Cumartesi Anneleri'nin yargılandığı dava 12 Temmuz'a ertelendi
Cumartesi Anneleri ve aralarında kayıp yakınlarının da olduğu 46 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması İstanbul Adalet Sarayında görüldü. Dava 12 Temmuz'a ertelendi.
Eylem NAZLIER
İstanbul
Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemine yönelik polis müdahalesinde işkence gören ve aralarında kayıp yakınlarının da olduğu 46 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesinde görüldü. Dava 12 Temmuz'a ertelendi.
Cumartesi Anneleri'nin 700'üncü eyleminde gözaltına alınan 46 kişiye, "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" suçundan 6 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Davanın ilk duruşması bugün ise bugün Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’nde görüldü.
Duruşmaya Cumartesi Anneleri, CHP Milletvekilleri Gülizar Biçer Karaca, Gamze Akkuş İlgezdi, Turan Aydoğan, Ali Şeker, HDP Milletvekilleri Oya Ersoy, Züleyha Gülüm, Dilşat Canbaz Kaya, Musa Piroğlu, Ali Kenanoğlu, Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve Eren Keskin gibi pek çok isim katıldı.
21. Asliye Ceza Mahkemesi’nin salonu küçük olduğu gerekçesiyle duruşma daha geniş olan 33. Ağır Ceza Mahkemesi'ne alındı. 46 kişinin yargılandığı davada çok sayıda avukat hazır bulundu.
"KANUNA AYKIRI TOPLANTI KAVRAMI KANUNUN KENDİSİNE AYKIRI"
Kimlik tespitin ardından Avukat Öztürk Türkdoğan, ortada bir suç olmadığını belirterek tahliye talebinde bulundu. Türkdoğan, “Toplantıların en az 24 saat önceden yasaklanması ve bunun 24 saat önceden tebliğ edilmesi gerekmektedir. Somut olaya baktığımızda yasaklama kararı ve tebliğin geleneksel olarak yapılan toplantıdan önce yapılmadığı görülecektir. Dolayısıyla kanuna aykırı toplantı kavramının kullanılması kanunun kendisine bile bizatihi aykırıdır. Toplantının zor kullanılarak engellenmesi ve çok sayıda kişinin gözaltına alınması kanuna aykırıdır. Toplantıya katılanlar kanuna aykırı ve suç oluşturabilecek herhangi bir eylemde bulunmamış ve söz söylememişlerdir. Ortada bir suç olmadığından derhal beraat kararı verilebileceği kanaatindeyim. Adalet arama eyleminin yasaklanması ve kayıp yakınlarına dava açılması adalet duygusunu zedelemiş, vicdanları yaralamıştır” diye konuştu. İddianamenin okunmasının ardından yargılanan kayıp yakınları ve hak savunucuları beyanda bulundu.
"SİZİN GÖREVİNİZ BİZİ YARGILAMAK DEĞİL, BİZİM HAKKIMIZI KORUMANIZDIR"
Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak, "Boynumda gördüğünüz fotoğraf benim abim Hasan Ocak. Gözaltında kaybedildi. İşkenceden çıkarken gören tanıklar vardı ama yaptığımız başvurular sonuçsuz kaldı. Bundan 26 yıl önce kapı kapı dolaşıp abime ne olduğunu öğrenmeye çalıştık. Yaptığımız bütün başvurular sonuçsuz kaldı. 58 gün sonra ağabeyimin cansız bedenine adli tıptaki bir ceset fotoğrafıyla ulaştık. O fotoğraf gözlerimden hiç silinmiyor. 26 yıldır adalet istiyoruz. Ne kadar başvuru yaptıysak sonuç çıkmadı. AİHM'e giderken istediğimiz devletin mahkum edilmesi değil, adaletti” dedi. Her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldikleri kişilerle aile olduklarını söyleyen Ocak, “Ağabeyim için gitmiştim ama daha büyük bir aile olduk. Orada biz acılarımızı birlikte yaşadık. Berfo annenin tabutunu orada uğurladık. Bu ailelerin tek istediği bir mezar. Sadece bir mezar istemek nasıl suç olarak görülebilir? Aklım, mantığım almıyor. Adalet mülkün temeli de Cumartesi Anneleri'ne niye gelmiyor bu adalet? 699. hafta boyunca her cumartesi Galatasaray Meydan’ına gittim orada hiçbir şekilde yasalara aykırı bir şey yapılmadı. 700. haftada sabah saat 10'da oradaydım annemle birlikte. Bize eylemin yasaklandığına dair bir bildirim ulaşmadı. Hatta polisler o gün yanımıza gelip 'Kolay gelsin, hazırlık mı yapıyorsunuz?' diye sordu. Her hafta eylem yaptığımız Galatasaray Meydanı'nı niye bize kapattılar? 84 yaşındaki annem yanımdaydı. Ben annemi koruyamadım. Baston ile yürüyen annemin darp edildiğini gördüm. Ağır işiten Ali abimin yere düşen kulaklığını aradığını gördüm. Herkes bize adaleti borçlu. Sizin göreviniz bizi yargılamak değil, bizim hakkımızı korumanızdır” dedi.
"BU HUKUKSUZ İDDİANAMEYİ REDDEDİYORUZ"
“Biz 26 yıldır adalet talebiyle Galatasaray Meydanında buluşuyoruz” diyerek sözlerine başlayan gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın kardeşi Ali Ocak sözlerine şöyle devam etti: “Biz 26 yıldır bu tür suçların açığa çıkarılıp sorumluların cezalandırılması için Galatasaray Meydanı'nda buluşuyorduk. Ancak adalet bir türlü sağlanmadı. Gözaltında kaybettiklerimizin sorumlularının bulunmasını istemek suç mu? Şimdiye kadar bizi duyan olmadı. Biz faillerin yargılanmasını istiyoruz. Etkin soruşturma yürütülmesini istemek nasıl engellenebilir? Bu hukuksuz iddianameyi reddediyoruz"
"KAYIPLARIMIZIN AKIBETİNİ SORMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in kardeşi Faruk Eren, “Ağabeyim 1980 darbesinden sonra gözaltına alındı. Gözaltına alındığına dair tanıkları vardı ama devlet tarafından gözaltına alındığı hep inkâr etti. O tarihten beri annem ve babam inanılmaz bir mücadeleye girdi. Hep oğullarını beklediler ama gelmedi. O tarihten bu yana ağabeyim gözaltında. Ne ölüsünü ne dirisini görebildik. Annem abimin elbiseleri yarın gelecek gibi tuttu. Bu devlet böyle bir devlet. Galatasaray Meydanı şimdi utanç Meydanı'dır. Biz bir daha kimse kaybedilmesin, barış ve demokrasi olsun diye oturduk orada. Hala da bunu talep ediyoruz. Bedeli ne olursa olsun adalet talep etmeye, kayıplarımızın akıbetini sormaya devam edeceğiz" dedi.
"ASIL ŞİDDETE UĞRAYAN BİZDİK"
Hasan Ocak’ın yeğeni Adil Can Ocak ise şunları söyledi: “Ben o meydanda büyüdüm. Ben bir kayıp yakını olarak gözaltında kaybedilen her kaybın açığa çıkmasını istiyorum. 26 yıldır o meydanda yapılanın suç olduğunu görmedim. Ta ki 700. hafta kadar. Hala da bunun suç olduğunu düşünmüyorum. Zaten o gün herhangi bir uyarı yapıldığını duymadım. Asıl şiddete uğrayan biz olduk.”
YARGILANAN HAK SAVUNUCULARI: POLİSLERİN YARGILANMASI GEREKİRKEN BİZ YARGILANIYORUZ
Gözaltına alınan hak savunucularından Cüneyt Yılmaz, “Ben kayıp yakını değilim, hak savunucusuyum. 26 yıldır bu meydanda mücadele verenlere destek veren biriyim. Bunun suç olduğunu düşünmüyorum. Yakınlarının kemiklerini arayan insanların yanında olmak suç değildir” dedi. Ali Yiğit Karaca, eylemin yasaklandığını duymadığını dile getirerek, “Anayasal hakkımı kullandım. İnsanlar yakınlarının kemiklerini ararken benim kayıtsız kalmam imkânsızdı” diye konuştu. Rober Koptaş, “Biz ters kelepçeyle, darbedilerek gözaltına alındık. Bu tutumun yargılanması gerekiyor. Toplanmak, gösteri yapmak bir vatandaşlık hakkı. Bunun suç olmadığını düşünüyorum. Otobüste kaba dayağa, hakarete maruz kaldık. Asıl yargılanması gereken bu muameledir” dedi. Deniz Koç: “Cumartesi annelerinin tek derdi yakınlarının akıbetini sormak. Cumartesi Anneleri' nde siyaset yapılmaz, slogan atılmaz. Benim beklediğim polislerin yargılanmasıyken kendimizi burada bulduk. Gözaltına alındıktan sonra insani olmayan bir muameleye maruz kaldık” diye konuştu.
Kayıp yakınlarının beyanlarını ardından avukatlar tek tek söz alarak müvekkillerinin beraatlarını talep etti.
DAVA ERTELENDİ
Ara kararını açıklayan hakim, ifade vermeyen sanıkların dinlenmesine, iddianame tebliğ edilemeyen Ercan Süslü ve Hasan Akbaba'nın açık adreslerinin tespit edilmesi için kolluğa yazı yazılmasına, iddianame tebliğ edilemeyen Kenan Yıldızerler ve Onur Yanardağ'ın avukatlarının müvekkillerinin adreslerini bildirmelerinin istenmesine karar verdi. Bu celse duruşmaya gelip ifade vermeyen sanıklara bir sonraki duruşma için davetiye çıkarılmasına, bir sonraki duruşmanın adliyenin büyük duruşma salonlarının birinde yapılmasına karar verildi. Dava 12 Temmuz saat 10.00'a ertelendi.
DURUŞMA ÖNCESİ AÇIKLAMA YAPILDI
Duruşma öncesi adliye önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamaya CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, HDP İstanbul İl Eş başkanı Elif Bulut, çok sayıda CHP ve HDP Milletvekili, Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık, Cumartesi Anneleri, demokratik kitle örgütleri ve çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı. Açıklamada "Bu davada yargılanan bizim hakikat ve adalet arayışımızdır" pankartı açıldı.
"KAYIPLARI ARAMA DAVAMIZ YARGILANIYOR"
Açıklamada ilk sözü alan gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız aldı. Yıldız, “Galatasaray Meydanı bizim arkadaşlarımızla ve kayıplarımızla buluşma yerimiz. Bize göstermedikleri mezar yerine biz orayı mesken bilmiştik. Bugün burada biz değil kayıplarımız yargılanıyor” dedi.
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 700 hafta boyunca aynı mekanda aynı kurallara tabi olan bir eylemin engellenmesinin kabul edilemeyeceğini söyledi. Türkdoğan, “Davacı olan da, yargılayan da, adalet arayan da, faillerin hesap vermesini isteyen de, hakikatin peşinde koşan da biziz. Annelerin inancı ve direnci hepimize güç veriyor. Galatasaray Meydanı’nda süren eylemimiz failler yargılanana dek sürecek. Asıl davacı olan biziz, şikayetçi olan biziz. Kayıplarımızı, adalet arayan biziz. Siz hangi faili yakaladınız ailelere dava açıyorsunuz. Böyle bir dava hiç olmamalıydı” diye konuştu.
"HUKUKA VE VİCDANA AYKIRI BİR DAVA"
Basın metnini okuyan gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Jiyan Tosun, gözaltına alındıktan sonra bir daha geri dönemeyen, akıbetleri bir sır perdesiyle örtülüp kaybedilenlerin aileleri ve hak savunucuları olarak adliye önünde olduklarını belirterek; “Bizler bir insana yönelmiş en vahşi saldırı olan gözaltında kaybetme gerçeğini hatırlatmak, unutturmamak için 699 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda, Türkiye’nin en uzun barışçıl buluşmalarını gerçekleştirdik. O meydanda, inkâra karşı hakikatin tarihini yazdık. Galatasaray’ı bir hafıza mekânına çevirdik” dedi.
25 Ağustos 2018 tarihinde 700’üncü hafta buluşmasının ağır bir polis şiddetiyle engellediğini vurgulayan Tosun şunları söyledi; “Üzerimize gaz sıkıldı, yerlerde sürüklendik, yaralandık, gözaltına alındık. Baskı ve şiddetle gözaltına alındık. Barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğümüzü kullanmamız engellendi. Ve bizleri işkence ederek yaraladıkları için kamu görevlileri hakkında şikâyetçi olduk. Darp görüntülerini ve darp raporlarımızı sunduk. Ancak tüm başvurularımız, suç duyurularımız hakkında ‘İşleme konulmama kararı’, bu karara yaptığımız itiraza da ‘…İncelenmeksizin reddine’ denilerek yok sayıldı.”
Anayasal hakların kullanılmasını engelleyenler hakkındaki şikayetlere kulaklarını tıkayan yargının 700’üncü haftadaki gözaltıları bahane ederek, hukuka ve vicdana aykırı bir şekilde haklarında dava açtığının altını çizen Tosun; “Savcılık makamı hakkımızda düzenlediği iddianame ile iç hukuka ve evrensel hukuk değerlerine meydan okudu. Ceza yargılamasına dayanak oluşturabilecek hiçbir delil sunmayan bu iddianameyi kabul eden mahkeme, hukukun temel prensiplerini ihlal etti. Özetle hukuki dayanaktan yoksun, siyasi iklimin etkisiyle düzenlenmiş bir iddianame ve açılmış bir dava ile karşı karşıyayız” dedi.
"GALATASARAY MEYDANI’NDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ"
Adliyelerde yargılanması gerekenlerin kayıp aileleri değil, yakınlarını kaybedenler ve onları koruyanlar olduğunu vurgulayan Tosun şu ifadeleri kullandı; “Adliyeler adalet dağıtmak için vardır, adalet isteyenleri, haklarını kullanmak isteyenleri susturmak için değil. Gözaltında kaybedilen insanlarımızı aradığımız için, anayasal haklarımızı kullanarak yaşadıklarımızı kamuoyuna anlattığımız için, devletin, hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlattığımız için suçlanmayı kabul etmiyoruz. Bu yargılama vesilesiyle bir kez daha ilan ediyoruz: Biz Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyiz. Çünkü Galatasaray Meydanı çeyrek asırdır hayatımızın bir parçasıdır. Kayıplarımızı ararken o meydanda yaşlandık, çocuklarımız o meydanda büyüdü, torunlarımız o meydana doğdu. Mezarsız sevdiklerimizin mezarlarına bırakamadığımız karanfilleri götürdüğümüz yerdir o meydan, mezar yerimizdir. Galatasaray Meydanı kendi yazdığımız tarihimiz ve hafızamızdır, bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz!”