Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
30 Mart 2021 01:19
/
Güncelleme: 31 Mart 2021 09:37

Av. Ahmet Ergin: Yargı artık cezasızlık pratiğine son vermeli

Hasret Gültekin KOZAN
Kocaeli

Sakarya’nın Hendek ilçesinde, 7 işçinin hayatını kaybettiği, 128 kişinin yaralandığı Büyük Coşkunlar havai fişek fabrikası patlamasına ilişkin açılan davanın ikinci duruşması 15 Mart’ta başladı, 5 gün boyunca sürdü. Sakarya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın ikinci duruşmasında açıklanan ara kararla İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanı Aslı Bozkurt tahliye edildi, diğer 4 sanığın ise tutukluluğuna devam kararı verildi. Üçüncü duruşma ise 10 Haziran’da görülecek. Davayı da takip eden Demokrasi İçin Hukukçular Üyesi Avukat Ahmet Ergin, Soma ve Torunlar davalarını hatırlatarak, “Yargı artık cezasızlık pratiğine son vermeli” dedi.

Sakarya Hendek’teki Büyük Coşkunlar havai fişek fabrikasında yaşanan patlamanın ikinci duruşması geçtiğimiz hafta 5 gün boyunca sürdü. Siz de davayı takip etmeye çalıştınız. Mahkemede neler yaşandı, gözlemleriniz neler, paylaşır mısınız?
Duruşmaları müştekiler açısından değerlendirirsek, şimdilik çok kötü geçmedi ama elbette bundan sonra neler yaşanacağı, bugüne kadar neler yaşandığından daha önemli. Duruşmalara katılan işçiler, hayatını kaybedenlerin yakınları orada anlattıklarıyla aslında adına ‘kaza’ denilen cinayetin oluşumunun temel felsefesini de kendi basit anlatımlarıyla ortaya koydular. Mesul müdür olarak görevlendirilen iki sanık da önemli açıklamalarda, itiraflarda bulundu. Ve orada biz şunu gördük, bunu mahkeme heyeti de gördü; burada bir kaza yaşanmamış. Bilinçli taksirden açılan bir dava söz konusu ama olası kast söz konusu, bu ortaya çıktı. Bu yargılamada olası kast ile cezalandırma uygulanmalı. Bence bu tablo heyetin de kafasında oturdu. Ama böyle olup olmaması için toplam olarak davaya sahip çıkma ve kamuoyunun ilgisi gerekiyor, bu burada kalmamalı. Asıl Ali Rıza Ergenç Coşkun’un tutuklanması kabul edilmedi, buna ilişkin itirazlar yapılıyor. Sadece bu da değil, bir de denetleme görevi var, kamu görevlileri var. Bu kaza denilen cinayet, herkesin gözü önünde işlendi. Duruşmalar sırasında ortaya çıktı ki, denetleme görevini yapanlar usulen yapmışlar, denetleme yapmış gözükmüşler. Burası özel denetime tabii bir yer. Bu denetim meselesinde Valilikten bakanlıklara kadar uzanan bir silsile var, bununla da ilgili bir çalışma yürüteceğiz.

"SORUNLAR DENETLEME SÜRECİNDE BAŞLIYOR"

Cezasızlık politikası büyük resmin bir kısmı sadece. Türkiye’de mevzuatın yeterince uygulanmadığı açık, zaman zaman ben de diyorum ama mevzuatın da yeterliliği de tartışılır. Bir kere denetim süreci çok yanlış kurulmuş durumda. Ücretlendirmesini patronun yaptığı bir iş güvenliği sistemi var. İş güvenliği uzmanlarını tenzih ederek söylüyorum, sistemin kendisi sakat. Böyle bir denetleme sürecinde başlıyor sorunlar. Aslında işçi sınıfının örgütlü olmaması çalışma koşullarının da belirleyeni. İnsan yerine konulmayan, söz hakkı olmayan, denetleme süreçlerinde görev almayan çalışanların bulunduğu bir ülkede iş güvenliğinde çok ileri sonuçlar alınacağını düşünmüyorum.

Hendek davasında patronların, “Sayın Cumhurbaşkanım aradı, Sayın Süleyman Soylu geldi ona da anlattım” gibi sözleri vardı ve bunu 5 gün boyunca tekrarladılar. Bunu nasıl değerlendirmek lazım?
Sanık Yaşar Coşkun, aynı zamanda MÜSİAD’ın Sakarya Şube Başkanı. Buna dayanarak Cumhurbaşkanının aradığını iddia etti. Cumhurbaşkanı MÜSİAD başkanını aramak zorunda değil. Yaşar Coşkun’un bunları dile getirmesinin sebebi heyet üzerinde baskı oluşturmaya çalışmak. Haksız sayılmaz çünkü ülkede her geçen gün daha bağımlı olan bir yargıdan bahsediyoruz. Yürütmenin yargı üzerinde doğrudan bir etkisi var. Yaşar Coşkun da bunu kullanmak için bu ifadeleri kullandı. Yürütmeye doğrudan bağlı HSK örneğin, Soma davasının görüldüğü Yargıtay 12. Ceza Dairesinin üyelerinin üçünü değiştirdi, dairenin verdiği karar değiştirildi. Cezasızlığın temelinin nereye dayandığını çok açık gösteriyor bu durum.

"SOMA’DA YAPILMAYAN BURADA YAPILMALI"

Türkiye’deki iş cinayeti davalarının seyrine bakıldığında çok sayıda cezasızlık örneği var. İlk başta saymaya kalktığımızda Soma, Ermenek, Torunlar, Davutpaşa akla gelenler ama küçük büyük çok sayıda iş cinayeti davası cezasızlık ile sonuçlanıyor. Peki neden?
Soma sayı ve sonuçları itibariyle Türkiye’nin gördüğü en büyük toplu iş cinayeti. Soma’da ne oldu? Akhisar’da Ağır Ceza Mahkemesi sanıklara bilinçli taksirle ceza verdi. Bölge mahkemelerinden de böyle geçen karar, sonra Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından isabetli bir karara çevrildi. Yargıtay olası kasttan cezalandırılmasını istedi. Bu sanıklar için yüzlerce yıllık ceza demekti ama hemen müdahale geldi. HSK hemen müdahale etti, tekrardan bilinçli taksirden cezaya dönüldü. Soma belki de milat olacaktı, yargı pratiği açısından. Başka bir kapı açılacaktı ama şimdilik açılamadı diyelim. Henüz dava kesinleşmiş değil, mücadele etmekten başka çaremiz yok. Soma’da başaramadığımızı Hendek davasında başarmamamız için bir sebep yok.

Torunlar mesela… Ben her geçtiğimizde ‘Mezarlığın yanından geçiyoruz’ derim. Lüks gökdelenler dikiliyor şimdi orada. Göz göre göre bir asansörün 32. kattan, yere çakılması sonucu 10 işçi can verdi. O dava henüz Yargıtayda, 8 yıl 4 ay ceza aldı sanıkların bir kısmı. Bu yasal mı, yasal. Ama 8 yıl 4 ayı adli para cezasına çevirdi mahkeme. Bu vahim iş yapıldı bu ülkede. Vicdan sızlatıcı bu örnek bize cezasızlığın tablosunu gösteriyor.

Mesele insanları kaybetmemek, insanca çalışacak bir ortam yaratabilmek. İnsan muamelesi görecekleri, yaralanmayacakları, ölmeyecekleri bir ortam mümkün. Bu ülke aya çıkmanın, uzaya gitmenin hesabını yapıyor, Cumhurbaşkanı bunun müjdesini verdi. Bırakalım aya çıkmayı, asansör 32. kattan düşmesin, bir patlayıcı imalat yeri ilkel koşullarda çalıştırılmasın. Bu koşulları ortadan kaldırmadan, uzaya gitseniz, aya gitseniz ne olur? Mesele iş cinayetlerinin önlenmesi.

CEZALANDIRMA ÖNLEMLERDEN BİRİDİR

Bu tür davalarda acıları dindirecek, “Adalet yerini buldu” denilecek sonuçların çıkması için ne yapmalı?
Bu vahşi üretim düzeninden, ilkel çalışma koşullarından kâr eden kişileri cezalandırırsak bu örnek olacaktır, bu önlemlerden birisidir aynı zamanda. Olası kast ise olası kasttan ceza verilmelidir. Soma patronu da Coşkunların patronu da Torunların patronu da… Tekil örnekleri burada dile getiremiyoruz ama İstanbul’da bir trafo bakımı sırasında yaşamını yitiren Sedat Yeşilköy arkadaşımızın patronu gibi... Orada da basit bir ceza verildi çünkü.

Bir diğer yanı işçilerin örgütlü olması meselesi. Var olan sendikalarda örgütlenmek, başka örgütlenme araçları geliştirmek… Bunların hepsi tartışılır şeylerdir. Örgütlenirse işçiler, güç olacak. Hendek davasında gördüğümüz tabloyu fabrikada da yaşatabilirdi işçiler, belki o zaman bu önlenebilirdi. Sadece örgütlenmek de değil tabii. Hukuki düzenlemelerin yanı sıra denetim sisteminin yeni baştan ele alınması gerekir. Bunun kamusal bir iş olması gerekir, yeterli istihdam sağlanmalı ve kamu denetleme görevini tam anlamıyla yerine getirmeli. Yerine getirmediğinde de kamusal sorumluluk gereği kamu görevlileri de cezalandırılmalı. Yargı artık cezasızlık pratiğine son vermeli, hakimler en azından vicdanlarını dinlemeliler. Kamuoyunun desteği ve gücü de önemli. Bu cinayetler basit değil, acı cinayetler. Sebebi para, insanların kanıyla yükselen büyük holdingler görüyoruz. Bu düzen son bulmalı.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Cesaret zamanı

Cesaret zamanı

Ucuz emek ve yüksek kâra dayalı çalışma düzeni sendikal yasaklarla sürüyor. Bu düzenin değişmesi için sendikal hak ve özgürlüklerin kazanılması ve bunun için mücadele hayati önemde. Fiili grevleri kazanımla sonuçlanan Birleşik Metal-İş’in Başkanı Özkan Atar, “İşçiler inisiyatifli ve cesur olmalı, bize düşen sinmek değil mücadele etmek” diyor.

Sendikalı işçi oranı: %8,4

TİS kapsamındaki işçi oranı: %4,7

İş cinayetinde ölen sendikalı oranı: %1,9

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et