‘Yasalar uygulansa ben bunları yaşamazdım’
Şikayetlerine rağmen Emine, imam nikahlı olduğu M. O.’dan şiddet görmeye devam ediyor. Emine, Soylu’nun söylemiyle; “Başıma bu iş geldi ve devlet bana bu konuda duyarsız davrandı” diyen kadınlardan
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Hilal TOK
İstanbul
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şiddet gören kadınlara dair, Türkiye’de kimsenin “Benim başıma bu iş geldi ve devlet bana bu konuda duyarsız davrandı” diyemeyeceğini söyleyerek şiddete karşı devletin durduğu pozisyonu savunmuştu. Bu sözlerin ardından sosyal medyada 23 kez suç duyurusunda bulunmasına rağmen katledilen Ayşe Tuba Arslan gibi pek çok kadının devlete başvurmasına rağmen şiddete karşı çözüm bulamadığı için katledildiği hatırlatıldı. İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı Ayşe Tuba yaşıyor olacaktı; defalarca şikâyet etmesine, suç duyurusunda bulunmasına, savcılıktan valiliğe, valilikten CİMER’e kadar şiddetten kurtulmak için her yolu deneyen Emine* de şiddetten kurtulabilirdi. Ancak bugün tüm şikayetlerine rağmen Emine, imam nikahlı olduğu M. O.’dan hem ekonomik hem fiziksel şiddet görmeye devam ediyor. Emine, Soylu’nun söylemiyle; “Benim başıma bu iş geldi ve devlet bana bu konuda duyarsız davrandı” diyen kadınlardan…
Büyük bir yoksulluk içinde yaşayan ve devlete defalarca sığınan ancak şiddetten kurtulamayan Emine isyan ediyor ve artık sesi duyulsun istiyor: “Göz göre göre ölümümü bekliyorlar!”
DEFALARCA ŞİKÂYETTE BULUNDU, DEVLETE SIĞINDI AMA…
43 yaşındaki Emine engelli ve yatağa bağımlı, İç Anadolu’nun bir şehrinde yaşıyor. “Bir başıma mücadele ettim” dediği yaşamı 1 buçuk yıl önce pazarda çalışırken çadır demirlerinin üzerine yıkılmasıyla daha da beter hale geliyor: “Zaten engelli olan bacağım tümden gitti bu kazadan sonra, iyice yatağa bağımlı kaldım neredeyse. Daha önce engelli maaşımla, çalışarak biriktirdiklerimle bir oda ve tuvaletten oluşan depo almış, burada yaşamaya başlamıştım. Ancak imam nikahlı eşim M.O. ‘Senin üstüne yaparsak burayı engelli maaşını keserler benim üzerime yapalım’ diyerek kandırdı beni. Meğer amacı beni gasp etmekmiş. Onun bir kuruş hakkı yok burada. Gidecek başka yerim yok, ailem de sahip çıkmadı. Ben pazarda çalıştım senelerce engelli halimle. Hurda topladım. Çadırlar üzerime düşünce hepten yatağa bağımlı kaldım.”
Depo dediği yer sürekli lağım suyu basan, elindeki engelli maaşını imam nikahlı eşi M.O. gasp ettiği için suyunu elektriğini bile ödeyemediği bir oda. Belediyeye defalarca “en azından bu su basmasına engel olun, tamir edin” diyerek başvuruda bulunmuş ancak ne gelen var ne giden. Kendi yemeğini yapamadığı için belediyeden yiyecek yardımı alıyor ancak ona bile el koyuyor M.O. Yaşadığı ekonomik şiddetin yanında bir de fiziksel ve psikolojik şiddet de var: “Defalarca şiddet gördüm. Şikayette bulundum, sığınma evine gittim. Ama şikâyetlerimin karşılığı olmadı, sığınma evinden de merdivenleri çıkamadığım ve asansör bozuk olduğu için dönmek zorunda kaldım. Engellilere uygun değildi, Bakanlığa şikâyette bulundum asansör için hiçbir şey yapılmadı. Dönmek zorunda kaldım orada yaşayamayınca. Ailem de sahip çıkmadı. ‘Yanınıza almıyorsanız en azından hissemi verin başımı sokacak, bu adamın yanından başka bir yer bulayım kendime’ dedim, yaşadıklarımı bile bile hiçbir şey yapmadılar. Mecburen bu depoya dönmek zorunda kaldım.”
Emine, “Bu şiddetten kurtulmak için her yolu denedim. Defalarca şiddet gördüm. Kaç defa darp raporu aldım. Şantaj, tehdit, iftira, baskı, gasp… Çok şikâyet ettim karakola, yine de elini kolunu sallayarak geziyor. Bir kere ‘dava açtık’ dediler, onda da bana, ‘Depoyu üstüne yapacağım, senden çaldıklarımı, gasp ettiğim her hakkı geri vereceğim’ dedi. Şikâyetten vazgeçirtti. Vermedi. Onun dışındaki şikayetlerim için hala ‘soruşturma aşamasında’ cevabı alıyorum. Dava yok hala meydanda. Darp var, gasp var, her türlü eziyet var ama hiçbir şey yapılmıyor” diyor.
Uzaklaştırma kararı çıkarttığını buna rağmen M.O.’nun bu uzaklaştırma kararına uymadığını, bunun karşısında polise şikayet ettiğini yine de hiçbir şey yapılmadığını söyleyen Emine’nin, engelli haliyle sürekli karakola gidip uzaklaştırma kararını yeniletmesi bekleniyor.
ŞİKAYETLERİM SONUÇSUZ, ÖLÜMÜM BEKLENİYOR
Hayatta kalmak için mücadele etmenin en zor hallerini yaşıyor Emine, üstelik sessiz kalıp sinmiyor, devletin “çözüm” diye işaret ettiği her yolu da deniyor. Ancak kapıların sürekli yüzüne kapatılmasından, çaresiz bırakılmaktan büyük öfke duyuyor artık: “Aldığım engelli maaşı bin lira bile yok, onu bile kaç kere soydu, çaldı, onun için de şikâyette bulundum, şikayetimle kaldım. İçişleri Bakanlığına şikâyet ettim, gözüme baka baka ölümüm bekleniyor. Onlarca belge, şikâyet dilekçesi… Hiçbir şey yapan yok, gereğinin yapılmasını istedim, yine başvuru yaptığımla kaldım. Beni koruması gerekenleri arkasına almış M.O., bana ‘deli, aklı yok, kimsesi yok, hastanede yatması gerekiyor, her şeyi uyduruyor’ diyerek iftira atıyor. Devletin sayesinde, himayesinde bana bu iftiraları atıyor. Sağlık raporum bile elimdeyken, iftira şikayetime ‘iftira yok ortada’ diyorlar. ‘Şiddete hem katlan, hem besle’ diyorlar. Nasıl ayakta kaldım bugüne kadar bilmiyorum. Benim şerefim, onurum, hayatım yok sayılıyor. Artık bu şiddetten kurtulmak istiyorum. Tüm dünyaya sesimi duyurmak istiyorum. Koskoca dünyada beni bir başıma koydular, her yerde bir devlet görevlisi olduğu halde. Yasalar uygulansa ben bunları yaşamazdım, uygulanmıyor.”
Sadece kendi için değil, benzer şeyleri yaşayan tüm kadınlar için hikayesini anlattığını söylüyor Emine, “Bunlar böyle devlet başındalar, kimin ne olduğunu tüm dünya bilsin artık. M.O. da ‘görevini yapan yok istediğini yap’ diyor rahatlıkla. Onlar bir şey yapmadığı için M.O. böyle rahat her şeyi yapıyor.”
*Emine’nin isteği üzerine can güvenliğini koruma amaçlı ismi değiştirilmiştir.
‘BENİ KORUMAYAN BİR PARTİYE ARTIK NASIL OY VEREYİM’
Emine, AKP üyesi olduğunu ve yaşadıklarına karşı çözüm bulmak için AKP Kadın Kollarına da başvurduğunu anlatıyor, öfkesi yineleniyor: “AK Parti Kadın Kollarına defalarca başvurdum. Hiçbir desteklerini göremedim. Anlattım, gittim, bekledim… AKP’nin de üyesiyim ona rağmen bir şey yapmadılar, bir başıma koydular beni. AKP’nin buradaki merkezini aradım, ‘Beni bu evden kurtarın bir odalı yer verin. Bu adamdan beni kurtarın, giriş katlı (bacaklarımdan dolayı çıkamadığım için) bir yer ayarlayın bana kalayım, yeter’ diye. ‘Devletin sana bir odalı yer verecek gücü yok’ dediler. Yatağa bağlı bir insanı şiddete ve yoksulluğa mahkûm ettiler, ölüme terk ettiler. Her yere başvurdum, hiçbir dönüş olmadı. Beni koruyamayan bir partiye, canımı malımı gasp edenlere göz yumanlara nasıl artık oy vereyim. ‘Bu kadının başına ne gelir’ demediler bile. Baştaki baş olmayınca böyle oluyor. Polis bile ‘kanun yok’ diyor bana. ‘Ara arayabildiğin kadar’ diyorlar. AKP neden hiçbir şey yapmadı, yapmıyor cevap versin.”
‘ŞİDDET GÖREN KADINLAR KORUNSUN, SUÇLULAR CEZALANDIRILSIN’
Daha önce İstanbul Sözleşmesi’ni duyup duymadığını, Sözleşme’den çekilme kararına dair fikrini sorduğumda Emine’ye, “İstanbul Sözleşmesini biliyorum. Uygulanmıyor ve böyle ölümümüz bekleniyor. Her bir insanı, bırak insanı karıncanın bile korunması gerekiyor. Tüm dünyada herkesin, hele hele mağdur olan kadınların ivedi şekilde korunması ve suçlulara cezaların verilmesi gerekiyor. Kimsenin hakkı gasp edilmesin. Ben hala şiddet görüyorum. Engelli maaşımı gasp ediyor. Faturalarımı ödeyemedim, suyumu, elektriğimi kestiler. Ya açlıktan öleceğim ya bu adam beni öldürecek. Elini kollunu sallayarak her türlü rezilliği yapmaya hakkı varmış gibi…” diye yanıt veriyor.
“Tüm dünya kadınlarının kurtuluşu için vesile olsun benim anlattıklarım” diye ekliyor Emine, “Böyle yönetim olmaz. Göz göre göre ölümümüz bekleniyor” diyerek öfkesini tazeliyor.