Şiir biricik, şair kolektiftir
Betül Dünder yazdı: "Her neredeyseniz bilinciniz açıksa şiir okuyun şiir söyleyin bugün. En azından “şair” deyince aklınıza düşen isimlerin arasında kadınlar yoksa irkilin."
Fotoğraf: Pixabay
Betül DÜNDER
Aristo’nun “Poetika”sından beri şiirin ‘ne’liğine dair çok söz birikti. Sözü eyleyen ilk ağızdan bugüne, şiirin varoluşuna ilişkin bir ön kabulün içinden konuştu hemen hemen her şair. Şiir ilk sözdü. İlk nidaydı. Aşkın ilk haliydi. Hayata başlamanın, hayata karışmanın, hayatta kalmanın sözcükleriydi.
DİL, GÖZ, YÜREK İŞÇİLİĞİ
Şair, ‘Şiir nedir’ sorusuyla başlayıp ‘Şiir ne değildir’ sorusuyla devam eden yolcuğunda; kendinden önce söylenmiş olanın yanına kendi tanımlarını koyarak kozasını örer. Bundandır şairin kumaşının daha ilk metrelerde kendini ele vermesi. Dil işçiliği, göz işçiliği, yürek işçiliği ne derseniz o olsun; şairin kim olduğundan/ne olduğundan bağımsız değildir şiiri. Herkesin yaşadığını bir tek o yaşamış gibi yazar, herkesin gördüğünü sadece o görmüş gibi, herkesin sevdiğini bir tek o sever gibi yazar. Okurunu bulmuş her şairin şansıdır bu. Sevgili okur da o şiiri yalnızca ona yazılmış gibi okur. Melih Cevdet’in “Şiir bütün sanatlar içinde/bireyle tek başına buluşan sanattır” demişliğinin sebebi bu “biricik” olma halidir. Şiir evet biriciktir ancak inanırım ki şair olmak kolektiftir. Burada kastettiğim ‘ortaklaşmak’ elbette. Yaşadığı çağın zorbasına, zalimine karşı; savaş isteyenlere, silah ve beden tüccarlarına karşı; kartellere, tekellere, sınıfı inim inim inletenlere karşı şair, o biriciklikten alır gücünü. Yan yana gelen şiirler de hem şairini temsil eder hem de o toprağın, o coğrafyanın insanını, rüzgarını, ağacını, kuşunu…
Birkaç sene önce “Pencereyi açtım. Dünya bildiğim dünya değil” diye yazdığım dizeyle son bir yılda defalarca karşılaştım. Salgınla birlikte bildiğimiz dünyadan koptuğumuz için, hayatta kaldığımız her yeni günde açtığımız pencerenin ardındaki kaosla yüzleştiğimiz için; yeniden dizayn edilen dünyanın insanları olarak birbirimize ne denli muhtaç olduğumuzu; bilincin, kavrayışın ve eylemin içinden bir kez daha gördüğümüz için… Ve o mutlak kavrayışla ‘büyük insanlığın’ topyekün çaresizliğinin bir parçası olduğumuz için.
HER ŞEYE RAĞMEN ŞİİR
Ancak bugün her şeye rağmen yaşamak ve şiir diyerek direndiğimiz için şiir ülkesinin şenliğini kutlayacağız. Bir bahara daha şiirlerle çıkacağız. Türkçe şiirin iki değerli şairi Gülseli İnal ve Tarık Günersel’in önerisiyle Unesco tarafından kabul edilerek hayata geçen “21 Mart Dünya Şiir Günü”nde şiiri nasıl tanımlarsak tanımlayalım, ister kendimiz için ister ihtiyacı olan için yazalım; “Burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” diyen Tezer Özlü’nün sözünün sınırlarını açarak ülkenin yerine ‘dünyayı’ koyarak; dünyayı sadece kendi yaşam alanı olarak görenlere, kendine benzemeyenlerin yaşam hakkını gasbedenlere, yoksulların, zayıfların ve mültecilerin ölümüne seyirci kalanlara, kutsanmış erkekliğin gücüyle canileşenlere bu pandemi günlerinde gerçek bir virüs olduklarını bir kez de şiirlerle söyleyeceğiz. Vahşi bir insanlık yaratmak isteyenlerin dengesini şiirle bozacağız!
Her neredeyseniz bilinciniz açıksa şiir okuyun şiir söyleyin bugün. Bildiğiniz şairin yanına henüz bilmediğinizi de ekleyin. Şiirin evini kendi mülküne çevirenlerden uzak durun diyeceğim ama nasıl olacak bu? En azından “şair” deyince aklınıza düşen isimlerin arasında kadınlar yoksa irkilin. Modern şiir antolojisinde bir elin parmaklarını geçmeyen şair kadınlarının onlarca yıl neden şiirde varolamadığını sorgulamak bir başlangıç olabilir pekalâ. Gülten Akın’ın, Türkan İldeniz’in, Melisa Gürpınar’ın ve Sennur Sezer’in şiirlerini armağan edin kendinize; kadın oluşun itirazlarını, redlerini, isyanlarını, sevinçlerini okuyun. Akın’ı, Gürpınar’ı ve Sezer’i peş peşe yitirdik, o günlerden bize kalan Türkan İldeniz’in ise hepimize bir sürprizi var. Neredeyse yarım yüzyıl önce yayımlanmış kitaplarının yeniden basımı ve yeni şiirleriyle bu bahar Everest Yayınları bizi onunla bir kez daha buluşturacak. Peşini bırakmayın. Ve bugün Türkçe şiirin akışını değiştiren, şiirin eril tahakkümüne karşı mücadele etmiş ve eden, nicel ve nitelikte çoğalan kadınlarla tanışın. Şiirin yeni tanımları ve illaki aşk için.
ŞİİRE NEFES OLANLARA
2012 Dünya Şiir Günü bildirisini kaleme alan kıymetlimiz Sennur Sezer’i özlemle anarak onun cümleleriyle şiire nefes olan herkese selam ederim. “Ve kadınlar, sesleri yüzyıllardır savaşları lanetlemekten yorgun, ağıtlardan kısık, şiirler söylerler güzel günler için, rüzgâra karışır. Onlara şiir yazılmaz, yazılanlar aşka övgüdür belki.”