25 Mart 2021 05:08

Ata Abi

Ata Soyer, yaşamını halk sağlığı mücadelesine adayan; sağlık politikaları, hekim ve sağlık çalışanlarının hakları ve örgütlülükleri üzerine çalışmalar yapan toplumcu bir hekimdi.

Fotoğraf: Halis Ulaş'ın kişisel arşivinden

Halis Ulaş
Halis Ulaş

“Ateş düştüğü yeri yakar; ateşin düştüğü yerdeyiz.” 
                                                                  Yavuz Önen

19 Mart 2021 tarihi Ata Soyer’in ölüm yıldönümüydü. Ata Soyer, yaşamını halk sağlığı mücadelesine adayan; sağlık politikaları, sağlığın sosyal belirleyicileri, hekim ve sağlık çalışanlarının hakları ve örgütlülükleri üzerine çalışmalar yapan toplumcu bir hekimdi. Kısacık ömrüne sağlık politikaları, insan hakları, sendikalaşma ve sağlık emek gücü gibi konularda otuza yakın kitap sığdırmış bir yazardı. Kitaplarının yanı sıra aralarında Evrensel Gazetesi’nin de yer aldığı birçok gazetede ve dergide yazıları yayınlanmış bir köşe yazarıydı.

Henüz tıp fakültesi öğrencisi iken Tıp Der, Köylü Der, Ankara Tabip Odası gibi kurumlarda çalışmaya başlamış ve yaşamının son gününe kadar hekim meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası başta olmak üzere, sol ve sosyalist çevrelerde emekçilik yapmış bir örgütçüydü. İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Hekimler Derneğinde çalışmalar yürütmüş bir insan hakları savunucusuydu. Ama en çok da yaştan azade bir şekilde, hepimizin Ata Abisiydi.

Aramızdan ayrılalı sekiz yıl olmuş. Sanki daha demincek “İyi günler” diyerek “Karşı masadan” kalkmış gibi. Bu hafta Ata Abi ile öldüğü güne kadar Dokuz Eylül Üniversitesinin karşısında yer alan Bizim Ev Lokantasında öğle aralarımızı paylaştığımız “Karşı masanın” öyküsünü paylaşmak istedim.

Aşağıdaki satırlar 30.03.2013 tarihli Evrensel Gazetesi’nde “Karşı Masa” başlığı ve “Dokuz Eylül Hastanesi Karşı Masa Ekibi” imzası ile yayınlanmıştı.    

“Ata Ağabey yıllardır neredeyse her öğlen saat 12 civarında Dokuz Eylül Hastanesinin karşısında bulunan Bizim Ev Lokantasında öğle yemeğini yemek için karşı masaya gelir ve "İyi günler" dileyerek masadaki yerine otururdu.

İşte bizler Ata Ağabey'i bu masa sayesinde yazdıklarının ötesinde tanıma şansı bulduk. Örneğin Ata Ağabey'in futbol bilgisine bu masada gözlerimiz fal taşı gibi açılarak şahit olduk. Bizler 1978 Dünya Kupası finalinin hangi takımlar arasında oynandığını düşünürken birden Ata Ağabey'in hiç duraksamadan o Dünya Kupasında Arjantin Milli Takımının ilk 11'ini saydığına şahit olduk.

Futbol bilgisinin yanı sıra Ata Ağabey'in çok iyi bir seçim tahmincisi olduğunu bizzat yaşayarak öğrendik. Ne zaman bir seçim sürecine girilse masada bulunanlar Ata Ağabey'in yönlendirmesi ile hemen iddiaya tutuşurdu. Siyasi partilerin genel seçimden alacağı oy oranları ya da yerel seçimlerdeki oy dağılımları ya da kimin rektör olacağı ve rektör adaylarının alacağı oy sayıları hemen bir kâğıda yazılır ve saklanırdı. Tahminler seçimlerin ertesi günü sonuçlarla karşılaştırılır ve kazanan, bu kişi genellikle Ata Ağabey olurdu, o öğle yemeğini bedava yerdi.

Bilirdik Ata Ağabey karış karış Türkiye'yi dolaşmıştı. Çok insan tanımıştı, çok ilişki kurmuştu, çok gözlemlemişti ve deneyimlerini ürettikleri ile harmanlamıştı. Ancak bu özelliğinin karşı masadaki bizler için bir anlamı daha vardı. Asistanlıklarını tamamlayarak mecburi hizmete gidecek arkadaşlarımız için şehir tercihi konusunda danışmanlık hizmeti. Hangi şehrin ne gibi özellikleri var, o şehirde nerede ne yenilir, nerede rakı içilir ve belki de en önemlisi kimlerle içilir ve bu kişilerin Ata Ağabey referanslı iletişim numaraları birçok arkadaşımız için gittikleri şehirde can kurtarıcı olmuştur.

Bilen bilir; Ata Ağabey'in en kıymet verdiği varlığı kitaplığıdır. Kıymetli olduğu kadar zengin de bir kitaplıktır. Ata Ağabey'i tanıyan birçok kişinin fantezisinin o kitaplıktan kitap çalmak olduğu bilinir. Oysa karşı masanın sakinleri hiç böyle bir fantezi kurmamışlardır. Çünkü Ata Ağabey önemli günlerde karşı masadakilere o kitaplıktan kendi elleri ile çıkardığı ve her birine ayrı ayrı cümleler yazdığı kitapları yeni sahiplerine hediye ederdi. Sadece bununla da kalmazdı, örneğin baskısı tükenmiş bir kitap mı arıyorsunuz, ya da yazarını bile kimsenin tanımadığı bir kitabımı arıyorsunuz, o kitaplık hemen karşı masanın hizmetine açılır, ertesi gün aranan kitap gelir orijinali iade edilme kaydıyla bir kopyası alınırdı. İşte Memduh Eren'in "Üçüncü Dünya Devrimi" o kitaplardan biriydi.

Eğer karşı masada yeniyseniz her öğlen olduğu gibi günlük olaylar tartışılırken birden Avusturya İşçi Marşı ile irkilebilirdiniz. Marşın nereden geldiğini çaktırmadan anlamaya çalışırken Ata Ağabey telefonunu çıkararak cevaplardı. Telefon zili olarak kullanılan o marş hiç değişmedi. Görüntüsünden çok daha büyük işlevi olan o telefon zaman zaman karşı masanın hüznüne, isyanına, neşesine de eşlik ederdi. Kimi zaman hüznümüze okkalı bir arabesk parça ile ortak olur, kimi zaman da Hacı Taşan'la 'Bugün Ayın Işığı' eşliğinde dalar giderdik.

İşte telefondan arada yükselen bu ezgiler aslında bir ikna çalışmasının da fon müziğini oluştururdu. Her ne kadar alkol alması yasak olsa da Ata Ağabey rakı içmeyi çok severdi. Bu ezgilerin kolaylaştırıcılığında Ata Ağabey karşı masayı iş çıkışında bir tek sek rakı içmeye ikna etmeye çalışırdı. Karşı masa, her ne kadar bu konuda net tavır sergilemeye çalışsa da arada bir ikna olarak, Ata Ağabey'in bir tek rakısına meyhanede de eşlik etmiştir. Ata Ağabey'in en sevdiği yemekler Adana, Mersin, Antep ve Hatay mutfaklarından olsa da meyhanede tek sek rakısına İzmir'in zeytinyağlı otlarını meze yapmak zorunda kalırdı.

Yaklaşık bir, bir buçuk saat süren öğle tatilinin sonlarına doğru Ata Ağabey beğendiği yemeklerden seçtiği akşam yemeğini paket yaptırarak yanına alır ve “İyi günler” dileyerek masadan ayrılırdı. İşte biz Ata Ağabey'i bu karşı masa sohbetlerinde tanıdık. Bazen diyalizden çıkmışlığın getirdiği beden yorgunluğuyla, bazen muzır gülüşü ile, bazen ateşli tartışmaları ile, bazen kızgınlığı ve inatçılığı ile tanıdık. Ama en çok da ağabeyliği ile, insanlığı ile tanıdık.

Evet, Ata Ağabey inatçıydı da. Başkalarının sağlığı konusunda onlarca kitap, yüzlerce makale yazmış olan bir halk sağlıkçı olmasına karşın kendi sağlığı konusunda özen göstermeme konusunda çok inatçıydı. İnsülin enjeksiyonunu kıyafetlerinin üzerinden göbeğine yaptığına da karşı masa da şahit olduk, diyalizin yaşamı için ne önemli olduğunu hepimizden iyi bilmesine karşın diyaliz programını aksatmasına da… 

Ama karşı masa olarak bunlara engel olmaya gücümüz yetmedi ve Ata Ağabey gitti. Bu kez iyi gün dilekleri ile karşı masadan kalkarak gitmedi; yaşamımızda gidişi ile büyük bir boşluk bırakarak gitti…

Evet Ata Ağabey, yokluğun kesik bir kolun boşluğu gibi her zaman karşı masada aramızda duracak ve o boşluk durdukça da hep aramızda olacaksın…”

Umarım yattığın yer incitmiyordur Ata Abi… Özlemle…

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI