AB-Erdoğan yönetimi ilişkileri | AB için Türkiye’de temel haklar değil çıkarlar mühim
AB’nin kararlarında belirleyici olan Almanya ve Fransa’nın, bölgesel ekonomik-siyasi çıkarlarını Türkiye’deki temel hak ve özgürlüklere feda etmeyeceklerini Erdoğan ve danışmanları biliyorlar.
Görsel: Pixabay
Yücel ÖZDEMİR
Köln
Avrupa’da dikkatler perşembe günü dijital ortamda başlayacak AB Zirvesi’nde. Daha çok dış politika konularının ele alınacağı zirvede Türkiye’deki son gelişmelerin de önemli yer tutacağı ifade ediliyor. Ancak, zirveden AKP-MHP koalisyonu ve Erdoğan’ın, başta HDP’nin kapatılması girişimi ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi kararlarına yönelik sert ve net bir mesajın verilmesi beklenmiyor.
Bu konuda en güçlü sinyal pazartesi akşamı yapılan AB Dışişleri Bakanları toplantısının sonuçları oldu. Geleneksel olarak dışişleri bakanları toplantısında, zirvede alınacak ve alınması gereken kararlar üzerinde bir uzlaşma sağlanır. Bu nedenle dışişleri bakanları toplantısı aynı zamanda zirveye hazırlık özelliği taşır.
YAPTIRIMLARA ERTELEME ÜSTÜNE ERTELEME
AB dışişleri bakanları toplantısından sonra yapılan yazılı açıklamada durumu ele alınan ülkeler ve bölgeler sıralandıktan sonra ilk bölümde Türkiye ile ilişkilere değiniliyor. Türkiye’nin durumumun 25-26 Mart’taki zirvede ele alınacağı ifade edilmekle birlikte, Akdeniz’deki gelişmeler bağlamında gerilimin devam ettiği de belirtiliyor; “gelişmelerin takip edileceği” dile getiriliyor. Aralık ayında yapılan zirvede, önce Türkiye’ye karşı yaptırım kararları alınmış, sonra da “Mart zirvesine” ertelenmişti. Ancak, geçen hafta basında yer alan haberlere göre, yaptırımların sertleştirilmesinin temmuza ertelendi.
MÜLTECİLER PAZARLIK KONUSU EDİLİYOR
Frankfurter Allgemeine Gazetesinden Thomas Gutschker’in yazdığına göre, toplantıda Türkiye konusunda hazırlanan 15 sayfalık rapor da ele alındı. Raporda Türkiye’nin Akdeniz’de geri adım atmaması durumunda enerji ve turizm sektörünü etkileyecek ekonomik yaptırımlar kararı alınmasından söz ediliyor. Ancak, Almanya’nın girişimiyle Türkiye’nin “Pozitif Ajanda”ya sahip olduğu belirtilerek, önerilen yaptırımlar öteleniyor. Buna karşılık Türkiye’nin de iltica başvurusu kabul edilmeyen sığınmacıları geri alması gerektiği öneriliyor. Dolayısıyla ekonomik yaptırımlara karşılık sığınmacıların iadesi pazarlıkları yapılacak.
AB’NİN AÇIK İTİRAFI
Somut bir gelişmenin olmaması durumunda, AB’nin Akdeniz’de tehdit politikasını sürdürmeye devam edeceği görülüyor. Dolayısıyla, AB’nin çıkarlarını tehdit eden ciddi gelişmeler yaşanmadıkça, ilişkiler normalleştirilme yönünde ilerlemeye devam edecek.
Dışişleri Bakanları toplantısı sonrasında bir açıklama yapan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Komiseri Josep Borrell, bu politikayı hiç gizleme ihtiyacı duymadan açık olarak ifade etti: “Biz, Türkiye ile bir aday ülke, komşu ve en iyi ilişkileri geliştirebileceğimiz önemli bir ülke olarak ilişki kurmak istiyoruz. Aynı zamanda üye ülkelerin ve AB’nin çıkarlarını savunarak bunu yapmak istiyoruz.”
Borrell’in sözünü ettiği “AB’nin çıkarları” elbette bütün AB ülkelerinin ve Avrupa halklarının çıkarları anlamına gelmiyor. Asıl olarak Türkiye üzerinden çıkar sağlayan Almanya ve Fransa gibi ülkelerin bölgesel çıkarlarının zedelenmemesi anlamına geliyor.
Türkiye ile ilişkilerin gerilmesi durumunda en az etkilenecek küçük ülkeler bu açından demokrasi ve insan hakları konusunda daha yüksel sesle tepki veriyorlar. Örneğin, Luxemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborg, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması için “Bu Orta Çağ’a geri dönüş yoludur. Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesinin yolu bu değil” demişti.
MAAS ELEŞTİRİR GİBİ GÖRÜNÜRKEN DESTEK VERDİ
Almanya Dışişleri Bakanı Haiko Maas ise daha yumuşak bir tepki göstererek, “Bu türden kararlar ilişkilerimizde gölge düşürüyor” demekle yetinmişti. Aynı Maas, HDP’nin kapatılması amacıyla başlatılan soruşturma dolayısıyla yaptığı açıklamanın sonuna, “HDP, AB’nin terör örgütü olarak tanımladığı PKK ile arasında mesafe koymalı” cümlesini eklemişti. Böylece, Türkiye hükümetinin HDP’ye yönelik yaklaşımına destek vermişti.
ERDOĞAN AB’NİN TUTUMUNDAN EMİN
Bütün bunlardan ötürü AB Zirvesi’nden Türkiye konusunda yapılacak açıklama, Almanya’nın izlediği politikaya benzer olacak: Bir tarafta eleştiri diğer tarafta ilişkilerin devam edeceğine dair güçlü bir mesaj...
Erdoğan da bunun olacağının farkında. Zira, AB Zirvesi’nin arifesinde gece yarısı yayımladığı kararlar, parti kapatma konusunda atılan adımların sıradan olmadığı açık. Normal koşullarda, her AB Zirvesi önce Erdoğan, ilişkilerdeki gerilimin tansiyonu düşürecek yönde mesajlar veriyordu. Örneğin geçtiğimiz yaz aylarında Akdeniz’de yükselen tansiyonu görüşmek üzere toplanan AB Zirvesi öncesinde Oruç Reis gemisi limana çekilmişti. Bu AB tarafından gerilimi düşürme mesajı olarak değerlendirilmişti. Aralık zirvesi öncesinde de Erdoğan, “AB üyeliği hedefimiz devam ediyor” demiş ve sözcüsü İbrahim Kalın’ı görüşmelerde bulunmak üzere Brüksel’e göndermişti.
BELİRLEYİCİ OLAN ALMANYA VE FRANSA’NIN ÇIKARLARI
Kısacası, daha önce zirve arifesinde AB’nin sert yaptırım kararları almaması için çabalayan Erdoğan, bu sefer kendisinden emin şekilde, AB Zirvesi sonrasında bırakma gereği duymadan İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı ve HDP’ye yönelik yasak girişimine yeşil ışık yaktı. AB’den fiili yaptırım yerine sözlü eleştiri geleceğinin farkında.
Ciddi yaptırımların gündeme gelmesi durumunda ileride yeni bir manevrayla AB’nin gönlünü alacağını ya da mülteciler tehdidini yeniden öne sürerek elini güçlendireceğin de...
Çünkü, AB’nin kararlarında belirleyici olan Almanya ve Fransa’nın, bölgesel ekonomik-siyasi çıkarlarını Türkiye’deki temel hak ve özgürlüklere feda etmeyeceğini Erdoğan ve yakın danışmanları sınayarak gördüler.
AB, temel haklar ve özgürlükler konusunda her ülkeye farklı yaklaşım içinde. Türkiye’deki hak ihlallerine sessiz kalınan AB Dışişleri Bakanları toplantısında Rusya ve Çin için ise “muhaliflerin durumu” nedeniyle yeni yaptırım kararları alınması bu iki yüzlülüğü özetliyor.