“Bir yapının Cengiz Bektaş’a ait olup olmadığını çok rahat söyleyebiliyorsunuz”
Türkiye’nin birçok yerinde sembolik önemli mimari eserler bırakan Mimar Cengiz Bektaş’ın adı geride bıraktığı eserlerle birlikte yaşamaya devam ediyor.
Cengiz Bektaş | Fotoğraf: Kadir İncesu
Hilmi MIYNAT
Denizli
20 Mart 2020’de hayata veda eden Evrensel Gazetesi yazarı Mimar Cengiz Bektaş’ın doğduğu il Denizli’de de birçok yapıda imzası bulunuyor. Bektaş’ın önemli eserlerinden ilk akla gelenler arasında, Babadağlılar Çarşısı, Merkez Bankası, İktisat Bankası, Halil Bektaş İlkokulu 1970’lerden bugüne halen kent merkezinde faaliyet sürdürüyor. Mimari projeleri ile birçok ulusal ve uluslararası ödüle layık görülen Bektaş, yazın alanında da geride birçok kitap bıraktı.
Bir dönem Denizli Belediyesinde danışmanlık da yapan Bektaş’ı, Denizli Mimarlar Odası Başkanı Mehmet Serdar Alayont ile konuştuk.
“MEVCUT DÜZENDE İLKELERİMİZİ KORUYALIM GİBİ BİR GAYE YOK”
Alayont, “Mimarsanız, mimarlık yapmasanız bile mimarlık mesleğine aşinaysanız, bir yapının Cengiz Bektaş’a ait olup olmadığını çok rahat söyleyebiliyorsunuz. Çünkü Cengiz Bektaş’ın ayrı bir tarzı var. Tarzını mesleğinin başından sonuna kadar koruyabilen başarılı bir mimar Bektaş. Ama bizim mevcut şu düzende ‘biz tarzımızı koruyalım, ilkelerimizi koruyalım, hayatımızın sonuna kadar sürdürelim’ gibi bir gayesi yok insanların. Bu bizim eksiğimiz maalesef” diye konuştu.
“SİSTEM İLKELERİ KORUMANIN ÖNÜNDE ENGEL TEŞKİL EDİYOR”
Tarz yaratmanın ve koruyabilmenin önünde sistemsel bir engelin olduğundan bahseden Alayont şöyle devam etti; “Aslında sistem ona zorluyor. Emek veriyoruz. Biz hizmet sektörüyüz. Proje tasarlıyoruz. Projeye fiyat biçilmesi, mesela Cengiz Bektaş ile işverenler fiyat konuşmuyorlardı hiçbir zaman. Çünkü Bektaş’ın belirli bir sabit fiyat politikası vardı. Hem geçimini sağlayacak hem yaptığı işten keyif almasını sağlayacak bir gelir elde ediyordu. Şimdi gerek mimarların sayısı gerek içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar maalesef buna imkan vermiyor. Böyle olunca ilkeleri bir kenara atmak zorunda kalıyorlar.”
“PARAMIZI KAZANALIM MANTIĞI NİTELİKLİ ESER YARATMANIN ÖNÜNE GEÇİYOR”
Gelişen teknoloji ve seri üretimle birlikte yapı sektörünün de artık eserden ziyade ürün verme sürecine girdiğini anlatan Alayont, “Yapım süreleri artık çok kısaldı. 1970’ler Cengiz Bektaş dönemiyle kıyaslayacak olursak son 50 yılda inşaatın yapım süresi üçte birine düştü diyebiliriz. Tabi sermaye ne istiyor? Kârını bir an önce realize etmek istiyor. Realize ederken de ‘hızlı yapalım’ hızlı yaparken de ‘tasarıma çok dikkat etmeyelim, detaylarla boğulmayalım, bir an önce işimizi görelim paramızı kazanalım’ gibi bir yaklaşım var inşaatta. Bu da işveren tarafından ister istemez bir baskı oluşturuyor üzerimizde. Bunu insanlara anlatamıyoruz. Endüstriyellik, sanayileşme mimarlığa ciddi zararlar verdi. Yaklaşık 4 yılda yapılan Mimar Sinan’ın eseri Süleymaniye Camii halen ayakta. Şu son 10 yılda yapılan yapılardan 300-400 yıl sonra nitelikli olarak ayakta kalabilecek çok az eser görebiliyorum. Özellikle yapım teknikleri açısından da ciddi sıkıntılar taşıyor” diye konuştu.
“YAPIYA SİMGESEL BİR ANLAM KATTI”
Bektaş’ın tasarladığı Babadağlılar Çarşısı’nı modern mimarlığın örnekleri arasında nitelendiren Alayont şunları söyledi; “Babadağlılar Çarşısı’nın en büyük özelliği içerisinde eğilimli rampa şeklinde dolaşılması. Aslında yapıya simgesel bir anlam katmış. Yoksa dışarıdan baktığınızda aman aman bir yapı diyemeyebilirsiniz. Son zamanlarda nitelikli yapılar arasında pek bir örnek yok. Yarışma projesi ile birinci seçilen Denizli Valiliği Binası belki gösterilebilir. Teknolojik bir yapı. Yarışma projesinde ortaya çıkan ürün yerinde inşa edilmedi. Aslında en büyük sıkıntılardan biri de bu günümüzde. Nitelikli bir proje ama sadece tasarlamak değil uygulamaya aktarmak da burada önemli. Çevre düzenlemesi aşamasında sıkıntılar yaşandı. En göze çarpan Denizli Valiliği Binası diyebilirim ama o da ne kadar yaşar bilemem.”
Denizli Belediyesi danışmanlığı döneminde Ulu Camii’nin yıkılması, İktisat Bankası’nın eserin simgeselliğine aykırı düz beyaza boyanması, Halil Bektaş İlkokulu restorasyonunun yapıya uygun yapılmaması gibi olayların da Bektaş’ı yıprattığını söyleyen Alayont, Bektaş’ın aslında Denizli’ye biraz da kırgın olduğunu aktardı.
Alayont son olarak, Bektaş’ın Ulu Camii’nin yıkılmasının ardından danışmanlığı bıraktığını ve Denizli’ye sonrasında da pek uğramadığını belirterek, “Ulu Camii, 1999-2000’lerde Ali Aygören döneminde yıkıldı. Bektaş danışman olarak eleştirildi doğal olarak fakat kendisinin görüşünün alınmadan yıkıldığını, yıkımdan haberi olmadığını defalarca belirtti. İktisat Bankası’nın yapının orijinalliğine aykırı boyanması… Halil Bektaş İlkokulunu babasının adına yapıp MEB’e devretmişti. Onun da tadilatında yine tasarımına uygun davranılmaması onu Denizli’ye küstüren olaylar arasındaydı. Bektaş Denizli’ye küskündü diyoruz ama Denizli de kıymetini bilememiş Cengiz Bektaş’ın” dedi.