Metal işçisi yazdı: Aynı evde yaşıyoruz ama çocuklarımızı göremiyoruz
“Çocuklarım uyurken ben işe gitmek için gece yarısı evden çıkıyorum, onlar uyanıkken ben uyumak zorunda kalıyorum. Aynı evde yaşadığımız halde kimi zaman birbirimizi bile göremiyoruz.”
Fotoğraf: Pixabay
Gebze’den bir metal işçisi
Ben bir metal fabrikasında vardiyalı çalışan bir metal işçisiyim. Üstelik fabrikamız ağır iş koluna giriyor. Üç vardiya, yani günün 24 saati fabrika açık. Biz işçiler 24 saat uyanık ve her an çalışmaya hazır durumdayız. Çalışma saatlerimizin her hafta değişmesi patrona göre normal bir durum. Ancak her hafta değişen bu saatlere alışmak bütün işçi arkadaşlarım ve benim için o kadar kolay değil. Uyku saatlerimizin sürekli değişmesi bizleri çok zor durumda bırakıyor. Yemek saatlerimizin sürekli değişmesi midemizi bile zorluyor. Karnımızda şişlik hissediyoruz, tuvalete gitmek bile işkence. Tüm bunlarla birlikte bir de aileme, arkadaşlarıma ayıracağım zaman sınırlı. Çünkü çocuklarım uyurken ben işe gitmek için gece yarısı evden çıkıyorum, onlar uyanıkken ben uyumak zorunda kalıyorum. Aynı evde yaşadığımız halde kimi zaman birbirimizi bile göremiyoruz. Özellikle gece vardiyasında bant hızına yetişmek için, ayakta kalabilmek için kendi kendimizle savaş veriyoruz. Ayaklarımız zonkluyor, bel ve sırt ağrılarından kurtulamıyoruz, gözlerimiz bir süre sonra iğne gibi batmaya başlıyor. Uyanık kalabilmek için çay ve kahveye yükleniyoruz. Bunun sonucunda bizleri bekleyen bağıra bağıra gelen işçi cinayetleri.
Ben bu yüzden gece vardiyalarını hiç sevmem. Her gece vardiyasında öfkelenip bu gece vardiyasını kim çıkardı diye söylenirim. Hayatımızı vardiya sistemine göre ayarlamak zorundayız. Eğer aileni, dostunu, hatta çocuklarını görebilmek için bile bunu vardiyaya göre yapmak zorundayız. Tabii bunu bile zamansız fazla mesailer olmadığı zaman yapabilirsin. Bazen ansızın seni 16 saate yazabilirler. İşler sıkışıksa, pazar günleri bile dinlenme hakkımız olmuyor. Hele ki döner vardiya sisteminde çalışıyorsan hafta sonu tatilin diye bir şey yok, hafta içi kullanıyorsun. Hiçbir sosyal yaşantın olmuyor. Çoğu zaman gece vardiyalarında günleri bile karıştırıyorum. Moralim altüst oluyor, yorgunluktan kimseyle konuşmak istemiyorum.
TÜM BUNLARI NİÇİN ÇEKİYORUZ?
Yöneticiler “Fabrika eviniz gibi olsun” diyorlar, evet fabrika evimiz çünkü bize düşen tek şey 7/24 çalışmak çalışmak. Eşim çoğu zaman yüzünü ekşitip “Biraz bana, çocuklara zaman ayırsan” diye söyleniyor. Yani bu vardiya sistemi aile yaşamımızın içine de ediyor. Hayatımızı tamamen fabrikanın çalışma saatleri belirliyor. Hastaysanız dahi çalışmak zorundasınız. Eğer iş yoğunsa bir düğüne ya da cenazeye bile gidemeyebilirsiniz. Tüm bunları ne için çekiyoruz? Zar zor geçindiğimiz bir ücret alabilmek ve işsiz kalmamak için.
Peki biz işçiler neden hâlâ kendimize bir dinlenme zamanı bile bulamıyoruz. Doğal gaz, elektrik, kira, gıda gibi temel ihtiyaçlarımız için bile daha fazla ve uzun çalışmak zorunda kalıyoruz. Fabrikada daha hızlı çalışıyoruz, yemeği daha hızlı yiyoruz, çayı makine başında içiyoruz ama daha az uyuyor, çocuğumuzun yüzünü göremiyor, hafta tatili yapamıyoruz. Yani tüm hayatımız çalar saat gibi patronların daha çok para kazanması üzerine kurulmuş gibi. Gecemiz gündüzümüz patron sınıfının emrinde. Neden? Paralarına para katsınlar diye. İşte bu yüzden vardiya sistemi biz işçiler için vahşi ve acımasız bir çalışma düzeninden başka bir şey değil. Patronlar daha çok kazansın diye icat edilmiştir. Oysa patronlar daha çok kazansın diye tükettiğimiz 7/24 kendi ömrümüz.
İşte bunun için biz tüm işçiler çalışma saatlerinin düşürülmesi, insanca çalışma koşulları ve kesintisiz 2 gün hafta sonu tatili için de mücadele etmeliyiz. Önümüzdeki 1 Mayıs da bu talebimizi yüksek sesle söyleme ve mücadele etme zamanıdır.