antep’teki delilleri dahi kendileri gidip getirerek bu davaya kazandırdı. Avukatlar çabalamasa mahkeme heyeti firari sanıkları dert edinmeyecek mi? Bu ülkede 103 kişi IŞİD’in canlı bomba saldırısı ile can verdi. Türkiye tarihinin bu en büyük saldırısı sadece avukatların, ailelerin, mağdurların omuzlarında mı yürümek zorunda? Avukatlar döne döne vurguladıkları halde kamu görevlilerine neden dokunulmuyor?
Heyetin tavrı karşısında bu soruları sormadan edemiyoruz.