Fesih mücadelemize engel değil
Kadına şiddet haberlerinde kullanılan “erkek terörü” gibi ifadeler konusunda ne düşündüğü sorulduğundaysa, şiddetin bir cinsiyet değil sistem sorunu olduğu ancak sadece teşvik üzerinden konuşarak fail
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Ayça ÇALIŞKAN
ODTÜ
26 Mart Cuma günü Mühendislik Emek Gençliği tarafından düzenlenen etkinliğe EMEP Ankara İl Başkanı Şükran Doğan konuşmacı olarak katıldı. İktidarın, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin yürürlüğe koyduğu Cumhurbaşkanı Kararnamesi etkinliğin ana konusuydu. Etkinliğin ilk kısmında Şükran Doğan’ın İstanbul Sözleşmesi’ni de kapsayan toplumda kadının rolü üzerine olan konuşmasını dinledik. 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin iktidar tarafından uluslararası kamuoyuna lanse edilmesinin amacının Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ticari ve politik ilişkiyi sağlamlaştırmak olduğunu belirten konuşmacı; iktidarın Kürt sorunu üzerine yaptığı görüşmelerin de olduğu dönemde olan açılımlar tarihi ile İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe geçtiği tarihin örtüştüğünü de ekledi. Türkiye’nin dış ilişkilerinin değişmesi ve kurulmaya çalışılan tek adam rejiminin gerekliliklerini karşılamamasından ötürü bu açılım süreci kapatılmış, İstanbul Sözleşmesi ve kadınların kazanımları teker teker rafa kaldırılmaya başlandığını öğrenmiş olduk. Bir süredir İstanbul Sözleşmesi, boşanmaları artırdığı ve Türk aile yapısını bozduğu bahaneleri ile feshedilmeye çalışılmış, fakat bu girişimler kadınların baskısı ile geri püskürtülmüştü. Sözleşmenin rafa kaldırılmasını ise iktidarın kadınlara karşı bir vaadinin de kalmadığı şeklinde de yorumlayabiliriz. Genel olarak ülkede yaşanan saldırılara baktığımızda faşizmin inşa edildiğini, bu durumu ortadan kaldırmak için başta kadınlar olmak üzere genel halk kitlesi olarak birlikte ses çıkarmamız gerektiği sonucuna ulaştık.
ODTÜ Mühendislik Fakültesi’nde yürütülecek mücadelenin sadece kadın mücadelesi olmaması gerektiği altını çizmemiz ile, cinsiyet eşitliği mücadelesinin demokrasi mücadelesine ve işçi sınıfı mücadelesine de bağlı olduğu üzerinde durduk. Etkinliğin ilerleyen saatlerinde verilen örnekler ile birlikte cinsiyet eşitsizliğinin sadece kadınlar açısından sorun yaratmadığı, erkekleri de kapitalizme bağımlı kıldığını ortaya koyan konuşmacı ile beraber soru-cevap kısmında bu konuyu daha da derinleştirdik. Sosyalizmde kağıt üstünde bu eşitsizliğin olmadığını, fakat kapitalizmden gelen kültürel öğelerin bu konuda değiştirilmesi gerektiğini, ideolojik ve sosyal olarak mücadele edilmesi gerektiği üzerinde durduk.
MÜHENDİSLİK ÖĞRENCİLERİ SORDU
Katılımcıların soruları doğrultusunda Şükran Hanım önce ataerki ve kapitalizm ilişkisinden bahsetti. Evet, ataerkinin kapitalizmden önce de var olduğunu biliyoruz ancak aynı zamanda kapitalizmi ataerkiden ayrı düşünmenin imkanı yok çünkü kapitalizm sistem olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak koşullara sahip değil. İstanbul Sözleşmesi 2014’te kabul edilmesine rağmen neden son zamanlarda bu kadar gündeme geldi sorusuna cevap olarak da, hükümetin son zamanlarda gittikçe saldırganlaşan üslubu ve kadınların büyüyen mücadelesi önemli etmenler olarak sayılabilir. Üniversitelerimizde de karşılaştığımız bir sorun olarak, erkeklerin kadın mücadelesine yapılan çağrı ve eylemlerde ön planda olmalarının; kadınların kendi sesleriyle kendi mücadelelerini vermelerinin önünü keseceği, yapılan saldırıların asıl muhatabı olarak mücadelede baskın tarafın kadınlar olması gerektiği ancak bu durumun mücadelenin hep birlikte verilmesine bir engel olmadığı kanısına vardık. Kendi çevremdeki erkeklerden de çok sık duyduğum bir serzeniştir “Sadece kadınlar ve LBGTi+lar demeniz bizi dışlıyor!” ancak bizler zaten hayatın her alanında geri planda kalmaya, susmaya zorlanıyoruz, bu yüzden kendi mücadelemizi kendi dilimizden vermek en büyük hakkımız ve aynı zamanda da sorumluluğumuz diye düşünüyorum. Ev içi emeğin ücretlendirilmesinin kadın için ne ifade edeceği de sorulan sorular arasındaydı. Şükran Hanım, ev içi emeğin kadını eve hapsedeceğini, zaten ev içi emeğin tam olarak karşılığının alınabilmesinin maddi olarak çok büyük ücretler gerektireceğini (gün içinde dışarıdan yenecek bir porsiyon yemek, kuru temizlemeye verilen bir sepet çamaşır ve nicesi toplandığında çıkan meblağ gerçekten çok fazla), bu sorunun çözümünün ev içi işlerin toplumsallaşması (aş evleri, kreşler gibi) olduğunu açıkladı. Kadına şiddet haberlerinde kullanılan “erkek terörü” gibi ifadeler konusunda ne düşündüğü sorulduğundaysa, şiddetin bir cinsiyet değil sistem sorunu olduğu ancak sadece teşvik üzerinden konuşarak failleri masumlaştırmamak gerektiğini belirtti.
MÜCADELEMİZ ORTAK
Şükran Hanım’a katılıyorum, sistemin hem kadını hem erkeği toplumsal rollere hapsettiği bir gerçek, ancak şiddetin tüm sorumluluğunu sisteme yükleyerek failleri suçsuzlaştırmak sorunu sadece daha kötü yapar diye düşünüyorum. Mühendislik ve tıp gibi kadın görünürlüğünün az olduğu alanlarda kadın öğrenci sayısını artırmak için özel çalışmaların gerekliliğinin altını çizdik. Üzülerek söylemeliyim ki, benim üniversiteye başladığım sene bölümümüzdeki 195 öğrencinin sadece 22’si kadındı, içinde bulunduğumuz çağ için gerçekten kabul edilemez sayılar bunlar. Son olarak da Feminizm ve Marksizm’in kadın mücadelesine bakışlarındaki farkları konuştuk. Feminizm kadın sorunun kapitalizm içinde de çözülebileceğini savunurken, Marksizm kadın sorunun çözümünü sınıfsız toplumda gördüğünden iki ideoloji birbirine çok yakın değiller ancak bu durum kadın mücadelesini hep birlikte yürütmemizin önünde bir engel değil.