14 Nisan 2021 01:00

Dertlerimiz istatistiklere sığmıyor

İnsanca yaşama mücadelesinin yarattığı birikimle anlam kazanan 1 Mayıs, bugün biz gençlerin de yürüyeceği yolu gösteriyor: “Birlik, dayanışma ve mücadele!”

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Sedef DENİZ

İstanbul Üniversitesi

2018 krizinden itibaren Türkiye birçok kronik sorunu aşma noktasında sınıfta kalmıştır. Kapitalizmin kendi krizlerinin olağanlığıyla birlikte o günden bugüne dek bu krizden en çok etkilenenlerden olan gençler, pandemiyle birlikte etkileri ağırlaşan krizin yükleriyle karşılıyor bu yıl 1 Mayıs’ı. Öyle ki okurken çalışmak zorunda kalan, mezun olduğunda iş bulamayan ya da bulsa da güvencesiz çalışma koşullarında sömürünün en çıplak halini yaşayanlar olarak içinde bulunduğumuz sıkışmışlığı anlatmak için geleceksizlik tabirini kullanmamız boşuna değil.

MİLYONLARCA KİŞİ İŞSİZ

Yaşadığımız karanlığı daha net görmek için verilere bakalım. TÜİK verilerine göre ülke genelinde dar tanımlı işsiz sayısı 4 milyon 61 bin, buna mevsimlik işçiler, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ve ümitsiz işsizleri eklediğimizde sayı 9 milyon 638 bine yükseliyor. İşsizler içerisinde üniversite mezunlarının sayısı ise dikkat çekiyor. Dar tanımlı 4 milyon işsizin içerisinde 15 yaş ve üzeri 1 milyon 88 bin üniversite mezunu işsiz var.

2019 yılında 15 yaş ve üzeri üniversite mezunlarının istihdama katılım oranı yüzde 79,3 iken 2020 yılında bu oran yüzde 75’e geriledi. Ülke genelinde toplam 31 milyon 706 bin kişi iş gücüne dâhil olamıyor. Bunların içerisinde üniversite mezunlarının sayısı ise 2 milyon 831 bin kişi. Son bir yılda çeşitli nedenlerle artık iş aramaktan vazgeçen üniversite mezunlarının sayısı 680 bin kişi arttı. 2019 yılında işgücüne dâhil olmayan üniversite mezunlarının sayısı 2,1 milyondu.

NİTELİK UYUŞMAZLIĞI ARTIYOR

Uzmanlık gerektirmeyen işlerde çalışan üniversite mezunu sayısı ise giderek artıyor. 2014 yılında nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan üniversite mezunlarının sayısı 82 binlerdeyken aradan geçen 6 yılda yüzde 97,5 oranında artarak 162 bine yükseldi. Bu kriz sürecinde biz gençler de buradan kendimize düşen payı almış olduğumuzu görüyoruz. İstihdam yaratma kabiliyetini kaybeden ülke, yıllarca okuyup hayaller kuran biz gençlerini eve hapsetmiş durumda. Artık çoğu üniversite mezunu çalışmayacaklarını kabullenmiş halde, iş aramıyor ve evde oturuyorlar. Bununla birlikte bizler, iş yaşamında ve özel yaşamında ilerleme için daha az getiri ve sınırlı beklentiler sunan geçici ve gönüllü olmayan yarı-zamanlı ya da gündelik düzensiz işlerle, belirli süreli sözleşmeler arasında sıkışmış durumda bırakılıyoruz. Üstüne üstlük zaten geleceksizliğe mahkûm ediliyorken bir de öğrenim kredisi sebebiyle ciddi borçlarla mezun oluyoruz.

Genç işsizliğin büyük bir bölümünün üniversite mezunları arasından çıktığını da ele alırsak, artık bizler için üniversiteyi kazanmanın yaşamımızı garanti altına almak anlamına gelmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Sadece sonrasını da değil, öğrenim hayatımızı da. Nitekim bize güvenceli bir gelecek vadetmeyenler, öğrenim hayatımızın her gününü de geçinebilme kaygısıyla yaşatıyor bizlere. Asgari ücretin bile yanına yaklaşamayan burslar, kime çıktığı anlaşılamayan yurtlar, öğrenim araç gereçlerinin maliyeti… Kendi kültürel, entelektüel gelişimimizi çoktan bir kenara bıraktık ama bari eğitim hayatımıza devam edebilmek için asgari geçim koşullarını sağlasaydılar bize çok muydu? Çoktu tabii, tekellerin kredi borçlarını silen, halka vergi üstüne vergi yağdırarak krizin faturasını sermayeye değil ama emekçilere yıkan iktidar için herkes için eşit ve erişilebilir bir eğitim sağlamak, gençlerin eğitimlerini gerçekleştirebilecekleri ekonomik ve sosyal koşulları yaratmak ne büyük külfet!

Okurken karşılamamız gereken bütün bu masraflar için birçoğumuz çalışmak zorundayız. Ama kendi eğitim ve yeteneklerimize uygun olmayan düşük ücretli, part-time, esnek ve güvencesiz işlerde çalışıyoruz. Burs isteyenlere bedavacı diyenler, çalışma koşullarını beğenmeyenlere de “iş beğenmiyorlar” diyorlar.

KRİZİN YÜKÜNÜ REDDEDELİM!

Böylece okurken çalışmak durumunda olan üniversite öğrencilerinin sayısının özellikle son yıllarda arttığı gözleminde bulunursak iş arama, işsizlik sorununun sadece mezun olduktan sonra yaşadığımız bir sorun olmaktan çıktığını söyleyebiliriz. Bunun sorumlusu kuşkusuz kapitalizmin sömürüye dayalı kar mekanizmaları ve onun yarattığı krizin yükünü emekçilere yıkan sermaye iktidarının politikalarıdır. Öyle ki ulaşımdan barınmaya kadar en temel ihtiyaçlara yapılan zamlara karşılık, öğrencilerin geçimini sağlamaya ya da eve destek olmaya çalıştığı, hiçbir şeye yetmeyen kredi-bursların gittikçe alım gücünü yitirdiği bir dönemde öğrenciler uzun saatler boyunca güvencesiz koşullarda, ucuz iş gücü olarak çalışmak durumunda kalıyor.

Kapitalizmin işte böyle yok ettiği geleceğimizi yeniden kazanmaya ihtiyacımız var! Çünkü bu krizin yükünü omuzlarımızda taşımaya niyetimiz yok. Bizi geleceksizliğe mahkûm eden sistemin karşısında her ne kadar farklı şehirlerde, okullarda, belki öğrenci belki yeni mezun, belki işçi belki işsiz olsak da sorunlarımızın ortak olduğunu ve ortak talepler etrafında mücadele ederek bir çözüme ulaşabileceğimizi bugün daha fazla görüyoruz. İşte, işçi ve emekçilerin yıllara yayılan insanca çalışma ve insanca yaşama mücadelesinin yarattığı birikimle anlam kazanan 1 Mayıs, bugün biz gençlerin de yürüyeceği yolu gösteriyor: “Birlik, dayanışma ve mücadele!”

ÖNCEKİ HABER

ABD'nin Afganistan'daki tüm askerlerini 11 Eylül'den önce çekeceği açıklandı

SONRAKİ HABER

AKP'li Nurettin Canikli, "128 milyar dolar nerede?" sorusuna cevap vermeye çalıştı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa