"Pudra şekerci" genç hangisini açık etti: AKP asansör mü dönme dolap mı?
AKP yolsuzluğu sistematik hale getirdi ve meşrulaştırdı! Artık ortada bir dönme dolap var: Yolsuzluk, yoksulluk ve yasak üzerinden dönen bir çark!
Fotoğraf: kursatayvatoğlu/Instagram
Bülent Falakaoğlu
Hafta boyunca tartışıldı.
Lüks otomobilinin içinde burnuna kokain (pudra şekeri) çeken AKP’li genç Kürşat Ayvatoğlu’nun görüntüsü.
Görüntüden herkes başka bir anlam çıkardı.
Kimileri görüntüde AKP iktidarından nemalanan, lüks yaşama yükselebilmek için partisini asansör olarak kullanan ‘becerikli’ bir delikanlı gördü.
Tabii ki sermaye partilerinde siyaseti kişisel amaçları doğrultusunda araçsallaştıran… Siyaseti geçim ve rant kapısı olarak gören nice insan bulunur. Lakin… Haksız kazanç elde etmek isteyenlerin önünün sonuna dek açıldığı, küçük taşra teşkilatlarından merkeze yolsuzluklara, yasa dışı kazançlara sayısız imza atılan bir partide bireysel ‘beceriden’ değil ancak bir mekanizmadan bahsedilebilir!
Sonra gencin devletlularla yan yana çekilmiş fotoğrafları saçıldı ortaya. Ve gençten savunma geldi: “Hükümetteki güçlü insanlarla fotoğraf vererek kendime yeni kapılar açma düşüncesi beni her gün başka bir yanlışa sürükledi”.
Muhtemelen kendisinin yazmadığı eline tutuşturulmuş bu açıklamaya bakan birçok kişi bu fotoğraflarda bir ‘uyanık’ gördü sadece.
Evet uyanıklar var.
Genç kadınları iktidarın ‘güçlüleriyle’ çektirdiği fotoğraflarla dolandırıp, televizyonların gündüz kuşağı programlarına düşenler…
İktidardaki isimlerle yakın görünerek şirketleri tehdit edip milyon TL’lik vurgunlar yapıp karakolluk olanlar…
Saymakla bitmez!
Lakin bu ‘çakallığın’ varlığı şu iki soruyu ortadan kaldırmıyor.
İlki, bir fotoğrafın bile güç devşirmeye yettiği, kimi zaman karşısındakini hazır ola geçirmeyi başardığı bir toplumsal ortamı kim oluşturdu?
İkincisi, parti içinde ‘güçten çakallık’ devşirmenin örgütlü hali yok mu?
İstanbul’daki rant ilişkilerine halel gelmesin diye İstanbul seçimlerinin tekrarı için bütün gücünü kullanan… Kimi savcılardan polislere, bürokratlardan gazetecilere unsurları olan… ‘Pelikancılar’ gibi AKP içindeki klikler işin kişisel değil örgütlü ‘çakallık’ içerdiğini göstermez mi?
Rekabet halinde olduklarının telefonlarını dinleyebilen, yargı eliyle ya da medya araçlarıyla onları tasfiye edebilen kliklerin varlığında ‘bireysel çakallıklar’ olsa olsa büyüklerin prototipidir.
Öyleyse tek başına ‘asansör’ metaforu açıklayamaz görüntüyü! Çarpık güç ilişkileri ve buna bağlı olarak yaşanan çürümeyle yakından ilgili bu görüntüyü daha da netleştirip ona uygun bir metafor bulmak gerek.
BİR DÖNGÜ VAR SİYASİ ÇİMENTO OLAN
En aşağıdan tepeye (halk kesimlerinden sermayeye) iktidar mimarisi şöyle özetlenebilir: Büyük sermayeye ucuz emek, sömürü cenneti… Yandaş sermayeye rant ve devlet kaynakları… Tabana ranttan kırıntı.
Rantı, kârı, serveti beslerken en alttakilere sadaka mahiyetinde pay dağıtan bir saadet zincirinin özetidir bu!
Rant döngüsü ve yoksulluk sarmalının zeminidir de aynı zamanda!
Tepeden tırnağa büyük bir yolsuzluk bataklığının, ‘Yediler ama çalıştılar’ denilerek meşrulaştırıldığı… Milliyetçi, mütedeyyin fark etmeksizin herkesin bildiği bir sarmal...
AKP’nin de geleceğini bağladığı bir döngü bu!
Ekonomik kriz ve pandemi süreci döngüyü akamete uğrattıkça rantta, vurgunda pervasızlık daha da artıyor. Biliniyor ki; döngünün kesintiye uğraması halinde dağıtılacak rant, ikna edilecek taban kalmayacak. Sadece ‘milliyetçilik ve din’ çimentosu partiyi bir arada tutmaya yetmeyecek.
Rant pastası oluşturulmadan, yolsuzluk sarmalı devam etmeden erzak kolisiyle, kömürle (hele de böylesi ağır kriz ortamında) ahaliyi bağımlılık çemberinin içinde tutmak mümkün değil. Bunu en iyi iktidar biliyor.
HER İKTİDAR KENDİ MEŞREBİNCE ÜRETSE DE…
Bazen o rant döngüsü Ankara’daki gibi yasal görünümlü bir vurgunla; imar değişiklikleriyle yaratılmış 30 milyar TL’lik devasa bir hacimle çıkar karşımıza…
Bazen de illegal olarak, uyuşturucu pazarında. Manisa’da 2 kilo uyuşturucu ile yakalanmasına rağmen, “içici” olduğunu söyleyerek yırtan 3. Sınıf Emniyet Müdürü Zafer Ç. örneğindeki gibi. Sosyal Uyum İçin Avrupalı Müslümanlar Girişimi sözcüsünün otomobilinde 100 kilo eroin bulunması gibi.
***
Her iktidar kendi meşrebince, kendi döneminin özelliklerine uygun üretti bu döngüyü!
1970’li yılların sonlarında ‘hayali ihracattı’ döngünün kaynağı.
12 Eylül darbe döneminde ‘banker’ adı altında peydahlandı o döngü.
ANAP’ın cuntanın devamı olarak iktidara geldiği dönemde hayali ihracatçılık ve kaçakçılık teşvik edildi. Özal basının karşısına geçip, ‘Para gelsin de kaynağı ne olursa olsun, hiçbir yetkili döviz getirenlere nereden buldun demeyecek’ dedi. Hayali ihracatçılık ve kara para aklama dönemin en geçerli, itibarlı işi oldu.
1990’lı yıllarda, Kürt sorunu kaynaklı, ‘Düşük yoğunluklu savaşın finansmanında kullandık’ şeklindeki ‘devlet’ itirafıyla çıktı karşımıza uyuşturucu ve kara para trafiği… O döngü, ‘Susurluk’ta duvara tosladı.
2000’li yıllarda ise…
AKP ile birlikte yolsuzluk işleri daha da derinleşti, çeşitlendi ve sıradan bir olay haline dönüştü.
Kent rantlarından ‘altın mevduatına teşvik’, ‘Varlık Barışı’ gibi adlar altında kara paraya yol vermeye… Devlet ihalelerini açıktan rant dağıtma vesilesi kılmaktan belediye kaynaklarını yandaşa yağmalatmaya…
AKP yolsuzluğu sistematik hale getirdi ve meşrulaştırdı!
Artık ortada bir dönme dolap var: Yolsuzluk, yoksulluk ve yasak üzerinden dönen bir çark!
AKP Grup Başkan Vekili Bülent Turan’ın, “Partimizde bu kadar yanlışı olan bir kişinin bu kadar kolay, bu kadar tedbirsiz işe girmesi, bizim kendi kusurumuz. Tartışmak zorundayız” demesi ise… Çarkın sorgulanmasını önlemeye yönelik iç sorgulama kalkanı oluşturmak ve çarkın dönmesine mani olmasın diye sızmayı önlemeye yönelik tedbir almaktan başka bir anlam taşımıyor.