14 Nisan 2021 00:43

Müzisyen Ozan Çoban: Pandemi müzisyenlerin emekçi olduğu gerçeğini yüzümüze çarptı

Ozan Çoban’la pandemi dönemini, müzisyenlerin yaşadığı sorunları, müzik ve toplum ilişkisini konuştuk.

Müzisyen Ozan Çoban: Pandemi müzisyenlerin emekçi olduğu gerçeğini yüzümüze çarptı

Fotoğraf: Ozan Çoban kişisel arşivi 

Güneş GÜRSOY
Rozerin ATÇA

Müzisyen Ozan Çoban toplumsal sorunlara konu alan birçok şarkıya imza attı. Son olarak sözü ve bestesi kendisine ait olan “Aşk emektir”i sevenleriyle buluşturdu. “Dipsiz bir kuyu bu düzen/ Her yanımız yalan / Ama dönüyor dönecek/ Elbet bu devran /Yeter ki eğme başını / Gökyüzüne bak/ Gökkuşağına bak” dizelerinin yer aldığı şarkısıyla Boğaziçi direnişine selam gönderdi.

Ozan Çoban’la pandemi dönemini, müzisyenlerin yaşadığı sorunları, müzik ve toplum ilişkisini konuştuk. “Pandemi müzisyenlerin emekçi olduğu gerçeğini pat diye yüzümüze çarptı. Müzisyenler emekçiymiş ve en örgütsüz emekçilermiş yani, bunu gördük” ifadelerini kullanan Çoban “Benim kendime de müziğime de verdiğim sözümdür; ben hiçbir zaman karamsarlık yaymayacağım. Çünkü insan varsa umut var...” dedi.

Bir müzisyen olarak pandemi sürecini nasıl geçiriyorsunuz?

Cümbüş Cemaat ile albüm çıkartmıştık, çok heyecanlıydık, pandemiye denk geldi. Bütün konserler iptal olunca bütün hayaller de iptal oldu. Yaklaşık 30-40 tane etkinliğimiz iptal oldu. Bu büyük bir psikolojik yıkımı da beraberinde getirdi haliyle... Öte yandan müzik dediğiniz fazlasıyla sosyal bir aktivite. Karşılıklı etkileşim isteyen bir şey. Bir atmosfer işi, aynı ortamı solumak, aynı ortamda bulunmak işi. Bunlar olmadan o kadar eksik ki müzik. O yüzden online konserin kimseyi tatmin ettiğini düşünmüyorum ben. Çalan için de dinleyen için de böyle bu. Dolayısıyla bana pandemi sürecinde en çok özlediğin şey nedir diye sorarsanız konserlerimiz, sahnelerimiz, o şen şakrak kulislerimiz derim. Sahnelerden uzak kalmak o kadar yıpratıcı ki gerçekten bütün müzisyenler için. Burada hem ekonomik hem de psikolojik olarak çok zor bir durumda müzisyenler. Hiç kolay değil böyle yaşamak… Yaşamaya tutunmak. Ben bu süreci şöyle aşmaya çalıştım; bireysel olarak müzikal üretimlerime aralıksız devam ettim. Evdeki stüdyomda sürekli bir şeyler üretmeye, bunu da bir şekilde insanlarla paylaşmaya çalıştım. Beni ayakta tutan en önemli şeylerden biri buydu. Ama bunu yapabilecek teknik imkana sahip olan insan maalesef çok yok.  Hayatını tamamen sahne müzisyenliği üzerinden kazananlar var. Bebeğine alacağı mamasını sahnelerden kazanan insanlar var. Bu insanlar şu anda çocuğuna mama alamaz haldeyken hangi sanatsal üretimi nasıl gerçekleştirsin ki? 

Müzisyen arkadaşlarınız neler yaşadı. Duyduğunuz ve tanık olduğunuz hikayeler var mı?

Şehir değiştiren, ailesinin yanına dönen arkadaşlarım oldu. Elinde avucunda birikmişi olup babasının tarlasında çiftçilik yapmaya başlayan oldu. Yurt dışına gitmeye çalışan oldu. Barda çalışanlar vardı, barlar kapandı, komilik yapmayı deneyenler var. Markette çalışanlar var. Kuryelik yapmaya başlayanlar oldu. Pandemiyle beraber online siparişteki artış, kurye ihtiyacını da arttırdı. İşleri ellerinden alınanlar da kuryeliğe sığınmak zorunda kaldı. Çok da büyük bir sömürü var orada, bir sürü kaza ve ölüm haberi alıyoruz her gün maalesef. Kapitalizm, çaresiz insanları bulup bu insanları en vahşi şekilde sömürmeye çalışıyor ya işte bu süreç müzisyenler için de böyle şu an. İş yok, kim veriyor iş, onlar da son çare gidip kuryelik yapıyor. 

İhtiyacı olan arkadaşlarımızla dayanışma içinde olmaya çalışıyoruz. Yeterli olamıyor tabii ki. Açıktan kimse bir şey isteyemiyor, insanlar bir şekilde kulaklarına gelen bilgiler üzerinden dayanışma örmeye çalışıyorlar. Ama bölük pörçük bir hal bu maalesef. Konser veremiyor müzisyenler, işlerini yapamıyorlar ama kiralarını, faturalarını ödemek zorunda kalıyorlar. Bu sebepten enstrümanlarını satmak zorunda kalanlar oldu. Oysa enstrümanlarımız bizim çocuklarımız gibi, ailelerimizin bir parçası gibi. Ben bugüne kadar hiç enstrüman satmak zorunda kalmadım, umarım böyle ağır bir şeyi de yaşamak zorunda kalmam. Çünkü parmağımın her nasırında anılarım var, her nota da dostların, dost meclislerinin kokusu var. Bunlar o kadar değerli ki. Enstrümanını satmak zorunda olmak… Çok ağır, çok acı. 

Bu yaşananların temelinde ne yatıyor sizce?

Pandemi müzisyenlerin emekçi olduğu gerçeğini pat diye yüzümüze çarptı. Müzisyenler emekçiymiş ve en örgütsüz emekçilermiş yani, bunu gördük. Müzisyen intiharları düşüyor her gün önümüze. Sanatından uzak kalma, ekonomik sıkıntı, psikolojik sıkıntı.. Hepsi o kadar iç içe ve o kadar üst üste ki.. Maalesef herkes yalnız başına bu ağır süreci kaldırabilecek psikolojik duruma sahip olamıyor. Belki böyle yakalanmasaydık bu sürece, yani ciddi bir örgütlülüğümüz olmuş olsaydı, belki bu arkadaşlarımızı hayatta tutabilirdik, yan yana oluşumuz onları yaşatabilirdi. İktidar örgütsüzlüğü affeden bir iktidar değil. Daha doğrusu kapitalizm emekçiyi örgütsüz yakaladığı zaman canını almadan bırakmıyor. Elbet değişecek bu, değiştireceğiz. Ancak bu örgütlenmeden olmayacak. Müzisyenler için hayati olan öncelik bu, örgütlenmek. Fakat insanlar da müzisyene sahip çıkmalı. Çünkü müzik bir emek ürünü, emekle var oluyor, insanla var, insanın olduğu her şeyde var. Bu büyülü şeyi yaratan ellere saygı duymak, müzik emekçisine/ müzisyene sahip çıkmak bu anlamda da insani bir sorumluluk diye düşünüyorum. 

Son dönemde güncel gelişmelere dair besteleriniz var, bir şarkı yaparken nelerden besleniyorsunuz? 

Sosyalist bir insanım. Dolayısıyla bunun gerekliliklerini yerine getirmeye çalışıyor bunu hayatımın her alanına lanse etmeyeçalışıyorum. Kazım Koyuncu’nun “Solcuysanız bakışınızdan, duruşunuzdan, yürüyüşünüzden bilirler sizin farklı olduğunuzu” minvalli bir sözü var ya. İşten bence bu çok değerli. Her anlamda, yaşamın her alanında bu ilkelerle var etmeye çalışıyorum kendimi ben. Müzik yapmaya çalışan, sanat üretmeye çalışan yanım da haliyle herhangi bir emekçi mücadelesinden uzak kalamıyor. İnsan bedeniyle aklıyla orada olmaya çalışıyor zaten ama müzisyen sanatıyla da orada olmalı diye düşünüyorum ben. Çünkü biz bu ülkede böyle gördük, böylesine güçlü bir geleneğimiz de var. İşte Ruhi Su… Mapustayken yaptığı bir “Mapushane” türküsü bütün mapushanedeki dostlarının, yoldaşlarının hatta onun döneminden çok sonraki insanların da sığınağı oluyor. Timur Selçuk’un “Nereye Payidar”ı Mahsuni’nin “Yuh Yuh” u inletiyor emekçi direnişlerinin meydanlarını hâlâ. Sanat ne büyük güç! Bir hak mücadelesi ifadesini sanatsal olarak da bulmalı, her direnişin bir şarkısı olmalı. Bu geleneğin mütevazı bir takipçisi olmaya çabalamak beni çok mutlu ediyor. Bu minvalde duyduğum heyecanımı müziğime yansıtmaya çabalıyorum. Emekçinin dilinde bir şarkıya vesile olabilmek ne büyük bahtiyarlık değil de nedir? 

“Umut”, “Bir Sabah Düşü”, “Aşk Emektir” parçalarınız güncel gelişmelerin yansıması… Sizi bu parçaları yapmaya iten nedir? Hikayelerinden bahseder misiniz biraz?

“Şarkılarımız var, en önde onlar çarpışacaklar.” Bu sözü bir yerden mi duydum yoksa ben mi uydurdum bilmiyorum ama çok sevdim, kendime de parola ettim. Bunu da müziğimle kendimce yapmaya çalışıyorum. Örneğin madencilere adadığım Umut şarkısı. Madenciler hak yürüyüşünde iken birden İzmir depremi yaşandı. Ve madenciler yürüyüşlerine ara verip İzmir’e enkaz alanındaki insanların yardımına koştular. Gerçekten çok etkileyici bir şeydi bu. Ve rant düzeninin enkaz altında bıraktığı çocuklar, enkaz altından bir emekçi elini tutarak çıkıyordu. “Umut” şarkısının hikayesi budur. “Umut çalamazlar senden çocuk” oradan geldi: “Bir enkaz yığınında/ Bir diktanın karanlığında da olsan/Yarın düşlerindir unutma” bu dizeleri o bebeğin tutunduğu o emekçi elini hiç unutmaması dileğiyle yazmıştım. O kadar simgeseldi ki. Kurtuluşumuz emekçinin elinde…” Bir Sabah Düşü” bestem de tutuklu gazeteciler içindi. O dönem tutuklanan aynı zamanda dostlarım da olan Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu nezdinde bütün tutuklu gazetecilere adadığım bir şarkıydı. Sonra Boğaziçi direnişi geldi. “Aşağı Bakmayacağız” diyorlardı gençler. Çok etkilendim. Onun üzerine yazdım “Aşk Emektir”i… “Yeter ki eğme başını, gökyüzüne bak” sözü böyle bir etkinin sonucudur. Özetle şöyle ifade edeyim. Benim kendime de müziğime de verdiğim sözümdür; ben hiçbir zaman karamsarlık yaymayacağım. Uzak olsun bizden karamsarlık. Çünkü insan varsa umut var... Umut insanda. 

Evrensel'i Takip Et