Pandemi dersi: Mümkün değil; kendimizden ibaret iyi bir hayat!
Bülent Falakaoğlu; Ece Öztan ve Özgün Biçer'in kaleme aldığı "İşte Hayat!" kitabını yazdı.
Görsel: Kitap kapağı
Önce mola gibi gelmişti; yoğun tempoda, nefes almadan koşuşturduğumuz hayatımıza bıçak gibi saplanan kovid-19 illetine karşı ilan edilen sokağa çıkma yasakları. Hatta romantik ve eğlenceli; ekşi mayalı ekmek, evde spor vs.
‘Şans’ bile denebilirdi; takip edemediğimiz festivaller, filmler, gidemediğimiz konserler evimize gelmişti!
Görünüşte de zengini fakiri, kadını erkeği, batılıyı-doğuluyu hiç kimseyi, hiçbir sınıfı, hiçbir cinsiyeti ayırmıyordu; Çok demokratikti!
Çok çabuk dağılmıştı bu tablo!
Şu sorular düşmüştü orta yere: Sadece kendimizden ibaret bir ‘iyi hayat’ olabilir miydi ki? Her şey dışarıda kötü giderken bizim sadece kendimiz için iyi yaşayabilmemiz mümkün mü? Birilerinin hayatı daha iyi tutularak içeride olabilirken, bazılarımız çalışmak zorundayken, ötekini dışarıda bırakarak iyi yaşamak ne kadar olası?
‘Hayat eve sığar’ sloganının örtüsünü kaldırıp bu soruların peşine düştü iki sosyal bilimci; Ece Öztan ve Özgün Biçer.
Ev kadınları, ev işçileri, çalışan kadınlar, anneler, evden çalışan babalar, çalışan ve/veya okuyan gençler, yaşlılar, öğrenciler, LGBTİ+ bireyler hane içinde pandeminin yarattığı yıkımla baş başa kaldılar. İki sosyal bilimci kadın nokta vuruşu röportajlarla sarsılan dengelere mercek tuttular.
Ve o röportajları kitap haline getirip, ‘Hayat eve sığdı mı?’, sığdıysa ‘Nasıl sığdı?’ sorusuna cevap arayanlara kaynak sundular.
PANDEMİNİN SINIFI DA CİNSİYETİ DE VAR
Farklı insanlık halleri, farklı kadınlık halleri, farklı hane tipleri düşünüldüğünde koronanın bir cinsiyeti ve sınıfı var.
Virüsün ilk ayrıştırması evde kalabilenler ile evde kalamayanlar arasındaydı ve oldukça görünürdü! Peki ya evde kalanlar üzerinden bakıldığında hane içlerinde acaba hangi ayrışmalar açığa çıkıyordu?
Beyaz yakalı kadınlar dijitalleşmenin verdiği olanaklarla evlerinden iş yapmayı başarabildiler. Şanslı görülüyorlardı lakin o şans iş ve ev yaşamı dengesini bozdu. Ev işlerinde ücretli yardım aldıkları, sığındıkları kadın emeği yalıtım sebebiyle artık yoktu.
Temizlik, yemek, çocuk varsa uzaktan eğitim nedeniyle ona öğretmenlik yapmak gibi yükler başa kalmıştı. Normal zamanlarda çalışan kadın çalışan erkeğe göre ev işlerine en az dört kat daha fazla zaman ayırırken pandemide artan bakım ve temizlik hizmeti ihtiyacı nedeniyle bu denge kadınlar aleyhine daha da açıldı.
Peki ya o yardımcı ev işçisi kadınlara ne oldu? Cevabını kitapta kendi ağızlarından okumak mümkün.
Biz sadece şu genel tespiti vurgulayalım: İş yaşamında olamayanlar için ise durum daha ağırdı. Onlar virüsün yanı sıra başka bir tehdit altındaydı; yoksullaşma!
İş kaybı, gelir kaybı, yoksullaşma, artan bakım yükü ev içi cinsiyet temelli şiddeti de artırdı. Gelişmeler, ‘Hayat eve sığar’ sloganı üzerine düşünmeye çağırdı herkesi.
Sürekli evde olma hali sürekli yeni haller doğurdu. Örneğin babaları babalık testine soktu. Çocuklarıyla babalık ilişkisini geliştirmiş olanlar, Psikolojik Danışman Olcayto Ezgin’in ifadesiyle, ‘Babalık kasını geliştirmiş olan babalar’ için pandemi sürecinde evde kalmak daha kolay oldu. ‘Babalık kasları’ zayıf olanlar içinse gergin!
Her ne kadar tek tip bir babalık varmış gibi düşünülse de babalık da sınıfsallıktan azade değildi. Her baba çokça vakit geçiremedi çocuklarıyla. Bazı babalar pandemide uzun süre çocuklarını göremedi bile; hastanede çalışanlar yalıttı kendini çocuklarından.
BİNBİR DERT!
Pandemi döneminde 65 yaş üstü yurttaşlara getirilen yasaklar, önlem politikasından çıkıp bir tür vazgeçme ve gözden çıkarma hissi yaratacak uygulamalara dönüşürken yaşlılık sosyal politikası nasıl olmalı?
Çocuklar nasıl yaşadı bu süreci, onlara nasıl yaklaşmalıyız. Sosyal varlık olan bizlerin sosyal teması azaldı, travmasını nasıl atlatacağız?
Hayallerini erteleyen, eğitimi yarım kaldığı için ailesinin yanına dönmek zorunda kalan, uzaktan üniversite sınavına hazırlanan gençler ne yaşadı?
İlk gözden çıkarılabilecek grupta görülen LGBTİ bireyleri pandemi nasıl etkiledi?
Hizmet sektöründe, saniyede üretime koşulanlar ne yaptı?
Ve yüzyılın başındaki şu soru yine karşımıza çıktı: Yanlış hayat doğru yaşanır mı?
Tüm bu sorulara dair dair ufuk açıcı cevaplar sunan kitap, uyarıcı bir tespitle final yapıyor: Istıraplarımızı yalnızca virüsün kontrol altına alınması değil yeni bir sosyallik ve yeni bir siyasal tahayyül dindirebilir.