Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
24 Mart 2021 12:50
/
Güncelleme: 20:00

AKP’nin 7. kongresi | Rakamlar, megavatlar, kilometrelerle bir ihtişam hikayesi 

Nuray Sancar: Muhteşem bir maziden muhteşem bir geleceğe hızla sıçrayınca bugüne ait her şey gizlenebiliyor, berbat bir tablo saklanabiliyor.

AKP’nin 7. kongresi | Rakamlar, megavatlar, kilometrelerle bir ihtişam hikayesi 

Fotoğraf: Emin Sansar/AA

Nuray SANCAR

AKP liderinin, partisine Cemil Meriç’ten alıntıyla ‘muhteşem maziyi muhteşem bir atiye bağlama’ misyonu yüklemesi yeni değil. Erdoğan’ın deyimiyle “vakte teslim olmadan”, aslında nahoş konulara değinmeden konuşulamayacak bir şimdiki zamanın atlandığı ilk kongre de bu olmadı. Böylece tıpkı önceki kongreler gibi şimdiki de ‘göz kamaştıran’ bir ‘ihtişam’ın sergilenmesiyle geçti. 

AKP’nin yedinci kongresinde 2023 vizyonuna yönelimin çerçevesini çizen vurgular 1071’de, kefen giymiş Sultan Alpaslan’ın Anadolu’ya girişinden hız alıyor, hikayenin gelişme döneminde muhteşem Osmanlı ile devam ediyordu ki bu izlek bile yeni sayılmaz. Çünkü Alpaslan’dan Osmanlı’nın 16. yüzyıl ihtişamına doğru ilerleyen bir yükseliş öyküsüyle kendisini özdeşleştirmek önceki AKP kongrelerinin de temel motifi olmuştur. 

Şehirlerinden Ankara’ya kadar maskesiz ve mesafesiz oturdukları otobüslerle gidenler ‘ihtişamlı bir geçmişten ilham alan vizyona’ tanıklık etmeden önce lidere nümayiş yapmak için kar altında bekletilmenin karşılığını, liderin, geldikleri şehirleri teker teker selamlamasıyla aldılar. Salonda akılda tutulması zor rakamların delalet ettiği ‘göz kamaştıran’ başarı hikayelerinin alkışlanmasından başka bir alışverişin olduğu da söylenemez aslında. ‘Şu kadar milyon dolardan bu kadar milyon dolara yükseldik, artırdık, geliştik’ ile biten cümleler sayesinde yokluk, yoksulluk ve işsizlik peri masalıyla yer değiştirdi. 

2002’de iktidara geldiği zamandan bu yana geçen 18 yıldaki ‘artış’ları, ‘yükselişleri’, gelişmeleri; nüfus, birikim, devlet, siyaset, hukuk, doların ederi-liranın değeri hep aynı kalmış gibi sıralamak bu başarı öyküsünü hileli yazmak anlamına geliyor. Ama böyle bir başarı öyküsü başka türlü de yazılamaz. Lisans öğrencilerine 2002’de verilen bursun bugün ne kadara çıktığı, hastane yatak sayısının 18 yıldaki artışı, enerjinin bilmem kaç megavattan kaç megavata çıktığı, ambulans sayısının çoğalması ve yaşlılık maaşıyla asgari ücretin kaç liradan kaça arttığı, hakim savcı sayısındaki çoğalma, bilmem kaç bin kilometre karayolu ve tünel inşaatı, metro hatları, yat limanları, atık su aratma tesislerinin sayısı, 35 millet bahçesinin yapılması, bir şu kadarının süren ihalesi gibi faaliyet dökümüne indirgenmiş bir kalkınma raporunun referans aldığı 2002’den bu yana ‘artanlar’ AKP lehine yazılsın diye, eğer zaman durdurulursa mümkün olabiliyor. 

Muhteşem bir maziden muhteşem bir geleceğe hızla sıçrayınca bugüne ait her şey gizlenebiliyor, berbat bir tablo saklanabiliyor.  

Bu raporun söylenmeyeni en çok devlet ihalesi alma özelliğiyle dünyada ilk ona giren beş şirketin zengin edilmesiydi. İnşaatları, binaları, yolları onlar yaptılar ve bunun için devletten destek aldılar, vergi indirimi gibi lütuflara sahip oldular. Dolayısıyla başarı öyküsü 18 yılda ‘yüzü gülen’ bir avuç tekelin halkın sırtından yükselmesinin öyküsüydü. İhaleye verilen AYM binası, adli yıl açılışına hazırlanan Yargıtay binası ve çok sayıda açılan Adalet Saraylarını adaletin merdiven altından kurtarılmasının kanıtı olarak gösteren AKP’nin faaliyet raporu, binaların içindeki kurumların siyaseten ne kadar bağımlılaştığına, AYM gibi bir kuruma bile tahammülün sınırlarına nasıl gelindiğine hiç değinmiyordu. İktidar partisi ihtişamlı dört duvara kapatılan muhtevayı tartışacak durumda değildi ve tartışmadı da. Hukukun yerini tek adam direktifinin aldığını ve asıl merdiven altı icraatın yeni başladığının altı da çizilmedi. 

İkincisi; Büyük rakamların tarımsal üretim için de zikredilmesiydi. Tarım yerli ve yabancı şirketlere peşkeş çekilirken üretim ve ihracat karşılığı verilen devlet desteklerinin bir kuruşu bile kendi halindeki küçük üreticiye gitmemişti ama burada çiftçiye 160 milyar destekten söz ediliyor ve meyve ve sebze üretimindeki patlama müjdeleniyordu. Bu patlama market ve pazar fiyatlarına yansımıyordu, çöpten atık toplayarak beslenenlerin sayısı da artmıştı. İçme suyu tesislerindeki artıştan ise pet şişe sektörü zenginleşmişti ve hâlâ musluktan su içilemiyordu. Ama telaffuz edilen rakamlara alkış ve sevinç bekleniyordu. 

Bu o kadar göz kamaştırmayan gerçeklerin yansımadığı AKP kongresinde halkla iletişim ancak evlerdeki döviz ve altının ekonomiye kazandırılması çağrısı ile kurulmuş sayılır. Ancak bu çağrı yapılırken televizyon kanallarının bazılarında Türkiye’nin büyüme oranı bakımından G-20’de ikinci sırada yer aldığı altyazısı geçmekteydi ki bu da raporun yer seviyesinde fazla oyalanmak istemediğini gösteriyordu. G20’nin de muhtemelen haberinin olmadığı bu büyüme oranının istatistik verileri eğip büken TÜİK yöntemiyle çıkarılmış olması şaşırtıcı olmaz. 

Pandemi ve krize gerçek hayatta yokmuş gibi davranan iktidar partisinin gelecek vizyonunda da herhangi bir özeleştiri, vaat, yer almadı. Hastane binalarının sayısından, şehir hastanelerinin kaçının tamamlandığından ne kadarının yolda olduğundan söz edildi ama sağlık politikalarının kamusal kullanımının ne kadar büyüdüğü bu rakamlar arasında yoktu. İşçi ya da esnaf, memur ya da evden çalışan insanların yaşadığı sorunlara bir ilgisi olmayan kongrenin asıl muhatabının yerli yatırımcılar, güvence verilen yabancı sermaye olduğu söylenebilir. Türkiye’nin güvenilir bir ülke olduğunun altı çizilirken bile hitap edilen ve yatırıma davet edilen bu kesimdi. Kriz yoktu, dolardaki dalgalanma geçiciydi, ekonomik dengeler sağlamdı! 

DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK

AKP’nin, devlet partisi rolü oynadığı kongresinin başlıca konularını doğal olarak devletin iç ve dış politikasıyla ilgili meseleler oluşturdu. İktidar daha yenilerde İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklayarak yabancı sermayeye istikrar ve hukuk vaat etmeye çalışmışken kongrede ‘hak ve özgürlük dayatmasında bulunan’ dış muhataplara ayar verilmesi her türlü anlaşmanın ömrünün tıpkı dolar dalgalanması kadar kısa görüldüğünü gösteriyordu. Bu eylem planını iktidar partisinin çok ciddiye almadığı sonraki gelişmelerden; Boğaziçi kayyumu ataması ve HDP’ye yönelik baskılardan zaten belliydi. Fakat AB huzurunda okunan metnin dış muhataplar bakımından gösteri değeri bile taşımadığı anlaşılıyor. Çünkü AKP kağıt üzerindeki anlaşmalara bağlı kalmaktan değil her şeyi vicdana bırakmaktan yana. Kimin? Tek adamın. 

Var olanı hükümsüz bırakacak biçimde defalarca ihlal ettikten sonra şimdi ‘Türkiye’yi bir asır taşıyacak Anayasa’ yapmaya hazırlanan iktidar için Anayasa bu durumda keyfiyetin yasalaşmasından başka bir anlama gelmeyecek görünüyor. Kongrenin en önemli vurgusu Anayasa’ydı ama bu, kağıt üzerindeki her belgenin fiilen ve lafzi olarak önemsizleştirildiği bir bağlamda gündeme getirildi. Kongredeki konuşma metninde yer alan sözleşmeleri gereksizleştiren ifadeler ‘milletin istediği gibi istediği bir sözleşme’ olarak nitelenen Anayasa’yı daha doğmadan anlamsızlaştırdı.

İstanbul Sözleşmesi’ne değinirken hakları kağıtlarda değil vicdanlarda korumak gerektiğini iddia etmek Anayasa’dan beklentinin sınırlarını da peşinen çizmiş oldu. Böyle bir anayasa her halükarda kağıt üzerine yazılmış, yaptırımsız, kendi ihlaline açık bir metin olarak düşünülüyor belli ki.  

Kongre konuşmasının son bölümlerini Erdoğan, “maneviyat” ara başlığı altında kalan aile, kültür, eğitim gibi konulara ayırdı. Bu bakımdan en önemli nokta göz kamaştıran kalkınma tablosunun gizlediği, artık sürdürülmesi zor gündelik hayatın, tahammül edilemez eşitliksizliğin, demokrasi ve özgürlük yokluğu ile tırmanan şiddetin bütün yükünün manevi bir kale olduğu ilan edilen aileye yüklenmesiydi. Aile içinde de bu rol kadına düşüyor. İstanbul sözleşmesi zaten hiç uygulanmadı. Ancak sözleşmenin kağıt üzerindeki varlığına bile tahammül edilmeyerek bir gece yarısı kararnamesiyle ortadan kaldırılması kendisine yeni bir rol dayatılan kadını iyice savunmasız ve dirençsiz bırakmayı hedefliyor. Ama vicdan var!

Kongre üzerine söylenecek son şey; 2023 vizyonunun, şimdiye kadar pek de hayırlı sonuçlar vermemiş aynı siyasi ilkeler ekseninde sürdürülecek olduğu. Bu konudaki yol haritası bildiğimiz gibi: Suriye’den Libya’ya oradan başka kıtalara kadar ayak basılmadık, temel atılmadık hiçbir yer bırakmama hayalini gerçekleştirirken içeride de savaşacak düşmanlar ilan etmek. Bunları milyon dolarlar, binlerce kilometreler, megavatlar, tasarrufa gelmeyen itibarlar için altın kaplamalarla sarıp sarmalamak ve göz kamaştırmaya devam etmek.

İşsizlik, şiddet ve yoksulluk rakamlarındaki muazzam artış, eşitsizliğin derinleşmesi, çöken eğitim ve sağlık sistemi, derinleşen ekonomik kriz, Kovid-19 tahribatı gibi unsurların yer aldığı karanlık bir tabloya çare olarak yerli otomobil fabrikasının, doğal gaz rezervinin, yollarla köprülerin gösterildiği AKP kongresinde halkın acil ve can yakıcı sorunları için herhangi bir çözüm önerilmedi, vaat edilmedi. Yani o bakımdan yeni bir şey yok. Ama oradan bir talep var: Alkış, nümayiş!

Evrensel'i Takip Et