Kapitalist sistemde aşı üretimi
Bilim, kapitalistlerin ihtiyaç duyduğu ve ihtiyacını karşılayacağı kadar ilerletilirken, bilimin bu dar sınırlara sokulması kapitalist sistemin kendisinden kaynaklanan bir çelişkidir.
Johnson & Johnson'ın Kovid-19 aşısı | Fotoğraf: New York National Guard, Flickr/Wikimedia Commons
Ulaş DÖNMEZ
ODTÜ
Covid-19 aşısı bulunalı yaklaşık 5 ay olmasına rağmen dünya genelinde yalnızca 600 milyon insana ulaşabilmiş durumda. Dünya nüfusunun önemli bir çoğunluğunun aşıya ulaşmasının önündeki esas sorun ise içinde yaşadığımız kapitalist sistem. Aşının kısa sürede bulunup uygulanmaya başlaması bilim açısından önemli bir gelişme olsa da aşıların yaygın uygulanamaması üretilen aşılar üzerinden kapitalistlerin kar etme isteğinden kaynaklanıyor. Aşılarda patent uygulamasının yapılması ve bu patentlerin büyük şirketlerin elinde kendi sermayelerinin bir garantörü olarak bulunması, kapitalistlerin insan sağlığını hiçe saymasının önemli bir göstergesi.
Bu sistem içerisinde insan sağlığını ticari bir unsur olarak gören kapitalistlerin aşı üzerinde patentleri kaldırıp tüm topluma yaygın aşılama yapmasını beklemek elbette gerçekçi olmayacaktır. Peki başka bir sistemde yaşıyor olsaydık bu talebimiz gerçekleşebilir miydi? Bu soruya cevap vermek için Sovyetler Birliği’nde benzer örnekleri birlikte inceleyelim.
SOVYETLERDE SAĞLIK
Sovyetlerde sağlık çalışmaları Ekim Devrimi’nden hemen sonra başlamıştır. Başta işçilerin sağlık haklarına ücretsiz ulaşması olmak üzere toplum içinde anne ve çocuk sağlığına önem verilmesi, temiz çevre ve çalışma koşullarının oluşturulması başlıca sağlanan haklardan olmuştur. Devrimden 4 gün sonra Sovyetlerde bulunan bütün işçi ve emekçiler sosyal güvence altına alınarak ücretsiz sağlık hizmeti sunulmuştur. Sağlık Bakanlığının kurulmasının ardından salgın ve bulaşıcı hastalıklarla ilgilenilmesi için komiteler kurulmuş ve salgın hastalıklar üzerine çalışmalar yürütülmüştür. Sağlık alanında muazzam bir gelişmenin ardından 1928 yılında sadece çocukların %14’ü difteri aşısı olmamış, kolera hastalığı o tarihten itibaren görülmemiş, 1912 yılında çiçek hastalığının görülme düzeyi 10.000 kişide 5 iken 1929 yılına gelindiğine 10.000 kişide 0.37 kişiye düşürülmüştür. O dönemde tıp toplumsallaştırılmış, hiçbir kapitalist ülkenin uzun yıllar başaramadığını Sovyetler kısa sürede başarmıştır. Bu başarının esas sebebi sosyalizmin insan sağlığını ticari bir amaç olarak görmemesi, tam aksine insan ve toplum sağlığının zorunlu bir ihtiyaç olduğunu savunmasıdır.
Günümüze daha yakın bir örneği de inceleyelim. Çiçek hastalığı 1796 Edward Jenner’in çiçek aşısını bulana kadar hekimler tarafından çare bulunamayan bir hastalıktı. Aşının bulunması ile çiçek hastalığının artık korkulan bir hastalık olmaması gerekiyordu fakat bunun için insanların hasta olmadan önce aşıyı yaptırmaları gerekiyordu. Bunun için ise aşının herkese ücretsiz ve eşit bir şekilde yapılması gerekiyordu. Fakat sağlık imkanlarının eşit dağılmadığı, tıbbi teknolojinin belli kesimlerce kullanılabildiği hâkim düzen olan kapitalist düzenin içinde bu mümkün değildi. 1958 yılında Sovyetler Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) çiçek aşısı ortadan kaldırmak için 4 yıllık bir plan ile gitti. ABD’nin itirazlarına rağmen bu önerge 1959 yılında kabul edildi. Bir süre sonra Amerika’nın DSÖ’nü fonlamayı bırakmasıyla birlikte aşılama yavaşlasa da Sovyetlerin desteği ile devam eden aşılamanın sonucunda 1980 yılında çiçek hastalığı artık hiçbir yerde görülmüyordu. Çiçek hastalığı bitmeden önce ABD’de de 1972, İngiltere’de ise 1978 yılında son vakalar görüldü. Çok erken yıllarda rutin aşılamaya başlayan bu ülkeler 100 yıldan fazla bir süre hastalık ile mücadele ettiler. Sovyetler ise rutin aşılamaya başladıktan yalnızca 15 yıl sonra herkesi aşılamış ve çiçek hastalığının sonunu getirmişti.
KAPİTALİZMDE YAYGIN AŞILAMA MÜMKÜN MÜ?
Tüm bu örneklerin ışığında bugün koronavirüs aşılamasında karşılaşılan sorunların içerisinde bulunduğumuz sistemle doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Kapitalist sistem içerisinde bilimin ilerlemesi bir oranda sağlanmış, aşının üretilmesine başlanmış olsa da bu aşının tüm toplumun yararlanacağı biçimde kullanılması yine kapitalist sistem tarafından engellenmektedir. Bilim, kapitalistlerin ihtiyaç duyduğu ve ihtiyacını karşılayacağı kadar ilerletilirken, bilimin bu dar sınırlara sokulması kapitalist sistemin kendisinden kaynaklanan bir çelişkidir. Tüm bu sebeplerden dolayı aşının tüm dünyaya yayılması, eşit ve ücretsiz dağıtılması, kapitalist sistem içerisinde mümkün değildir.