27 Mart 2021 06:33

Umudunu arayan bir gün: 27 MART

Ahmet Yapar, Türkiye tiyatrosunun yaşadığı sorunları yazdı.

Romeo ve Juliet oyunundan bir sahne

Fotoğraf: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları

Paylaş

Ahmet YAPAR*

Bugünü umutla kutlayan, geleceğe dair güzel düşünceler besleyen, somut öneriler getirmek yerine, birkaç güzel sözün üstüne, uygulamaya ve kavgaya çağıran bir yazı olarak fikirlerimi yazıyorum sadece. Hepimizin ortak kaygısı belli; geçim derdi! Bu çağ bir sonrakine “umutsuzluk” mu bırakacak? Şu an bunu söylemek için çok erken fakat yaşarken değeri görülmeyen, karşılığını bulamayan pek çok sanatçı “geçim sıkıntısı” nedeni ile işlerini bırakıyor, başka işler arıyor ya da yaşadığı depresyon neticesiyle “intihar” edip bu dünyadan sessiz sedasız göçüp gidiyor. Ölüm kimileri için bir çıkış yolu, bir kurtuluş belki, belki bir terk ediş ama gencecik çocuklarına, yetenekleri başka ülkede olsa değere binecek nice sanatçı evladına sahip çıkamayan bir ülke için cinayettir ve bu cinayet her anlamda politiktir! Bu ne kaderdir ne de işin içinden çıkılmayacak bir kısır döngü! Bu olsa olsa bile isteye yok etmektir. Aslında depresyon değil, kapitalizm öldürmektedir.

Devletin verdiği devede kulak bile olmayan desteği bir haberle açalım… CHP Mersin Milletvekili Mahir Başarır 14 Mart tarihinde bir bilgi paylaştı; hükümetin “ihalecilerine” yaptırdığı “Osmangazi Köprüsü”nden 1 saatte sadece 15 araç geçiyor. Vatandaşlara bunun günlük maliyeti 12 milyon lira. Kültür Bakanlığı ise 11 Ocak 2021 tarihli basın bülteninde 2020 / 2021 sezonunda 451 özel tiyatroya dağıttığı toplam desteği 36 milyon lira olarak açıkladı. (Bu ödenekten kendine düşen payı alan bazı tiyatroların ne denli “tiyatro yaptıkları” da tartışmaya açıktır!) Saray’ın, “Kamunun kaynaklarını sömüren beşli ihale çetesinin” ve Diyanetin bütçesinden söz etmeye gerek yok… Malumumuzdur!

ORTAK SORUNLAR İÇİNDEYİZ

Hamaset edebiyatını bir kenara bırakıp gerçekçi konuşalım, her şeye rağmen işini bir bütün olarak her yönüyle ve özenle seyirciye ulaşma derdinde olan tiyatrolar, tiyatrocular küsmeyip de ne yapsınlar? Bu destekle tiyatrolar ve sanat emekçileri hayatlarını mı idame etsinler, tiyatrolarını mı ayakta tutsunlar yoksa özgün, farklı, yeni, çağdaş yorumlarla hazırlanmış oyunlar mı yapsınlar? Şunu sormakta da fayda var; matine-suare oynayan kaç özel tiyatro kaldı? Anadolu’ya turne yapan, turneye çıktığında günlerce şehirleri, ilçeleri ve dahi köyleri, kasabaları dolaşan kaç tiyatro var? Taşrada sanat eğitimine ulaşan kaç sanatçı adayı, sanat okulu okumak isteyen kaç öğrenci var? Türkiye genelinde kaç tiyatrosever, kaç çocuk tiyatro oyunu izleyebiliyor? 19 yıllık korku ve baskı düzeninde kaç tiyatro politik oyunlar sergiliyor, kaç tiyatro kabare gösterimler hazırlıyor? Kaç defa tiyatro istişareleri / konferansları / toplantıları yapıldı? Kozmopolit şehirlerin ve Anadolu’daki salonların teknik imkanlardan bihaber, konferans salonundan, çok amaçlı salonlardan bozma halini kaç kişi çözüme kavuşturmaya çalışıyor? Kaç sahne aktif olarak gösterimlerin teknik olanaklarına cevap veriyor? Kaç salonda “tiyatro gösterimi” sağlıklı olanaklarla yapılabilir? Bu gibi sorular bize şunu söylüyor; bu ülkenin sanat politikası noktasında farklı maddi kaygılar dışında aynı ortak sorunlar içindeyiz ve birbirimize kırdırılıyoruz! Örgütlenmiş yapılar kaynak yaratmakla birlikte bu başlıklara da pencere açmazlarsa daha çok soru başlığı ve ayrışma örnekleri anlatacağız gibi… Devletin, bakanlık ve dahi yerel yönetimlerin kendi gündeminden sıyrılıp bir tiyatro yasasında ortaklaşmasını ve çıkartmasını beklemek vakit kaybından başka bir şey değil, sanatçılar kendi yasasını bir an önce kendileri yapmalı ve bunu yasal güvence altına almak ve Meclisten geçirmek için bir eylem içinde olmalı ve mücadele vermelidir. Bu yasayı politikacılar değil “sanatçılar” hazırlar! Bu yasada devede kulak bile olmayan ödeneği alınca teşekkür edip, susup köşeye çekilerek hazırlanmaz. Yakın zamanda Fransa’da başlayan, sanatçıların tiyatro işgalleri ve hak kazanımları bu duruma örnektir. Talepler çok net; sadaka değil, çalışma güvencesi!

BUGÜNLER DE GEÇECEK

Geçecek… Daha öncekiler gibi, bugünler de geçecek… İşsiz kalan, umudunu yitirmiş, hevesi kaçmış, mesleğini yapamayanları kazanarak, varlık nedenleri olan işlerini yapma cesaretini ve umudunu yeniden aşılayarak işe başlamalıyız. Gelecek kaygısından kurtarıp yeniden daha iyilerini üretmelerini teşvik etmeliyiz. Günden güne azalan huzur ve mutluluğu somut adımlar ve verilen kavganın derinliğiyle göstermeliyiz… İktidar, 19 yıllık otoriter döneminde kendi eğitim modeli, “olmayan” sanat politikası, ideolojisi yüzünden bir tane bile yazar, yönetmen, oyuncu, müzisyen, sanatçı yetiştirememiştir. İşte bu nedenle, bu ülkenin geleceği için, bu ülkenin geleceğinin seyircisini oluşturmak, geleceğinin sanatçısını yaratmak için aynı dili konuşmalıyız, maddi sorunlar ve yaşayışlar, üretimler farklı olsa da ana dilimiz aynı! Konuşmak isteseniz de istemeseniz de tarihin bu gerçeği hep karşımızda.

Bu 27 Mart umuda ve dayanışmaya gebe olsun…

*Ankara Devinim Tiyatro Kurucu Genel Sanat Yönetmeni

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Boğaziçililere destek olurken adliyede gözaltına alınanların hepsi serbest bırakıldı

SONRAKİ HABER

7 mülteci, Bulgaristan'da darbedilip Türkiye'ye gönderildiklerini anlattı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa