BM, Gergerlioğlu ve İstanbul Sözleşmesi ile alakalı AKP hükümetine çağrıda bulundu
BM İnsan Hakları Ofisi, raportör ve çalışma grupları, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı ve muhalif siyasetçilerin gözaltına alınmasına dair AKP'ye çağrıda bulundu.
Fotoğraf: Pixabay
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Ofisi, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararından geri dönmesi için AKP hükümetine çağrı yaptı. BM açıklamasında muhalif siyasetçilerin ve aktivistlerin gözaltına alınmasından endişe duyulduğu da belirtildi. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin açıklamasının ardından BM’nin Özel Raportör, Çalışma Grupları, Özel Prosedürler ve Bölgesel Çalışma Grupları sözcü ve üyelerinden oluşan 44 BM İnsan Hakları Uzmanından da ortak açıklama geldi.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasına yönelik bir eleştiri de Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sözcüsü Liz Throssell’den geldi. Konuya dair BM’nin Cenevre ofisinde bir açıklama yapan Throssell, kararın mecliste veya sivil toplum kuruluşları ile kadın kurum ve kuruluşlarıyla tartışılmadan alındığına dikkat çekti. Yüksek Komiserliğin, özellikle de cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin Türk toplumunda ciddi bir endişe kaynağı olmaya devam ettiği göz önüne alındığında, Türkiye’nin kadın haklarını geliştirme çabalarında geriye doğru önemli bir adımı temsil eden bu geri çekilme kararı konusunda endişeli olduğu vurgulayan Throssell, “Türkiye, İstanbul'da kabul edilen sözleşmenin müzekkeresinde aktif bir rol ve Mart 2012'de sözleşmeyi ilk onaylayan devlet olmasından kaynaklı bu Sözleşmeden vazgeçme kararı şok edicidir” dedi.
TÜRKİYE YANLIŞ MESAJ VERİYOR
Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için küresel taahhüt ve siyasi bir iradenin gerekli olduğu bir zamanda, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerinden çekilme kararının dünyaya yanlış bir mesaj gönderdiğini ifade eden Throssell, Kovid-19 salgını sırasında dünya çapında görülen cinsiyete dayalı şiddetteki artış ve kadın haklarına karşı reaksiyon, kadın haklarının korunmasına yönelik çabaları hiç olmadığı kadar hayati hale getirdiğini söyledi. Türkiye'ye bu kararından geri dönmesi çağrısı yapan Throssell, “Türkiye’yi sivil toplum ve kadın gruplarıyla istişarelerde bulunmaya ve Türkiye'deki tüm kadın ve kız çocuklarının güvenliğini ve haklarını geliştirmek ve korumak için somut çabalar göstermeye çağırıyoruz” diye belirtti.
HDP'Yİ KAPATMA DAVASI
Açıklamasında HDP’ye yönelik baskılara da dikkat çeken Throssell, şöyle devam etti: “Muhalif siyasetçiler ve insan hakları savunucuları evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alındı? Bu insanlar çok geniş bir biçimde tanımlanmış terörizmle suçlanmakta. Bu geniş ve belirsiz tanımlama üzerinden yapılan suçlamalar, eleştiri yapanları hedef alıp onları susturmaya devam ediyor. Herhangi bir terörle mücadele operasyonunun uluslararası insan hakları hukukuna uygun olması gerektiğini ve asla muhalefeti bastırmak için bir bahane olarak kullanılmaması gerektiğini yineliyoruz.”
17 Mart'ta muhalefetteki Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) kapatılması için yasal işlemler başlatıldığı hatırlatan Throssell, aynı gün Türkiye Meclisi’nin, 2016 yılında sosyal medyada "terör propagandası" olarak tanımlanan bir paylaşımda bulunduğu gerekçesiyle milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun ihraç edilmesi ve dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verdiğini söyledi.
"GERGERLİOĞLU KARARI ENDİŞE VERİCİ"
Gergerlioğlu'nun hüküm giydiği “suçun” çok geniş, net olmayan ve uluslararası standartlara aykırı göründüğünü dile getiren Throssell, şunları söyledi: “Kendisine karşı başlatılan yasal işlemlerin, Türkiye'de temel özgürlüklerden ve insan haklarından yararlanma üzerinde caydırıcı bir etkiye sahip olabilecek daha geniş bir terörle mücadele tedbirlerini kullanma eğiliminin bir parçası gibi görünmesinden derin endişe duyuyoruz.” Türkiye'nin, terörle mücadele kapsamında tedbirler alırken kişilerin fikir ve ifade özgürlüğü, barışçıl toplanma hakkı, siyasi parti kurma ve siyasi partilere katılma hakkı da dahil olmak üzere örgütlenme özgürlüğü, kamu çalışmalarına katılma hakkı gibi insan haklarına tam saygı göstermesi gerektiğini ifade eden Throssell, bu ayın başlarında Türkiye’nin bir insan haklarının korunması geliştirilmesi konusunda BM’de bir eylem planını onayladığını söyledi.
Throssell, Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklere uygun olarak bu eylem planını uygulanması gerektiğine işaret etti.
BM’NİN RAPORTÖR VE ÇALIŞMA GRUPLARINDAN TÜRKİYE’YE ‘SÖZLEŞME’ TEPKİSİ
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine tepki gösteren Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi ve bölgesel insan hakları uzmanları, Türkiye’ye derhal bu kararından vazgeçmesi çağrısında bulundu.
BM Cenevre Ofisi’nde yapılan açıklamada uzmanlar Türkiye’nin böylesi önemli bir anlaşmadan geri çekilme kararının geriye doğru çok endişe verici bir adım olduğu belirtti. Kararın kadınlara yönelik şiddetin faillerini cesaretlendirmek ve önlemleri zayıflatmak riskini arttırdığını belirten Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü Dubravka Šimonović, söz konusu kararın aynı zamanda böylesi bir riskin çok da önemli olmadığına dair tehlikeli bir mesaj verdiğini söyledi.
Ortak açıklamayı okuyan Šimonović, bu kararın kadınların refahı ve güvenliği için gerekli olan korumayı zayıflattığını ve tüm dünyada kadına yönelik şiddetin arttığı bir dönemde kadınları daha fazla şiddet riski ile yüz yüze bıraktığını ifade etti. Šimonović, İstanbul Sözleşmesi’nin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına Dair Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Bildiri'nin yanı sıra “Pekin Eylem Platformu” gibi kadın hakları için bir yol haritası sunan en güncel ve ayrıntılı kadın hakları belgesi olduğuna vurgu yaparak bu belgenin kadınlara ve kız çocuklarına yönelik cinsiyete dayalı şiddetin ortadan kaldırılmasını öngördüğüne dikkat çekti.
"CİNSİYET TERİMİ YANLIŞ YORUMLANIYOR"
Šimonović, son birkaç ayda Türkiye'deki siyasi aktörlerin, sözleşmede kullanılan cinsiyet terimini yanlış yorumlayarak, Sözleşme'nin “aileyi tehdit ettiği” yönündeki endişelerini dile getirdiğini fakat Türkiye’deki iddialarının aksine, sözleşmenin üye devletlere kadınları ve kız çocuklarını, onların insan haklarını daha iyi korumak için araçlar sağladığını belirtti.
"ŞİDDET RİSKİNİ ARTTIRIR"
Šimonović ayrıca, Türkiye'deki Kovid-19 kısıtlayıcı tedbirleri bağlamında kadına yönelik şiddet, özellikle de aile içi şiddet riskinin arttığını ve bu durumun engelli kadın, kız çocuklarını ve yaşlı kadınları etkilediğini belirtti. Šimonović, toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti tüm biçimleriyle önlemek ve ortadan kaldırmak için daha fazla araca ihtiyaç olduğu vurgusunu yaptı.
Mevcut bilgilerin, Türkiye'de son yıllarda kadın cinayetlerinde bir artış olduğunu gösterdiğine dikkat çeken Šimonović, “İnsan hakları uzmanları olarak, Hükümete kadın cinayetlerine ilişkin verileri toplamaya ve analiz etmeye ve bunları önlemek için bir Kadın Cinayet Gözlemevi kurmaya yönelik çağrımızı yineliyoruz” dedi.
"Türkiye'yi bu kararı yeniden gözden geçirmeye ve akademi, sivil toplum kuruluşları, Parlamento ve genel olarak toplumla istişarelerde bulunmaya çağırıyoruz" denilen açıklamada, CEDAW Komitesi Başkanı ve Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü Gladys Acosta Vargas da kadına yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddetin ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde olduğunu belirterek, Türkiye’ye kararından vazgeçme çağrısı yaptı.
İMZACILAR
Açıklamaya imza atan BM İnsan Hakları Uzmanları isimleri ise şöyle:
- Kadına Yönelik Şiddet, nedenleri ve sonuçları üzerine Özel Raportör Dubravka Simonovic
- Kadınlara ve kızlara karşı ayrımcılık üzerine Çalışma Grubu Başkanı Elizabeth Broderick, Başkan Yardımcısı Melissa Upreti, üyeler Dorothy Estrada-Tanck, Ivana Radačić, Meskerem Geset Techane
- Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi BM Komitesi Başkanı Gladys Acosta
- Belém do Pará Konvansiyonu İzleme Mekanizması Uzmanlar Komitesi Başkanı Tatiana Rein
- Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı şiddet ve ayrımcılığa karşı koruma konusunda Bağımsız Uzman Victor Madrigal-Borloz
- Düşünce ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi ve korunması üzerine Özel Raportör Irene Khan
- Engelli kişilerin haklarıyla ilgili Özel Raportör Gerard Quinn
- İnsan ticareti, özellikle kadın ve çocuk ticareti üzerine Özel Raportör Siobhán Mullally
- Hakikat, adalet, tazminat ve tekerrür etmeme garantilerinin teşviki üzerine Özel Raportör Fabian Salvioli
- Kölelik, nedenleri ve sonuçları üzerine Özel Raportör Tomoya Obokata
- İşkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalar üzerine Özel Raportör Nils Melzer
- Güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreden yararlanmaya ilişkin insan hakları yükümlülükleri konusunda Özel Raportör David Boyd
- Aşırı yoksulluk ve insan hakları Özel Raportörü Olivier De Schutter
- Yargısız, yargısız veya keyfi infazlar konusunda Özel Raportör Agnès Callamard
- Barışçıl toplantı ve dernek hakkı konusunda Özel Raportör Clément Nyaletsossi Voule
- Somali'deki insan haklarının durumu konusunda Bağımsız Uzman Isha Dyfan
- Terörizmle mücadelede insan haklarının geliştirilmesi ve korunmasına ilişkin Özel Raportör Fionnuala Ní Aoláin
- Gıda- Yiyecek hakkı Özel Raportörü Michael Fakhri
- İnsan hakları savunucularının durumu üzerine Özel Raportör Mary Lawlor
- Tüm insan haklarından yaşlılar tarafından yararlanılması konusunda Bağımsız Uzman Claudia Mahler
- 1967'den beri işgal edilen Filistin topraklarındaki insan haklarının durumu üzerine Özel Raportör Michael Lynk
- Paralı askerlerin kullanımı üzerine Çalışma Grubu Başkanı ve Röportör Jelena Aparac, üyeler Lilian Bobea, Chris Kwaja, Ravindran Daniel ve Sorcha MacLeod
- İnsan hakları ve çok uluslu şirketler ve diğer ticari şirketler Çalışma Grubu Başkanı Dante Pesce, Başkan Yardımcısı Surya Deva, üyeler Elżbieta Karska, Githu Muigai ve Anita Ramasastry
- Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu Başkanı ve Raportör Leigh Toomey, Başkan Yardımcısı Elina Steinerte, üyeler Miriam Estrada-Castillo, Mumba Malila ve Seong-Phil Hong
- Kalkınma hakkı Özel Raportörü Saad Alfarargi
- Din veya inanç özgürlüğü Özel Raportörü Ahmed Shaheed
- İran İslam Cumhuriyeti'nde insan haklarının durumu üzerine Özel Raportör Javaid Rehman
- Yargıçların ve avukatların bağımsızlığı konusunda Özel Raportör Diego García-Sayán.” (MA)