AKP 7. Kongre | Olağan değil sıradan bir kongre
Siyaset Bilimci Dr. Reyhan Ünal Çınar yazdı | Güven ve istikrar, iktidar tarafından tesis edilmesi gereken değil; imanı olanın sahip olacağı bir ruh haline indirgendi.
Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA
Siyaset Bilimci Dr. Reyhan Ünal Çınar
AKP 19 sene önce, yaşanan ekonomik krizin ardından kalkınma, siyasi krizlerin ardındansa adalet vaat etmiş, “her şey Türkiye için” mottosuyla yola çıkmıştı. 2011 yılına kadarki süreçte Kemalizm karşısında iktidarını paylaşmak zorunda kalan partinin amacı değilse de, sloganları “Türkiye’nin partisi, Türkiye’nin lideri” ve “Biz birlikte Türkiyeyiz” şeklinde ifade ediliyordu. Bu sloganlar, zamanın ruhunu, değerlerini paylaşmadığı düşünülen parti olarak AKP’nin geniş katılımlı bir birlik çağrısı halinde mevcut Türkiye’ye dahil olma niyetini ortaya koymak içindi. Akabinde anayasada başardığı önemli değişikliklerle gücünü konsolide etmeyi başaran Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığıylaysa yine hep birlikte ama bu kez yeni bir Türkiye vurgusuna tanık olduk. Bu yeni Türkiye’nin nasıl olacağına ilişkin emareler otoriterleşme eğiliminin artmasıyla daha da belirginleşti ve AKP’yle toplumsal kesimler arasında yaşanan gerginliklerle geçen bu süreç, “kutlu yürüyüşe devam” olarak ifade edildi. Partinin iktidara geldiğinde vaat ettikleriyle, icraatları arasındaki tutarsızlık ve yola çıktıklarıyla yaşadığı ayrılıklar karşısında, kutlu yürüyüş AKP’nin ilk günkü aşkla devam ettirdiği bir süreklilik halini vurgulamakta kullanıldı. 2016’daki darbe girişiminin sonrasında getirilen esnek olağanüstü hal dönemiyle ironik bir biçimde “demokrasi, değişim reform” mottosu ortaya atıldı.
GÜVEN VE İSTİKRAR
AKP, iktidara geldiğinde Türkiye’nin, toplumsal kesimlerin nabzını doğru tutmuş, önceki iktidarların neyin eksik yaptığını kavrayarak, “adalet ve kalkınma” vaat etmişti. Bugünkü kongreninse iki sloganı vardı: Birincisi, “Güven ve İstikrar”; ikincisiyse, “İnandığın Yolda Yürü”. Güven ve istikrar mottosuna baktığımızda bugün Türkiye’de var olan güven ve istikrar açığını imlediği doğru. Elbette her ne kadar parti tarafından inkâr edilse de, bu ve daha pek çok eksiğin müsebbibi bu kez 19 yıllık AKP iktidarı. Erdoğan da bunun farkında. Nitekim konuşmasına, kongrelerin iktidarları için bir muhasebe imkânı olduğunu söyleyerek başlayan Erdoğan, iktidarlarına dönük hiçbir özeleştiri yapmayıp, yalnızca icraatlarını anlattı. Örneğin ekonomik, sosyal, hukuksal ve siyasal anlamda adalete güvenin zayıfladığı bir dönemde adaletten bir olgu olarak değil, daha çok inşa ettirdiği saraylar olarak bahsetti. Benzer bir biçimde yaşamları tehlike altında olan kadınların bir cumhurbaşkanı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla içine düştükleri yaşam güvencesine yönelik tartışmaları vicdana değil de; yasaları kastederek kağıda bakıyorlar diyerek savuşturuverdi. İstikrar konusunda da tavrını değiştirmedi. Dövizde yaşanan istikrarsızlığın Türkiye ekonomisin gerçeği olmadığını, son birkaç güne özgü bir dalgalanma olduğunu söyleyerek, yabancı yatırımcılara güven çağrısında bulundu. Öte yandan mevcut birikimini evinde tuttuğunu söyleyerek bir anlamda istikrar konusunda onların da kaygılı olduklarını itiraf ettiği millet(in)den de döviz ve altınlarını bozdurmalarını istedi. Erdoğan, “pas silinsin, tereddütler gitsin” dediği konuşmasında, iman varsa imkân vardır” diyerek iktidarını savunmaya devam etti. Ve yarından (iktidardan) ümidini kesmenin küfre denk olduğunu ekledi. Böylece güven ve istikrar, iktidar tarafından tesis edilmesi gereken değil; imanı olanın sahip olacağı bir ruh haline indirgendi.
İkinci slogansa dediğim gibi “İnandığın Yolda Yürü”ydü. Geçmişi unutmamayı bir ahde vefa örneği olarak gören Erdoğan bugünkü konuşmasında 1071 Malazgirt’le Alpaslan’ı, 1302’le Osman Gazi’yi, 1453’le Fatih’i kahraman olarak ifade etti. Bunun yanı sıra İstikbal Harbi’nin başkomutanı olarak M. Kemal’i değil, doğrudan milleti kahraman ilan eden Erdoğan konuşmasının devamında her fırsatta andığı Menderes ve Özal’ın yanında, milliyetçi Türkeş’i ve İslamcı Erbakan’ı selamlamayı da unutmadı. Bugün AKP parti değil, İslamcılık ve milliyetçilik olarak özetlenebilecek iki cephesi olan Cumhur ittifakının bir ortağı. Bu iki cepheyse, gerek MHP-AKP arasındaki gerekse AKP’nin içindeki hizipleşmelerde bir sentez değil, ayrışma noktası. Buna karşın, 19 yılı anlatmak için hazırlanan tanıtım videosunda sadece Erdoğan’ı gördüğümüz kongrede yol arkadaşlarından kimseyi anmayan Erdoğan, bu ara moda olduğu üzere şükranlarını yalnızca Bahçeli’ye sundu. Artık Erdoğan’ın yanında “beraber yürüdük biz bu yollarda” dediği yol arkadaşları yok. MHP’yle içinde bulunduğu muğlak ittifak dengesinde “inandığın yolda yürü” dedikleri var. İslamcılıkla milliyetçilik, AKP’yle MHP gibi inanılanlar, yollar farklı da olsa, bir şekilde (bizimle) yürü deniyor.
Bir manifesto niteliğinde olacağı söylenen konuşmasının devamındaysa Erdoğan, gündem olarak ifade ettiği bir dizi başlık sıraladı. Ne var ki bir manifestonun aksine, bu başlıklara yönelik nasıl bir yol izleneceğine dair hiçbir ipucu ortaya koyulmadı. Nitekim el yordamı bir siyaset anlayışı yürüten AKP’nin başlıklar konusunda kendisinin de ne yapacağını bilmediğini/kestiremediğini görmek çok da şaşırtıcı olmadı. Buna karşın Erdoğan’ın da üzerinde daha fazla durduğu iki nokta dikkate değerdi. Bunlardan bir tanesi “sivil” anayasa tartışmaları, diğeriyse aile-eğitim-kültür olarak formüle edilen “milli uyanış ve yükseliş” arzusu.
BİR CAN SİMİDİ OLARAK ANAYASA
Anayasa tartışmalarında Erdoğan, şu ya da bu dengenin değil, milletin isteklerini baz alacaklarını söyledi. Kendileriyle birlikte diğer partilerin de bu konuda hazırlıkları olduğundan haberdar olduklarını söyleyerek, hazırlıkların tamamlanmasıyla anayasa taslağının milletin önünde tartışılacağını ifade etti. Yeni anayasa için 2011 yılında gerçekleştirilen anayasa/yasa değişikliklerinin de tecrübesiyle ülkenin darbe anayasasından sivil bir anayasaya geçmeye muvaffak olacağına inancını ifade eden Erdoğan tarih olarak, 2022’in ilk çeyreğini işaret etti. Seçimler yaklaşırken, kendisinin de altını çizdiği üzere hafızamı biraz yokladığımda bu yaklaşımı bana Türkiye’de her zaman karşılık bulmuş anayasa tartışmalarının ötesinde 1980’i hatırlattı. Zira Erdoğan’ın en önemli kozu kutuplaştırma siyaseti. Dolayısıyla bana göre başka partilerin de hazırlığını içerecek biçimde anayasa üzerinde bir uzlaşma aramaktan farklı bir anlamı olmalı anayasa hazırlığının. Hatırlayalım, şu an şikâyet ettiğimiz darbe anayasası seçimlerle eş zamanlı olarak referanduma götürülmüş, bu sayede Evren’in cumhurbaşkanlığını kolaylaştırıcı bir unsur olarak kullanılmıştı. Buradan hareketle Erdoğan da Türkiye siyasetinde önemli bir talep olagelmiş anayasa değişikliğini, kazanması kritik olan 2023 seçimleriyle bir arada oylamaya sunarak, ortaklarının kendisini zora koşan talepleri karşısında anayasayı yeni bir can simidi olarak mı görüyor? Bu üzerine düşünülmesi gereken bir konu.
Erdoğan, aile-eğitim-kültür alanlarını milli uyanış olarak formüle ettiği konuşmasının devamındaysa sosyal medya vb. gelişmelerle ailenin değil, bireyin öne çıkmasını bir problem olarak ortaya koydu. Erdoğan’a göre aile değerleri çökmüş Batı’yı taklit etmek isteyenler yüzünden Türkiye’de de aile değerleri yitirilmek üzere. Oysa bu ülkede 19 yıldır AKP iktidarda. Buna rağmen kültürel iktidarını inşa edememiş bir parti. Nitekim daha önceleri yeni bir Türkiye’yi inşa edeceklerini söyleyerek, bu yoldaki liderliğini her fırsatta vurgulayan Erdoğan, savrulduğu bu son dönemde “hep birlikte Türkiye olacağız” demekle yetiniyor. Yani niyet bakiyse de, niyeti gerçekleştirecek kapasite de ortada.
Peki, tüm bunların sonucunda kongreden geriye ne kaldı? En somut gelişme şu an İslamcı gelenekten gelen Numan Kurtulmuş’un yürüttüğü genel başkan vekilliği sayısının ikiye, MKYK üye sayısınınsa 50’den 75+35’e çıkarılması oldu. Bu değişiklik, siyasette her şeyi liderin yaptığını, bu yeni kadrolarınsa siyaset yapabilecek isimler olduğu söylenerek rasyonalize edildi. Sanırım son cümleden hareketle bu artışın iki şeye hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Birincisi bu sayı artışıyla, partide doğan makam mevki “ihtiyacı” bir nebze olsun karşılanıyor. İkincisiyse alınabilecek yanlış kararlarda lidere zeval getirmemek için hedef tahtasına oturtulacaklar çeşitleniyor. Sonuçta AKP kongresine bir before/after yaparak bitireyim. Nefeslerin tutulduğu kongreden ne bir manifesto, ne ifade edildiği gibi tüzükte bir tadilat, ne de kendisiyle yüzleşen bir parti çıktı. Covid de karda ölmediğine göre, kongreden geriye bol bol covid vakası kalacak gibi.