Karanlık odada yarım asır: Bu iş makinistte biter
Bir ‘düş’ün kişisel tarihini, SİYAD’ın Emek Ödülü verdiği Ali Koçoğlu ile konuştuk. Usta sinema makinisti, "Gözüm makinede, kulaklarım seste. Bu iş makinistte biter" diyor.

Fotoğraf: SİYAD
İLGİLİ HABERLER

53. SİYAD Onur ve Emek Ödülleri Nur Sürer, Can Candan ve Ali Koçoğlu'na verilecek

53. SİYAD Ödülleri çevrim içi düzenlenen törenle sahiplerini buldu
Uğur ZENGİN
İstanbul
Yarım asırdan fazladır çokça farklı sinema salonundaki küçücük, kapkara bir odada, makinenin başında, pür dikkat film oynatan Ali Koçoğlu, İstanbul’un en tecrübeli film makinisti. Malatya’nın bir kazasında sinemayla olan tanışıklık, 11-12 yaşlarında başlıyor ve 70’ini gördü görecek; hâlâ aktif olarak sürüyor.
Film oynamadı mı her şey boş değil mi? Bu yüzden, usta makinist “Gözüm makinede, kulaklarım seste. Bu iş makinistte biter” diyor, “Allah korusun film koparsa, bu da uzun sürerse koltuk yırtmaya kadar gider bu iş.” Usta Yazar Sait Faik’in çarpıcı anlatımıyla; yoksullar için ‘Yan gelip yatmak ve her akşam sinemaya gitmek’ Beyoğlu’da bir apartman sahibi olmakla eş değer bir hayal, bir zenginlik düşüdür.
Bir ‘düş’ün kişisel tarihini, SİYAD’ın Emek Ödülü verdiği Ali Koçoğlu ile konuştuk.
Bu işe başlamak nasıl oldu?
Küçükken başladım, 12 yaşındaydım. Malatya’nın kazası Arapgir’de Kaynarca Sineması açılmıştı. Okuldan çıkıyordum, sinemaya hevesliydim. Sinemaya gidiyordum. Ustam vardı, Sadık usta. Bobinleri sardırırdı bana. Sardırırdı, sardırırdı… Sonra makineye film takmasını öğretti. Derken derken… Makinistliği öğrenmeye başladım. Ama her şeyini öğrenmeye. Kömür makine takmasını, dişlileri, tamluları derken epey çalıştım. İlkokulu bitirdim. Orta birinci sınıfta makinistliğe hevesim olunca okulu terk ettim. İstanbul’a geldim. Şehzadebaşı’da Kulüp Sineması var. Kulüp Sinemasında usta makinistliğe başladım. O zamanlar sinemalar çok iş yapardı. Bir sinema vardı, bir tiyatro vardı. Televizyonlar siyah beyazdı, öğleden sonra açılmaya başlardı. TRT vardı.
‘Filmi’ biraz geriye sarıp daha ağır oynatırsak, nasıl oldu sinemayla ilk temas?
Çocuktum, evde ders çalışıyordum. “Sinema açılmış” dediler. Gittim. Hoparlör koymuşlar, anons ediyorlar: “Bu akşam Kaynarca Sinemasında Ayhan Işık’ın filmi var”, “Bu akşam Kaynarca Sinemasında Ayhan Işık’ın filmi var…” Gittim sinema kapısına. Kapının önünde durunca Sadık Usta geldi, “Seviyorsan gir içeri” dedi. Ben “Makine nasıl film oynatıyor, ona merağım sardı” dedim. “Çok mu seviyorsun. Haydi gel” dedi. Makine dairesine uzaktan uzaktan baktım. Gittim.
Merakım başladı. Giderdim çay götürürdüm, maksat ondan bir şey kapmak. Ustanın yanına gittim, “Ben bu işi öğrenmek istiyorum” dedim. Usta, “Yok oğlum, ilk önce sen okulunu oku” dedi. “Ama derslerimi yapıyorum” dedim, çok ısrar ettim. Annem babam karşı çıkıyordu. Israr ettim, dayanamadılar. Sadık Usta, “Gel” dedi. Sinemaya her akşam gidip bobin sarmaya başladım.
“Para kazanayım, yoksulluk var” diyerek başlanmadı o zaman sinemaya?
Yok yok… Sevdiğim için gidiyordum. “Usta ne olursun bana makineyi öğretsene” derdim. Ustam da iğnesine kadar her şeyi öğretti. “Yarın öbür gün ekmek yersin, bana dua edersin” dedi. Allah rahmet eylesin. İyice öğrendikten sonra İstanbul’a geldim.
Konuşurken aklıma geldi. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak…
Hee! (Şaşırıyor) Oynattım onu, oynattım!
O filmi biraz da yaşamışsınız. Yönetmen Ahmet Uluçay kendi hikayesini anlatıyor aslında. Sinemaya ilgili iki çocuk, kendi sinema makinesini kendilerini yapıyorlar.
Evet, evet! Aynı onun gibi hikaye. Aynen onun gibi. Bravo, iyi ki bulmuşsun. Hatta biz o filmi okullarda oynattık, seyyar makinemiz vardı. İzmit’e kadar gittik, her hafta bir okulda oynatıyorduk. Filmi oynatıyorken çocuklara, “Bak bizim hayatımızı oynatıyoruz” derdim. Seyyar makine kurardık, o zaman ucuzdu sinema.
Malatya’nın Arapgir kazasında bu işe başlıyorsunuz. Küçük bir şehirden büyük bir şehre, küçük bir sinemadan büyük bir sinemaya gelmek nasıldı?
Kaza sinemasından büyükşehire geliyorsun. “Acaba ne olur?” diyorsun. Önce makine dairesini gösterdiler, sonra salonu; görünce şok oldum. Çok kalabalık. Aman filme bir şey olmasın telaşı aldı. Malatya’da 2 seans oynuyorduk, bir öğlen bir akşam. İstanbul’da 5 seansa çıktı. 11.30’dan akşam 21’e kadar durmadan film oynatıyorduk. Seyirci bambaşkaydı. Çok yoruyordu ama mecburdum. Alışmıştım.
Fotoğraf: SİYAD
Sinema kalabalık, yorgunluk var. Diyelim ki bant koptu…
Başıma geldi. Seyirci “Hüü!” diye ıslık çalmaya başlıyordu hemen. Işıkları hemen yakıyordum. “Bir saniye” diyordum. Asetonla film bandını kazıyorduk. Ve yapıştırıyorduk. Makineden girerken kruva dişlisi vardı. Kruva dişlisinde ek çıktığı zaman film kopuyordu. Biz de kopmasın diye filmi şirketten aldıktan sonra iki saat uğraşıyorduk. Dişleri varsa temizliyordum, yırtık bantları varsa yapıştırıyordum. Her şeyini kopmasın diye yapıyorduk. Çok eziyet çekiyorduk.
Küçük bir odadasınız…
Küçük bir odamız var. Bir tek perdeyi görür. Bir de makine. Ufak camdan perdeyi görürdüm. Objektifi ayarlıyordum. Makinenin başında duruyordum. Gözüm makinede, kulaklarım seste. Bu iş makinistte biter. Allah korusun koparsa, bu da uzun sürerse koltuk yırtmaya kadar gider bu iş.
Film kopunca koltuklar yırtılıyor?
Affedersin bıçaklarla koltukları yırtıyorlardı. “Niye oynamıyor” diyor hırsını böyle alıyordu. “Para verdik” diyor.
Size tepki gösteren oldu mu?
Bir gün hatırlıyorum, film geldi. Diş kırıkları var. Film koptu. Biraz bekledim. Adam geldi, “Makinist para verdik başla” dedi. “Filmi koptu” dedim. “Niye başka kopya almadınız” diyor. Bana kızıyor. İş makinistte biter. Perdeden ayrılamıyordum. Kömürlü makine. Kömür söndüğü zaman ıslık çalarlardı. Ben de kömür sönmesin diye sabit tutardım. Çok zordu. Kömür sönüyor bir şey oluyordu. Ayhan Işık’ın filmini oynatıyordum. İçerisi ful. Balkon, koltuk… Patron bir ince, bir kalın kömür verdi. Kömürüm bitti. Hayda, ne yapacağım! Yanda Turan Sineması vardı, “Necdet abi” dedim, “Kömürüm bitti. İçerisi dolu bir iki parça versene.” Camdan aldım. Patronun oğlu görmüş. ‘Ali ağabey ne yapıyorsun’ dedi. Maşayla aldım kömürü, bir saniyede yaptım. “Helal olsun filmi durdurmadan filmi bitirdin” dedi. Ne yapayım ağabey. Ara versem müşteri bağıracak. Lambalılar geldi de kömürden kurtulduk.
O nasıl oldu?
Makinenin içine lamba koydular. Lambayı koydular, sönme olmaz. Makinisti biraz rahatlattı. Lambalı olduğu için filmi 2-3 saat evvel kontrol ediyordum. Emeğini verdikten sonra o film bobinden çıkardı. Filmi sararken tekrar tekrar bakıyordum. Kopyaya baktıktan sonra rahatlıyordum.
En çok kimin filmlerini oynattınız?
Ayhan Işık ve Yılmaz Güney. Benim gördüğüm kadarıyla seyirci Yılmaz Güney’i daha çok bağrına basıyordu. Onun filmi oynadığında salon tıka basa dolu oluyordu.
‘AVM’DE DE FİLM OYNUYOR AMA BİR EMEK’TE FİLM SEYRETMEK BAŞKA’
1965’ten bu yana sinema sektörü içindesiniz. 55 yıla tanıklık bu. Bu yarım asırda filmler nasıl değişti, seyirci nasıl değişti?
Siyah beyaz filmlerden, kısmen renkliye, sonra tam renkliye. Siyah beyaz filmden renkliye geçildikçe seyirci “Renkli film seyrediyoruz” diye sinemada alkış tutardı.
İçerik anlamında Yılmaz Güney’in etkisi çok büyük oldu. Onun filmleri geldiği zaman sinema kapısında kuyruk oluyordu. Kanun Namına, Hudutların Kanunu, Baba, Acı, Ağıt, Zavallılar, Endişe… Nasıldı biliyor musun? Adana’dan iktisat fakültesine gelmişti. Sinemaya meraklıydı. Atıf Yılmaz’ın yanına geldi. Atıf Yılmaz ona söylüyordu, o daktilo ile geçiriyordu. Hem asistanlık hem figüranlık yaptı. İlk başrolden sonra Anadolu halkı beğenmeye başladı. Orhan Günşıray aşk filmleri yapıyordu. Yılmaz Güney ‘kavga’ filmleri yapıyordu. Anadolu bunu çok beğendi. Adana’daki işletmeler “Bize Yılmaz Güney filmleri yapın”. Yılmaz Güney birdenbire adını duyurdu. İstanbul’da da kuyruk oluyordu. Aşk filmlerinden başka bir yöne evrildi.
Sinema artık biraz eve hapsoldu. AVM’ler de artık sinema…
Sinemayı çok sevdim. Kışlık sinemadan bobini alıp yazlık sinemaya götürüyordum. Yazlık sinemada tahta sandalyede… Kimi çekirdeğini alırdı kimi gazozunu… Filmler de güzeldi. Bir de alkışlarlardı. Sinema eskiden daha güzeldi. Ucuzdu, çocuk çocuğunu alıp geliyordu insanlar. Televizyon, videolar vs. sinemayı öldürdü.
O eski sinemaların havası bambaşka. AVM’de de film oynuyor. Ama bir Emek’te film seyretmek başka, Atlas’ta seyretmek başka. Eski güzelim sinemalarda seyretmek bambaşka. AVM’ye 50 lira veriyor, buraya 10 lira vermiyor. Çoğu sinema kapandı. Marmara Sineması, Bulvar Sineması… AVM’lere açıyorlar.
Hâlâ sinemaya emek veriyorsunuz, aktif olarak çalışıyorsunuz. SİYAD Emek Ödülü verildi. Ne hissettiniz ödülü aldığınızda?
Çok sevindim. Bu kadar emek verdim, yıllarımı verdim; ömrüm geçti. Çok duygulandım. Bana bunu layık gördüler. Maalesef sinema makinisti az kaldı. Arkadaşlarımızı kaybettik. Makine atölyemiz de kapandı. En eski makinist olarak ben ayakta kaldım. Başta SİYAD olmak üzere herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Evrensel'i Takip Et