Depo işçisi: Pandemi fırsatçılığına karşı her yer 1 Mayıs olsun
Yasaklara ve fırsatçılığa karşı 1 Mayıs’ı gününde kitlesel olarak kutlamak için şimdiden bulunduğumuz her yerde hazırlık yapmalıyız.
Fotoğraf: Freepik
Esenyurt’tan bir depo işçisi
Merhaba Evrensel okurları.
Ben Esenyurt’ta bulunan, yaklaşık 5 bin kişilik bir depoda çalışıyorum. Her geçen gün daha kötüye giden çalışma koşulları ve eriyen ücretler bizleri sadece ekonomik olarak değil, hemen hemen hayatımızın her alanını etkiliyor. Gerek sosyal yaşamımıza gerekse ailemizle olan ilişkilerimizde karşımıza çıkıyor.
Eskiden her üç ayda bir, çalıştığımız firmanın belirlediği kadar prim alıyorduk. Çeşitli sosyal haklarımız ve ekipman ücretlerimiz bulunuyordu. Fakat pandemiden sonra kâr yapamadıklarını, belirledikleri hedeflere ulaşamadıklarını, işçilerin verimliliğinin az olduğunu söyleyip çeşitli haklarımıza göz koymaya başladılar. Daha öncesinde üç aylık primlerimizi toplu halde yıl sonunda verirken bu uygulamayı geçtiğimiz yıllarda değiştirip bize “Sizin için daha iyi olur, yıl sonunu beklemek zorunda kalmıyorsunuz” gibi şeyler söyleyip 3 ayda bir vermeye başladılar. Tabii daha iyi olmadığını uygulanmaya başlanmasıyla birlikte açıkça gördük. Yıl sonunda değil de 3 ayda bir verdikleri primleri çok çeşitli bahanelerle düşürmeye başladılar. Performans, verimlilik, izin kullanma gibi bahaneler bu primlerin kesilmesinin gerekçesi yapıldı. Buna karşı işçiler söylenmeye başladığında, rahatsızlıklarını dile getirdiğinde ise yöneticiler, “Bu primleri patron vermek zorunda değil istemezse vermez, patronumuz işçisini çok seviyor, zorluk çekmesini istemiyor, o yüzden bu primleri veriyor” gibi sözlerle biz işçilerin gözlerini boyamaya çalıştı.
PATRON İŞÇİLERİ SEVİYOR MU?
Ben şunu sormak istiyorum. Gerçekten de patron biz işçileri seviyor mu?
Bu soruya çok netlikle hayır cevabını verebiliriz. Çünkü primlerimizi elimizden almak için binbir türlü bahaneler bulan, bizi sürekli daha az ücretle daha çok çalıştırmanın yollarını arayan aynı patron. Bu yüzden de patronların bizi değil sadece kendi kârlarını düşündüklerini görmemiz gerekiyor. Ellerinden gelse sadece primleri değil, maaşlarımızı bile performans, verimlilik gibi gerekçelerle kesecekler. Biz, arkadaşlarla maaşımızın, bu maaşla ayı nasıl geçireceğimizin hesabını yaparken, doğal olarak üç ayda bir aldığımız primleri de hesaba katıyoruz. Fakat ya yapılan kesintiler ya da primlerin geciktirilmesi sürekli hesaplarımızı boşa çıkarıyor.
ELİMİZDEKİLER ALINIYOR
Biraz da size işimden bahsedeyim. Bizim bulunduğumuz bölümde sayı odaklı çalışılıyor. Adeta bizlerin insan olduğunu hesaba katmadan birer robotmuşuzcasına belirliyorlar bu sayıları. Yarış atları gibi sürekli koşturup, ürün toplamamızı istiyorlar. Sayımızı tutturamadığımız zaman ise geri bildirim, tutanak tutma gibi uygulamalarla primlerimize el koyuyorlar. Yani bir lütuf gibi sundukları primleri vermemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Pandemiyi bahane ederek kaldırdıkları elbise çeki, ramazanda gıda çeki gibi haklarımızın yanına aylık ve üç aylık primleri de eklemeyi düşünüyorlar.
1 MAYIS HAZIRLIĞIMIZI YAPALIM
Burada biz işçilerin üstüne düşen ise sessiz kalmak, korkmak değil haklarımıza sahip çıkmak olmalı. Nisan ayına girdik ve önümüzde 1 Mayıs var. Bizler şimdiden işyerlerimizde 1 Mayıs’ı nasıl daha güçlü hale getireceğimizi tartışmaya başlamalıyız. Çünkü 1 Mayıs bizim için sadece bir bayram günü değil, birliğimizi güçlendirme ve haklarımız için mücadeleyi büyütme günüdür. Bu yüzden de bu 1 Mayıs’ı patronların pandemiyi ve krizi bahane ederek bizden gasbetmeye çalıştığı tüm haklarımıza sahip çıkacağımız, birliğimizi büyüteceğimiz bir gün olarak değerlendirmeliyiz. Pandemi koşullarında üretimin, işçilerin hayatlarını hiçe sayarak devam etmesini övünç kaynağı olarak görenler şimdi güya önlem almış olmak için 1 Mayıs gününde de sokağa çıkma yasağı getiriyor. Buna karşı 1 Mayıs’ı gününde kitlesel olarak kutlamak için şimdiden bulunduğumuz her yerde hazırlık yapmalıyız.