26 Mart 2021 00:51

14. yılında 14 soruda Hrant Dink cinayeti davası

Gazeteci Hrant Dink cinayetine ilişkin açılan davada bugün karar açıklanması bekleniyor, ancak adalete henüz çok uzağız.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 14 yıl önce, İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde, Agos gazetesinin önünde, silahlı saldırıya uğradı, hayatını kaybetti. Zaten uzun süredir hedefteydi, cinayetin taşları adım adım döşenmişti. Tetikçi ise o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast’tı.

14 yılda yargılananlar konjonktüre göre değişti: Önce ‘hassas milliyetçi gençler’ tezi atıldı ortaya, ardından ‘Ergenekon örgütü’ girdi devreye. Bugünlerde sorumlu ‘Fethullah Gülen Cemaati, yargılamadaki adıyla ‘FETÖ’.

Ve bugün sona gelindi. Bugün (26 Mart) görülecek duruşmada Dink’in ölümünde ihmali ve sorumluluğu olmakla suçlanan 6’sı tutuklu, 13’ü firari 76 kamu görevlisi hakkında karar çıkması bekleniyor.

Karar ne olursa olsun davada daha gidilecek çok yol var. Yani çıkacak karar yargılamanın sonu değil, yeni bir aşamanın başlangıcı olacak.

Neden böyle söylediğimizin yanıtı ise 14 yıllık dava sürecinde gizli.

Yargı sürecinin 14 yıllık seyrini davayı kamu görevlilerinin yargılanmaya başladığı 2016’dan itibaren takip eden Avukat Hülya Deveci ile 14 soruda derledik.

1- HRANT DİNK'İ ÖLÜME GÖTÜREN SÜREÇ... NEDEN HEDEF OLDU, YARGILANDIĞI DAVALARDA NELER YAŞANDI?

Türkiye’de Ermenice ve Türkçe olarak haftalık yayımlanan Agos Gazetesinin Kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden 14 yıl geçti.

Hrant Dink, Ermeni meselesini, Ermeni toplumunun ve kurumlarının yaşadığı sorunları etkili bir üslup ile tartışmaya açmıştı. Bu nedenle çeşitli dönemlerde hedef olmuştu.

Agos gazetesinin 6 Şubat 2004 tarihli nüshasında Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğuna ilişkin iddiayı içeren bir haber yapıldı. Haberle ilgili başlarda olumlu veya olumsuz herhangi bir tepki olmadı.

Haberin Agos’ta yayımlanmasından 15 gün sonra, 21 Şubat 2004’te, Hürriyet gazetesinde bir haber yayımlandı. Agos’taki yazıya atıf yapılan ve “Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı” başlığı taşıyan haber, “Sabiha Gökçen’in 80 Yıllık Sırrı” başlığı ile gazetenin manşetine taşındı. Hrant Dink’in ifadeleri ile “Hürriyet’te manşetten verilince olanlar oldu ve Türkiye’de yer yerinden oynadı”.

Hürriyet’in haberinden bir gün sonra, 22 Şubat 2004’te, Genelkurmay Başkanlığı Hrant Dink’e yönelik oldukça ağır ifadeler içeren bir açıklama yayımladı. Açıklamanın yanı sıra Genelkurmay Başkanlığınca MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile görüşüldü ve Hrant Dink ile görüşülmesi istendi. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay’ı arayarak Hrant Dink ile görüşülmesi talimatını verdi. Hüseyin Kubilay Günay ile İstanbul Valisi Muammer Güler de Hrant Dink ile görüşmenin İstanbul Valiliğinde yapılmasını karar verdi.

İstanbul Valisi Muammer Güler bu görüşme ile ilgili Yardımcısı Ergun Güngör’ü, MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay da Terörden Sorumlu Daire Başkanı Özel Yılmaz ile Memur Handan Selçuk’u görevlendirdi.

Hrant Dink, 24 Şubat 2004’te, İstanbul Valiliğinde Ergun Güngör, Özel Yılmaz ve Handan Selçuk ile görüştü. Ancak görüşmedeki MİT görevlileri Ergun Güngör’ün yakınları olarak tanıtıldı.

Hrant Dink 12 Ocak 2007 tarihinde yazdığı ‘Neden hedef seçildim?​’ başlıklı yazısında o görüşme için, “Konuşmaların içeriğinden, beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi. Haddimi bilmeliydim... Dikkatli olmalıydım... Yoksa iyi olmazdı!” diyecekti. Bu ‘had bildirme’ görüşmesini suç duyuruları izledi; birtakım kişi ve kuruluşlar tek tip dilekçeler verdi, 2 Mart 2004 tarihinde ise İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Güvenlik Şube Müdürü imzası ile Hrant Dink’in 13 Şubat 2004 tarihli yazısının Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca ‘tetkik’ edilmesini talep etti.

26 Şubat 2004 tarihinde Levent Temiz adlı kişi önderliğinde bir grup Agos gazetesi önünde eylem yaptı. “Ya sev, ya terk et”, “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganları eşliğinde yapılan açıklamada “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” deniyordu.

3 Mart 2004’te ise bu kez kendilerini “Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu” olarak adlandıran bir grup Agos önündeydi.

Ve 16 Nisan 2004’te Hrant Dink ve Karin Karakaşlı hakkında iddianame düzenlendi, suçlama “Türklüğü aşağılama” iddiasıydı.  

Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 7 Ekim 2005’de görülen davanın karar duruşmasında Hrant Dink hakkında “mahkumiyet” kararı verildi, Yargıtay 9.Ceza Dairesi de bu kararı, 1 Mayıs 2006’da, onadı. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu onama kararına itiraz etti ancak itirazı reddedildi.

Hrant Dink hakkında bir başka dava ise 14 Ekim 2005’te açıldı, bu kez suçlama “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamasıydı.  

Bununla da bitmedi. Hrant Dink 14 Temmuz 2006’da Reuters Haber Ajansına “Elbette bu bir soykırımdır diyorum, çünkü sonuç kendisini tanımlıyor ve adını koyuyor. 4 bin yıldır bu topraklarda yaşayan halkın bu olanlar ile birlikte artık ortadan yok olduğunu görüyoruz” şeklinde bir görüş verdi, Agos gazetesi de bunu haberleştirdi. Bu açıklama ve haber nedeni ile Hrant Dink ile Arat Dink ve Sarkis Seropyan hakkında 2006 yılı eylül ayında Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeni bir dava daha açıldı. Bu defa “Türklüğü aşağılama” suçlaması yöneltiliyordu.

Açılan bu davaların hemen hepsinde adliye binaları önünde Hrant Dink’e yönelik eylemler yapıldı, pankartlar açıldı, hatta adliye içerisinde Hrant Dink’e yönelik fiziki saldırı girişimleri bile yaşandı.

Bu süre boyunca Hrant Dink aleyhine birçok haber yapıldı ve yazı yazıldı, tehditler ise hiç bitmedi. Öyle ki Bursa’dan Ahmet Demir’ adıyla Agos gazetesine gönderilen mektupta “Açık ilandır: Hrant Dink, oğlunu, seni ve Sarkis Seropyan’ı bir daha hiç konuşamamak üzere susturacağız. Önce oğlunu. Cesedini Ankara çıkışındaki jandarma bölgelerinin birinden alacaksın. Gestapo Türk” denilerek açıkça ölüm tehditleri yapılıyordu. Hrant Dink’in avukatları 2 Şubat 2006’de mektupla ilgili suç duyurusunda bulundu.

Hrant Dink, “azınlık-misyonerlik-vatana ihanet” ve “Türklüğü aşağılama” suçlaması ile yargılandığı davalardan hüküm giydikten sonra “tescilli Türk düşmanı” gibi terimlerle anılmaya başlandı. 2002-2007 yılları arasında kurulan ulusalcı-aşırı milliyetçi dernek ve oluşumların, doğrudan ve/veya dolaylı hedefi oldu.

Ayrıca 2004’ten Hrant Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007’ye kadar Ermeni ve azınlıklar meselesi ile ilgili yapılan etkinliklere yönelik saldırılar yaşandı, 5 Şubat 2006’da Trabzon İtalyan Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro ayin sırasında öldürüldü.

2005’ten itibaren Orhan Pamuk, Hasan Cemal, Murat Belge, İsmet Berkan, Elif Şafak, Aydın Engin ve yanı sıra birkaç aydın hakkında davalar açılmıştı. Öyle ki Orhan Pamuk’un “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla yargılandığı davada, gözlemciler darbedilmiş, Orhan Pamuk çevik kuvvet koruması altında ancak adliye binasından ayrılabilmiş, bindiği araca saldırılmıştı. “Türk milleti Orhan Pamuk’tan hesap soracak” sloganları atanlar, duruşmayı izlemek üzere gelen Hrant Dink’i de hedef alarak “Sen de ataların gibi hainsin” diyordu.

Birbiri ardına yaşanan bu gelişmelerden sonra “Ve işte yine uçurumun kıyısındaydım” diye yazıyordu Hrant Dink, 12 Ocak 2007’de. Ve ekliyordu: “Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum.”

Yazıdan bir hafta sonra, 19 Ocak 2007 tarihinde, İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde, Agos’un önünde silahlı saldırıya uğradı, hayatını kaybetti.

2- TETİKÇİ OGÜN SAMAST NASIL YAKALANDI?

Cinayetten sonra, Emniyet görevlileri henüz katilin kimliğini tespit edememişken, 20 Ocak 2007’de, yani Hrant Dink’in öldürülmesinin hemen ertesi gününde, öğleden sonra Ogün Samast’ın babası Trabzon Emniyet Müdürlüğüne giderek, televizyonlarda katil olarak gösterilen kişinin oğlu Ogün Samast olduğunu söyledi! Yine aynı gün saat 15.05’te Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ihbar hattını arayan bir kadın, katilin Ogün Samast olduğuna dair ihbarda bulundu.

17 yaşındaki Samast suikasttan 34 saat sonra Trabzon’a gitmek üzereyken Samsun Otogarı’nda gözaltına alındı. Sorgusunda suikastı Yasin Hayal’in talimatı ile işlediğini söyledi.

Ogün Samast’ın yakalandığı saatlerde Yasin Hayal, zaten Trabzon Emniyet Müdürlüğünde gözaltında idi. Zira Hayal, Trabzon emniyetinin yakından bildiği bir isimdi. Yasin Hayal 2004 yılında Trabzon’daki McDonald’s şubesine yapılan ve 6 kişinin yaralandığı bombalı saldırının failiydi.

Hrant Dink cinayetinin bir başka azmettiricisi Erhan Tuncel’di. Polis Tuncel’i de yakından tanıyordu. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna göre, Yasin Hayal McDonald’s saldırısını Erhan Tuncel’le birlikte organize etmişti.

Tuncel’le ilgili bilgi bununla da sınırlı değildi. Öyle ki gözaltına alınan Erhan Tuncel’in, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı çalışan bir ‘ajan’ olduğu ortaya çıkacaktı.

3 - HRANT DİNK CİNAYETİNDEN ÖNCE DEVLET GÖREVLİLERİ NELER BİLİYORDU?

Şu anki davada yargılanan Emniyet görevlilerinin hemen hepsi, özellikle üst düzey görevliler, yargılama sırasındaki ifadelerinde Ogün Samast’ı çok hızlı bir şekilde kendi çabalarıyla yakaladıklarını, bunun üstün bir başarı olduğunu beyan ve iddia etti. Oysa Emniyet görevlileri cinayetin işlenmesinden 11 ay önce, 17 Şubat 2006 tarihi itibari ile zaten Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgisine sahiptiler.

Birkaç örnek hatırlatırsak:

  • Trabzon İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı çalışan bir ajan olan Erhan Tuncel, gözaltına alındıktan sonra İstanbul İl Emniyet Müdürlüğündeki sorgusunda Hrant Dink cinayetinin tasarısı aşamasında istihbarat görevlileri ile birçok görüşme yaptığını anlattı. Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük bir kin beslediğini ve eylem yaparsa İstanbul’da yapacağı bilgisini ise 2005 yılı eylül-ekim aylarında görüştüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerine verdiğini söyledi.  
  • Dosyanın sanıklarından olan Coşkun İğci Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi planladığını ve Hrant Dink’in evi ile Agos gazetesi çevresinde keşif yaptığını anlattı. Hayal’in silah temin etmeye de çalıştığını anlatan İğci de bu bilgileri 2006 yılı temmuz ayında ilişkide olduğu Trabzon il Jandarma Komutanlığı görevlilerine aktardığını söyleyecekti.
  • Ayrıca Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü 17 Şubat 2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bir yazı göndermişti. Yazıda 2004 yılı ekim ayında Trabzon’da McDonald’s isimli işyerine yönelik el yapımı ve parça tesirli bomba ile saldırı düzenleyen Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği, İstanbul ilinde ‘Ses getirecek bir eylem’ yapmayı planladığı, hedef olarak da Türkleri ve Türkiye Cumhuriyeti’ni karalayıcı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle Hrant Dink’i seçtiği, maddi imkan sağladığı takdirde bahse konu eylemi gerçekleştirmek için İstanbul’a gideceği, eylem yapmayı tasarlayan Yasin Hayal’in McDonald’s isimli iş yerine yapmış olduğu eylem öncesinde de benzer söylemlerde bulunduğu ve Yasin Hayal’in tasarladığı eylemi yapabilecek bir yapıya sahip olduğu anlatılıyordu.
  • Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri tarafından cinayetten sonra, 20 Ocak 2007 saat 21.30’da, düzenlenen ‘haber kayıt ve bildirim formu’nda ise Yasin Hayal’in cinayet için İstanbul’da keşif yaptığı, kroki hazırladığı ve cinayette kullanılan silahın ‘Ardeşen el yapımı silah’ olduğu bilgilerine yer verilmişti. Bu formun düzenlendiği saatte Ogün Samast daha gözaltına alınmamış ve cinayette kullanılan el yapımı silah da ele geçirilmemişti.
  • Hrant Dink de zaten defalarca hedef olduğunu açıklamış ve bununla ilgili suç duyurularında bulunmuştu.

Yani Trabzon İl Jandarma Komutanlığı hem de Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstihbarat Daire Başkanlığı ve de İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü cinayetten önce cinayet tasarısına dair bilgiye sahipti.

Avukat Hülya Deveci
Avukat Hülya Deveci, Hrant Dink cinayeti davasını, kamu görevlilerinin yargılanmaya başladığı 2016’dan beri takip ediyor

4- MCDONALD'S SALDIRISININ FAİLİ OLAN YASİN HAYAL BU DOSYADAN NASIL TAHLİYE OLDU VE DİNK SUİKASTINI PLANLAYABİLDİ?

Yasin Hayal, McDonald’s saldırısından 6 gün sonra, 30 Ekim 2004 tarihinde İstanbul’da yakalandı ve tutuklandı. Ancak yargılama sürecine dair bir yığın soru işareti vardı. Normalde bombalama gibi bir eylemin dosyasının Erzurum’daki terör savcılığına gönderilmesi gerekiyordu ancak gönderilmedi. Telefon kayıtları dahi araştırılmayan Hayal, 11 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Üstelik tutukluluğunun 3 ayını akıl hastanesinde geçirdi. Tahliye kararını da yargılamayı yapan asıl heyet değil nöbetçi heyet vermişti. Hayal bu dosya kapsamında 14 Haziran 2006’da 6 yıl 8 ay hapis cezası aldı, infaz indirimleri ile ceza 2 yıl 8 aya düşürüldü. Hapse girmesi için Yargıtayın kararı onaması gerekiyordu. Yargıtaya 2006 temmuz ayında gelen dosya ilgili daireye ancak 8 ay sonra, 6 Şubat 2007’de, gönderildi. Yani Hrant Dink suikastından sonra.

Yargıtayın ilgili dairesi, Trabzon’daki mahkemenin Hayal’le ilgili kararının bazı yönlerini onayıp, bazı yönlerini bozdu.

5- POLİS MUHBİRİ OLAN BİR KİŞİ, ERHAN TUNCEL, NASIL OLDU DA CİNAYETİN AZMETTİRİCİSİ OLDU?

Erhan Tuncel’in Yasin Hayal ile birlikte McDonalds’a bomba atılması ve 6 kişinin yaralanması olayına iştiraki olduğu Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından bilinmesine rağmen soruşturmanın dışında tutuldu. Yargılanma dışında tutulan Tuncel üstüne dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından ‘Yardımcı İstihbarat Elemanı’ yapıldı. Tuncel için ‘Zorla getirilerek dinlenmesi’ kararı alan mahkeme bile bu kararını uygulamadı. Jandarma ise adliyeye gelip duruşmaları takip eden Tuncel’i bulamadığını bildirdi. Dink suikastından sonra Hayal, bu olayda azmettirici olan Tuncel’in bombayı da imal ettiğini anlattı.

Tuncel, Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesinde görevli Polis Muhittin Zenit’e bağlı çalışmaya başladı, 15 Şubat ve 7 Nisan 2006 tarihli raporlarında, Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylem yapacağını isim vererek bildirdi. Bu bilgi İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğüne de gönderildi. Ama buna rağmen cinayeti işleyecek kişilere karşı operasyon yapılmadı, Hrant Dink de korunmadı.

6- HRANT DİNK CİNAYETİ İLE İLGİLİ İLK DAVA NE ZAMAN BAŞLADI, İDDİANAMEDE KİM, NE İLE SUÇLANIYORDU?

Cinayetle ilgili 18 kişi hakkındaki ilk iddianame İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20 Nisan 2007’de düzenlendi, daha sonra 2 kişi hakkında düzenlenen ek iddianame ile ilk davadaki sanık sayısı 20 oldu.

Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in yanı sıra iddianamede geçen isimler şunlardı: Tuncay Uzundal, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu, Ahmet İskender, Mustafa Öztürk, Yaşar Cihan, Halis Egemen, Salih Hacısalihoğlu, Erbil Susaman, Veysel Toprak, Numan Şişman, İrfan Özkan, Şenol Akduman, Osman Alpay ve Alper Esirgemez ile Coşkun İğci ve Osman Hayal.

Faillerin bir kısmı hakkında tasarlayarak öldürme, örgüt üyeliği veya yöneticiliği, bir kısmı hakkında da cinayete yardım suçlamaları yöneltildi.

Yargılama 2 Temmuz 2007 tarihinde Özel Yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı.

Sanıklar ilk duruşmaya getirilirken, cezaevi aracının üzerinde “Ya sev ya terk et” çıkartması vardı. Duruşmalarda Yasin Hayal, Orhan Pamuk başta olmak üzere birçok ismi tehdit etti. 2012’de hükme bağlanan yargılamada Hayal, “Tasarlayarak öldürmeye azmettirmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Erhan Tuncel de 10 yıl 6 ay hapis cezası aldı. Ve Tuncel tahliye edildi. Cinayeti işlediği tarihte 17 yaşında olan Samast’ın davası ise, çocuk mahkemesine alındı. Samast, temmuz 2011’de çıkan kararda, “Tasarlayarak adam öldürmek” ve “Ruhsatsız silah bulundurmak” suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezası aldı. İlk dönemler cinayeti ‘hassas milliyetçi gençler’in işlediği tezi etkindi ve mahkemeye göre cinayet organizasyonunda ‘örgüt’ yoktu. Sanıkların tamamı “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan beraat etti.

Dosyayı temyiz eden savcılığa göre ‘örgüt’ vardı ve o günün konjonktüründe bu örgüt ‘Ergenekon’du.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın, “örgüt” suçundan ceza verilmemesi nedeniyle bozulmasını istedi, Yargıtay 9. Ceza Dairesi de “örgüt” yönünden verilen beraat kararlarını bozdu. Sanıkların “silahlı terör örgütü” değil, “Suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt üyesi” oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına karar verdi.

7- BU DAVA SONUÇLANDI MI?

Yargıtay’ın bozma kararının ardından dava 17 Eylül 2013’te yeniden görülmeye başlandı. Tahliye edilen Erhan Tuncel de yeniden tutuklandı, ancak bu da uzun sürmedi ve Tuncel, bir süre sonra yeniden tahliye edildi. “Işık evleri”nde okutulduğu öne sürülen Tuncel’in, Alperen Ocaklarında faaliyet gösterdiği biliniyordu.

17-25 Aralık sürecinden sonra özel yetkili mahkemeler kapatılınca dosya İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Heyet, Yargıtayın bozma kararına uyulmasına hükmetti, Samast’ın çocuk mahkemesinde yargılandığı dosyası bu dosya ile birleştirildi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi davayı karara bağladı. Yasin Hayal, “Silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan 7.5 yıl, Ogün Samast, “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan 2.5 yıl hapis cezasına çarptırdı.

Tetikçi Ogün Samast, “Tasarlayarak öldürmek” suçundan daha önce 22 yıl hapis cezasına, Yasin Hayal ise azmettirme suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu cezalar Yargıtayca onanmıştı.

“Silahlı suç örgütü üyesi olmak” ve “Hrant Dink’in Yasin Hayal’in azmettirmesi sonucu Ogün Samast tarafından öldürülmesine yardım” ile suçlanan diğer sanıklar Ersin Yolcu 1 yıl 10 ay 15 gün, Ahmet İskender 1 yıl 10 ay 15 gün, Zeynel Abidin Yavuz 14 yıl 22 gün ve Tuncay Uzundal 16 yıl 10 ay 15 gün hapse mahkum edildi. Uzundal karardan 10 gün sonra tutuklandı.

Salih Hacısalihoğlu ile Osman Hayal hakkında ise suçları sabit olmadığından beraat kararı verildi. 79 yıl hapse mahkum olan “Büyük abi” Erhan Tuncel de yeniden tutuklandı. Dink ailesinin avukatları dosyayı bir kez daha Yargıtaya taşıdı.

Bu dosya kapsamında sadece “Yasin Hayal ve arkadaşları” kapsamı ile sınırlı bir soruşturma ve yargılama yapıldı. Ortaya çıkan ihmaller zincirine rağmen kamu görevlileri etkili bir biçimde soruşturulmadığı gibi cinayet öncesindeki süreç ve Hrant Dink’e yönelik linci örgütleyenler hakkında iddianame düzenlenmedi.

8- MCDONALD'S DOSYASI NE AŞAMADA, KAPANDI MI?

McDonalds saldırısı ile ilgili yargılama Yasin Hayal yönünden sonuçlanmasına rağmen, Erhan Tuncel hakkında yargılama Hrant Dink cinayeti yargılaması ile birlikte yapıldı.

Yasin Hayal McDonalds saldırısı ve yaralama suçlaması ile 6 yıl 8 ay almasına rağmen, ki bu ceza infaz indirimleri ile 2 yıl 8 aya düştü, 2019 yılında İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada Erhan Tuncel “6 kişiyi öldürmeye teşebbüs” suçundan 78 yıl ve “Mala zarar verme” suçundan 1 yıl olmak üzere 79 yıl hapis cezası aldı. Henüz kesinleşmeyen bu karar Yargıtay aşamasında.

9- DAVANIN KAMU GÖREVLİLERİ AŞAMASI NE ZAMAN VE NASIL BAŞLADI?

Kamu görevlilerinin davaya dahil edilmesi 9 yıllık bir sürece yayıldı. Trabzon İl Jandarma Komutanlığının 8 görevlisi hakkında 2007 yılı ile 2008 yılında ‘görevi ihmal’ suçlaması ile iddianame düzenlenmişti.

Hrant Dink ailesi avukatları, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin Trabzon ve İstanbul Valilikleri ile Bölge İdare Mahkemesi kararları Hrant Dink cinayetindeki sorumluluklarının soruşturulmadığını ve yargılanmalarının engellendiğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurdu.

AİHM, yapılan başvuruları birleştirerek birlikte değerlendirdi ve 14 Eylül 2010 tarihinde de ihlal kararı verdi. Karar 14 Aralık 2010 tarihinde kesinleşti.

AİHM, Dink-Türkiye kararında; resmi makamların Hrant Dink’in ölümcül bir saldırıya maruz kalma ihtimalinin yüksek olduğunu bildiklerini ya da bilebilecek durumda olduklarını, somut koşullara bakıldığında Hrant Dink’e yönelik tehlikenin açık ve yakın bir tehlike olduğunu, cinayetin işlenmesini önlemekle yükümlü olan makamların ayrı ayrı ya da koordineli bir biçimde planlanmasından ve yakında işleneceğinden haberdar olmalarına rağmen Hrant Dink cinayetinin engellenmesi amacı ile harekete geçmedikleri ve cinayette sorumluluğu olan görevliler hakkında etkin bir soruşturma da yapılmadığı, bu nedenlerle yaşama hakkının esastan ve usuli yönden ihlal edildiği sonucuna vardı.

Dink ailesi avukatları bu karara dayanarak 17 Ocak 2011 tarihinde devlet görevlileri hakkında yeniden suç duyurusunda bulundu. 

Takip eden süreçte;

• Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından, 2 Şubat 2012 tarihinde, ‘Devlet görevlilerinin Dink cinayetinde sorumluluklarını tespit eden’ raporunu oluşturdu.

Her iki gelişme sonrasında Hrant Dink ailesi avukatları bu raporda yer alan tespit ve değerlendirmeler üzerinden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturmanın derinleştirilmesi taleplerinin olduğu dilekçeler verdi.

• Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. maddesine 2013 yılında ekleme yapılmış, bu ekleme ile “Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi halinde yeniden soruşturma açılır” düzenlemesi getirildi.

Bu düzenleme sonrası da AİHM’nin Dink-Türkiye kararını dayanak yapan Dink ailesi avukatları 1 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul Valilik, İstanbul ile Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında bir kez daha ve bu kez İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının genel yetkili kısmı nezdinde suç duyurusunda bulundu. Ayrıca Anayasa Mahkemesine başvurdu.

Yapılan İtiraz ve başvurular üzerine Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi 21 Mayıs 2014 tarihinde, HSYK 3. Dairesi 01 Temmuz 2014 tarihinde ve Anayasa Mahkemesi de 17 Temmuz 2014 tarihinde hakkında suç duyurusunda bulunulan devlet görevlilerinin soruşturulmaları ve yargılanmaları gerektiğine yönelik kararlar verdi:

  • İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından ilk olarak 8 Mayıs 2014 tarihinde Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisinin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiği, 17 Şubat 2006 tarihinde daire başkanı olan Sabri Uzun’un ‘şüpheli’ sıfatı ile ifadesi alındı. Devam eden günlerde de İstihbarat Daire Başkanlığı, İstanbul ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin ifadeleri alındı.
  • Soruşturma Savcısı Gökalp Kökçü tarafından 4 Aralık 2015 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerinin bir kısmı hakkında iddianame düzenlendi ve iddianame İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.

Bu iddianamede eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile Polis Müdürleri İlhan Güler, Eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ile Yetkililer Faruk Sarı, Engin Dinç, Ercan Demir, Eski İstihbarat Daire Başkanlığı yetkilileri Sabri Uzun, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Taner Demirel gibi isimlerin olduğu 26 kamu görevlisi bulunuyordu.

  • Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ogün Samast, Tuncay Uzundal, Zeynel Abidin Yavuz, Osman Hayal, Ahmet İskender ile Ersin Yolcu hakkında Yargıtayın bozma kararı sonrası İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan dava da kamu görevlileri hakkında İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava ile birleştirildi.
  • Yargılama devam ederken İstanbul C. Başsavcılığı Hrant Dink cinayetine dair soruşturmasını sürdürdü ve 10 Mayıs 2017 tarihinde Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Samsun İl Emniyet Müdürlüğü ile Samsun İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin aralarında olduğu 50 kişi hakkında cinayetin planlanması ve icrası noktasında müşterek hareket ettikleri iddiasıyla iddianame düzenlendi. Bu iddianame düzenlenen isimler arasında Fethullah Gülen, Eski Savcı Zekeriya Öz ve meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu da bulunuyordu. Dosya ana davayla birleştirildi. Böylece, Trabzon’da jandarmalar hakkında açılan davalardan, hazırlanan ilk iddianameye kadar tüm davalar birleştirilmiş oldu.

10- MÜTALAADA SAVCILIK HANGİ CEZALARI TALEP ETTİ, KİMLER BU CİNAYETTEN SORUMLU, KİMLER SADECE 'GÖREVİ İHMAL'LE SUÇLANIYOR?

Yargılanan 76 sanık var. Sanıklardan 13’üne ulaşılmadı ve bu kişilerin yargılaması ayrıldı. İddianamede sanıklara ‘Kasten öldürme’ ‘Kasten öldürmenin hareketsiz kalınarak işlenmesi’, ‘Resmi belgede sahtecilik’, ‘Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek’, ‘Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak’, ‘Silahlı örgüt kurmak veya yönetmek’, ‘Silahlı örgüte üye olmak’ ‘Görevi kötüye kullanmak’ olmak üzere çeşitli suçlamalar yöneltilmişti.

Savcı mütalaasında 17 Şubat 2006 tarihli ihbar evrakı ve Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferinden haberdar olan, adliye ve Agos önünde yapılan gösteri ve olayları bizzat izleyen kurum olmasına rağmen Hrant Dink’in korunması da dahil hiçbir şekilde harekete geçmeyen dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in görevi ihmal kapsamında cezalandırılmasını istedi.

Aynı şekilde cinayetin tasarı aşamasında Trabzon Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç’in görevi ihmal kapsamında cezalandırılmasını istedi. Oysa Dinç, Hrant Dink’in öldürüleceği ihbarının tutanağa geçirildiği 17 Şubat 2006’te Trabzon Emniyeti İstihbarat Şube Müdürüydü ve bu bilgiden sonra hiçbir şey yapmamıştı.

Mütalaada cinayetin işlendiği dönem Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay hakkında “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” ve “Görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin işlendiği sırada Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Faruk Sarı hakkında “silahlı örgüt üyeliği”, “Tasarlayarak kasten öldürme”, “Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “Görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında ve işlendiği sırada Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz hakkında ise “Anayasa’yı ihlal”, “Kasten öldürme”, “Resmi belgede sahtecilik”, “Görevi kötüye kullanma”, “Örgüte yardım” suçlarından cezalandırılması talep edildi.

Savcı, cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme”, “Tasarlayarak kasten öldürme”, “Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “Görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında Trabzon Emniyet Müdürü olan, cinayetin işlendiği zaman ise İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek’in “Silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “Tasarlayarak kasten öldürme”, “Resmi belgede sahtecilik”, “Resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “Görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında İstihbarat Daire Başkanı olan Sabri Uzun’un ise görevi kötüye kullanma suçundan, cinayetin işlendiği sırada TGRT Televizyonu Muhabiri olan Ercan Gün hakkında “Anayasa’yı ihlal” ve “silahlı örgüt üyeliği’” suçlarından ceza talep etti.

Savcı mütalaasında Ekrem Dumanlı, Fethullah Gülen ve Zekeriya Öz’ün de aralarında bulunduğu 13 sanığın ise, firari durumda oldukları için, dosyalarının ayrılmasını talep etti.

12 Mart’ta Düzce’de uğradığı silahlı saldırıda ölen Emekli Jandarma İstihbaratçı Astsubay Şeref Ateş’e açılan kamu davasının düşürülmesini isteyen savcı 11 sanık için beraat talep etti.

Cezalandırılmasını talep ettiği diğer sanıklar hakkında ise farklı suçlamalar yöneltildi ve bazı suçlardan cezalandırılmaları, bazılarından beraatlerini istedi.

11- DOSYADA NELER EKSİK SORUŞTURULDU YA DA SORUŞTURULMADI

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi ve oluşturulan ‘Kovuşturmaya yer yok’ kararları ile davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş oldu ve bütünlüklü bir yargılamamın gerçekleşmesi olanağı kalmamış oldu. Birkaç başlık sıralarsak;

  • 2004 yılında İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile görüşmeye katılan Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı Görevlisi Özel Yılmaz’ın şüpheli sıfatı ile ifadesi alındı ancak Ergun Güngör ile Özel Yılmaz hakkında ‘Kovuşturmaya yer yok’ kararı verildi. 
  • İstanbul Cümhuriyet Başsavcılığı tarafından cinayete giden süreçte yaşananlar ve Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyenler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmedi, soruşturma bu yönde derinleştirilmedi. Örneğin şüpheli sıfatı ile ifadeleri alınan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım hakkında ‘Kovuşturmaya yer yok’ kararı verildi.
  • Soruşturmada cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinildi ve kurum arşivlerinde inceleme yapılmadı.
  • Cinayette sorumluluğu olan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmadı.
  • Yine cinayette sorumluluğu bulunan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğünün bir kısım görevlisi hakkında iddianame düzenlenmedi.
  • Ve en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamadı. 
  • Bütün uğraşlara rağmen İstanbul il vilayet görevlileri, MİT görevlileri ve cinayet öncesi cinayete giden süreçteki kişiler hakkında şu ana dek dava açılmadı; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Yılmaz (MİT İstanbul Bölge Başkanı Terörden Sorumlu Daire Başkanı ), Ergun Güngör ( Vali Yardımcısı), Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 43 kişi hakkında ‘Kovuşturmaya yer yok’ kararı verildi. Karara yapılan itiraz da Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.

12- ANAYASA MAHKEMESİ SÜRECİ NE DURUMDA?

Sulh Ceza Mahkemesinin ret kararına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine (AYM) yapılan bireysel başvuru hakkında Anayasa Mahkemesi temmuz 2019’da yargılama devam ettiği ve başvuru yolları tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı verdi. AYM kararı da bu bağlamda bütünlüklü soruşturma gerekliliğini görmezden gelmek anlamına geliyor.

13- AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE (AİHM) YAPILAN BAŞVURU AYAĞINDA NASIL GELİŞMELER YAŞANIYOR?

Dink ailesi avukatları Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kabul edilmezlik kararı sonrası bu karar ve başvuru konusu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruda bulundu. Ayrıca AİHM’ye MİT görevlileri Özel Yılmaz ve Handan Selçuk hakkında 2012 yılında yapılan bir başvuru daha vardı ve dosya incelemeye alındı ancak buna dair bir karar henüz yok.

14- HRANT'IN ARKADAŞLARI YARGILAMANIN BAŞINDAN İTİBAREN "BİZ BİTTİ DEMEDEN BU DAVA BİTMEZ" DİYORDU, "BİTTİ" DENİLECEK AŞAMAYA NE KADAR YAKINIZ?

Bu söylemin tek bir boyutu yok, ama hukuksal olarak ‘Bitti’ aşamasına gelebilmek için maddi gerçeğin tüm yönleri ile açığa çıkarılması gerekiyor. Ancak mevcut dosya durumu bu aşamada değil.

Şunu hatırlatmak gerekiyor ki, yargılama boyunca toplamda beş kez heyet ve savcı değişikliği oldu. Son olarak Hakim Akın Gürlek’in başkanı olduğu heyet yargılamayı yürütüyor. Savcı Muhammed İkbal Anar yargılamanın beşinci savcısı.

Hukuksal olarak bu süreç, bir yerde tıkanacak mı yoksa devam mı edecek, hızla mı ilerleyecek yoksa yukarıda anlattığımız süreçlerde görüldüğü üzere yavaş mı ilerleyecek bunu yaşayarak göreceğiz. Ama bu dava Türkiye’de şu ana kadar siyasi cinayet dosyalarında en çok kamu görevlisinin yargılandığı bir dava olarak hafızalara kazınacak.

ÖNCEKİ HABER

HRW'den İstanbul Sözleşmesi ve HDP kapatma davası eleştirisi

SONRAKİ HABER

Pandeminin birinci yılında hapishaneler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa