Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | Afganistan’dan çekilme: Zafer mi, hezimet mi?

ABD ve NATO'nun Ekim 2001'de işgal ettikleri Afganistan'dan 20 yıl sonra çekilmesi Arap basının da gündemindeydi. Yorumlarda işgalin 20 yıllık bilançosunun katliamlar ve yıkım olduğu vurgusu yapıldı.

Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | Afganistan’dan çekilme: Zafer mi, hezimet mi?

Fotoğraf: John Collins/Wikimedia Commons

Kays ABBAS

Geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmesi şüphesiz ki ABD’nin Afganistan’da sürdürdüğü 20 yıllık işgalini sona erdirme kararıydı. Amerika’nın işgal ettiği diğer ülke Irak da, yaklaşan seçimler sonrasında önemli gelişmelerin eşiğinde.

Afganistan’dan başlayalım. Hatırlanacağı üzere ABD, 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere ve Pentagon’a yapılan ve binlerce kişinin öldüğü saldırıları gerekçe göstererek Afganistan’ı işgal etmişti. Ekim ayında başlayan işgalin gerekçesi, saldırıyı üstlenen el Kaide’nin Lideri Usame bin Ladin’in Afganistan’da saklanıyor olmasıydı. Oysa Afganistan’ın yaşanan saldırılarda doğrudan bir sorumluluğu yoktu.

İşgalden sonra Usame bin Ladin’in gevşek bir ittifak içerisinde olduğu Taliban yönetimi devrildi. Lakin Taliban kısa süre içerisinde toparlanarak ülkenin yine en önemli aktörü olmaya devam etti.

Al Kuds al Arabi gazetesi konuyu işlediği başyazısında Taliban’ın devrilmesinin savaşı sona erdirmediğini, Afganistan’da istikrara yol açmadığını ve vatandaşlarına güvenliği, barışı ve kalkınmayı geri getirebilecek bir otorite üretmediğini yazdı. Makalede, “Bir intikam savaşı başlatmak ve ardından tüm bir ülkeyi yok edip halkını yirmi yıl boyunca cezalandırdıktan sonra oradan çekilmek dışında Amerikan işgalinden çıkarılabilecek tarihsel sonuç nedir?​” sorusu soruldu.

Konuyu başyazısında değerlendiren diğer bir gazete, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yayımlanan al Halic gazetesi oldu. Gazete, ABD ve NATO’nun Afganistan’ı işgalinden 20 yıl sonra çekilmesinin “İsteğe bağlı” olmadığını aksine savaşın başarısızlığının neticesi olduğunu yazdı. “Bu savaş, Amerika’nın tarihteki en uzun; insan ve maddi kaynaklarını en çok tüketen savaşıdır. Bu savaş ona 1 trilyon dolardan fazla para, 3 bin 200’den fazla ölüye ve yaklaşık 21 bin yaralıya mal oldu. Bu arada Afgan güvenlik güçleri yaklaşık 50 bin asker kaybetti ve binlercesi yaralandı. Ölen ve yaralanan sivillerin sayısına gelince, bununla ilgili resmi bir kayıt bulunmamaktadır” denildi.

IRAK SEÇİME DOĞRU GİDERKEN

ABD işgali sonucu istikrarın bir türlü sağlanamadığı diğer bir ülke olan Irak’ta 10 Ekim’de yapılacak erken seçimler, Arap dünyasının en önemli gündemlerinden biri olmaya aday.  ABD işgalinin Irak siyasi sahnesinde doğurduğu en önemli sonuçlardan biri Şii kökenli hareketlerin belirgin bir şekilde güçlenmesi ve İran etkisinin ülke siyasetinde etkisinin tartışılmaz bir şekilde artmasıydı. Diğeri de etnik ve mezhepsel temelli olarak parçalanmış bir politik yapının ortaya çıkması oldu.

Seçimde her ne kadar Kürtler, Sünni kökenli hareketler ve Şiiler arasında bir yarış yaşanacak olsa da sonucu belirleyici faktörlerden en önemlisi Şiilerin kendi içlerinde yaşayacağı rekabet. 329 sandalyeye sahip Irak parlamentosunda 2018 seçimlerinde Şii kökenli hareketler arasında yaşanan bölünmeler tabloyla ilgili bir fikir verebilir. Irak Parlamentosunda çoğunluğa sahip olan, Şii karakterdeki Irak İslam Yüksek Konseyi, Nuri el Maliki’nin liderlik ettiği Dava Partisinin de olduğu Kanun Devleti Koalisyonu ve Mukteda el Sadr’ın oluşturduğu Sairun Hareketi gibi yapılar arasında bir mücadele yaşanmıştı. 

Irak seçimlerini manşetten yayımladığı analizle değerlendiren el Arab gazetesi dikkat çekici değerlendirmelere yer verdi. Ülkenin şu an en güçlü Şii kökenli Sadr hareketiyle ilgili olarak “ABD, Haşdi Şabi güçlerinin devletin imkanları üzerindeki hakimiyetiyle yüzleşebildiği sürece Sadr’ı kullanma seçeneğine kapalı görünmüyor” değerlendirmesine yer verildi. Sadr’ın İran’ın Şii Mercilik fikri üzerindeki hegemonyası karşısında babası Muhammed Sadık El Sadr’ın merciliğin Arap olduğuna yönelik vurgusuna bağlı kaldığını hatırlatıldı.

Haşdi Şabi, Irak'ın önde gelen Şii din adamı Ayetullah Ali Hüseyni Sistani'nin IŞİD'e karşı seferberlik talep eden fetvası üzerine kurulmuş ve başında ABD'nin suikastle öldürdüğü İranlı General Kasım Süleymani'nin bulunduğu Kudüs Gücü tarafından eğitilmişti.


AFGANİSTAN’DA AMERİKA: İNTİKAM SAVAŞININ SAÇMA BİR SONU MU?

Al Kuds al Arabi
Başyazı

Biden yönetimi, çekilmeyi tamamlamak için siyasi sembolizminde çok önemli bir tarih olan 11 Eylül 2021’i seçti. Amerikan askeri operasyonları, dünyanın en güçlü ülkesine el Kaide’nin yirmi yıl önce aynı gün yaptığı saldırıya bir yanıttı. Uluslararası bir koalisyon kurarak Afganistan’a saldırma kararını almak 15 günden uzun sürmedi.

Görünüşe göre Amerikan saldırısı; İkiz Kuleler ve Pentagon’a sivil uçaklarla saldırıdan sorumlu müttefiki Usame bin Ladin’den vazgeçmeyi kabul etmeyen “Taliban” hareketinin yönetimini devirdiği ve ülkenin altyapısını tahrip ettiği için kendisinden istenenleri yerine getirmiş görünüyordu. İşgal bir yandan yüz binlerce Afgan’ın hayatına mal olan sonsuz bir şiddet, yıkım ve öldürme serisini başlattı. Öte yandan ise Washington’un yüz milyarlarca dolar harcamasına ve binlerce askerin kaybına yol açtı.

Amerikalılar, Taliban’ın devrilmesinin savaşı sona erdirmediğini, Afganistan’da istikrara yol açmadığını ve vatandaşlarına güvenliği, barışı ve kalkınmayı geri getirebilecek bir otorite üretmediğini gecikmeli olarak keşfettiler. Daha da kötüsü, Taliban ile pazarlık yapmak zorunda kaldılar. Görüşmeler, şubat 2020’de kendileriyle bir “barış anlaşması” imzalayan Eski Başkan Donald Trump’ın iktidarı sırasında başladı. Taliban, el Kaide’den ayrılma ve Kabil’deki Afgan hükümeti ile bir anlaşma için görüşmesi karşılığında mayıs ayından itibaren güçlerini azaltmayı taahhüt etti. Anlaşma, Amerika’nın çekilmesi aslında mayıstan başlayıp 11 Eylül’de tamamlanacağından ve Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani hükümeti geçen yıl hareketten 5 bin tutsağı serbest bıraktığından, işlerin gidişatını tersine çevirdi. Ancak süreç Taliban tarafından pek hoş karşılanmadı ve bir sözcüsü, “Doha Anlaşması’nda belirtilen tarihte tüm yabancı kuvvetlerin 1 Mayıs’ta ana vatanımızdan çekilmesi” talebinde bulundu.

Öte yandan, anlaşmaya göre Taliban, el Kaide ve diğer “terörist” gruplarla ilişkileri kesme ve Afganlar arasında barış görüşmelerine girme sözü verdi, ancak bu görüşmeler aksadı.

Birçok siyasi kaynak, mevcut Afgan hükümetinin uzun sürmeyeceğini öne sürüyor. New York Times’a göre, Amerikan istihbarat teşkilatı, savaşan tarafların iktidarı paylaşma konusunda anlaşmaya varmadan Amerikan güçlerinin çekilmesi halinde Taliban’ın Afganistan’ın çoğunu iki ila üç yıl içinde işgal edebileceğini Biden’e bildirdi.

En olası senaryo bu olduğuna göre, bir intikam savaşı başlatmak ve ardından tüm bir ülkeyi yok edip halkını yirmi yıl boyunca cezalandırdıktan sonra oradan çekilmek dışında Amerikan işgalinden çıkarılabilecek tarihsel sonuç nedir?


AFGANİSTAN’DAN KAÇIŞ

Al Halic
Başyazı

Amerikan’ın ve NATO’nun Afganistan’ı işgalinden yirmi yıl sonra çekilmesi isteğe bağlı bir karar değildi. Aksine, bu ülkedeki başarısız savaşın ve Amerika ile müttefiklerinin umdukları zafere ulaşmadaki yetersizliğinin dayattığı bir karardı. ABD bu savaşta hem insani hem de maddi açıdan boşu boşuna çok yüksek bir bedel ödedi. Bu nedenle şubat 2020’de Doha’da yapılan doğrudan müzakerelerde Taliban’la mutabık kalınarak Afganistan’dan çekilme ABD’nin Eski Başkanı Donald Trump’ın kararı oldu. Sonrasında şu anki Başkan Joe Biden, önümüzdeki mayıs ayında çekilmeye başlama ve New York’a yönelik saldırıların yirminci yıl dönümü olan 11 Eylül’de tamamlama kararı aldı.

Bu savaş, Amerika’nın tarihteki en uzun, insan ve maddi kaynaklarını en çok tüketen savaşıdır. Bu savaş ona 1 trilyon dolardan fazla paraya, 3 bin 200’den fazla ölüye ve yaklaşık 21 bin yaralıya mal oldu. Bu arada Afgan güvenlik güçleri yaklaşık 50 bin asker kaybetti ve binlercesi yaralandı. Ölen ve yaralanan sivillerin sayısına gelince, bununla ilgili resmi bir kayıt bulunmamaktadır.

Çekilmenin koşulsuz olması dikkat çekicidir. Bu da savaş alanında Taliban’dan kaçmak anlamına geliyor. Bu husus stratejik hesaplamalarda Taliban’a Afganistan’ın geleceğini belirleme yeteneği sağlayacak, askeri bir yenilgi olarak kabul edilmektedir. Eşref Gani liderliğindeki Afgan hükümetinin uzun süre dayanamayacağı tehlikeli bir durumun varlığına işaret ediyor.

Afganistan’ın uzun süreli bir iç savaşa gireceğine dair bir korku var. Çekilme aynı zamanda Afgan cumhurbaşkanını ve hükümetini Taliban’ın insafına bırakacaktır. Afgan ordusu, hareket karşısında uzun süre dayanamaz. Sağlanan finansmanına ek olarak, operasyonlarının çoğu, doğrudan Amerikan ve NATO kuvvetlerinin desteğine bağlıdır. Bir ABD istihbarat raporuna göre, Afgan hükümeti Taliban karşısında ayağa kalkmak için “mücadele edecek”.

Afgan güçlerini tehdit eden tek hareket Taliban değildir. IŞİD gibi bazı Afgan vilayetlerinde kendine yer bulan başka örgütler de mevcut.

Dahası, geri çekilme Pakistan, Hindistan, Çin ve Rusya gibi daha büyük bir rol oynamak isteyen bölgesel güçlerin yolunu açacaktır. Hepsi Afganistan’da ABD’nin yokluğunda gerçekleştirebilecekleri stratejik çıkarlara sahip.


IRAK’I YÖNETMEK İÇİN ‘ILIMLI’ BİR SEÇENEK OLARAK MUKTEDA EL- SADR’IN ŞANSINI ARTIRMAK

Al Arab

Iraklı kaynaklar, Sadr hareketinin yaklaşan Irak seçimleri için hazırlanmaya başladığını bildirdi. Kendisiyle ihtilaflı olan ABD’ye sadık birçok hareketin yerine Irak Şii sahnesinde ılımlı ve etkili alternatif olarak kendini Amerika’ya sunacak.

Kaynaklar al Arab’a, Şii siyasi yelpazesinin ABD’nin Irak’taki güçlerini hedef alan saldırılardan sorumlu olmakla suçlanan İran yanlısı Haşdi Şabi ile bölünmelerden muzdarip Dava Partisi, el Hikmet kalıntıları gibi zayıf hareketlerin yanı sıra, Haşdi Şabi’de bulunan fraksiyonun ondan bölünmesine rağmen hâlâ güçlü olan Sadr Hareketi güçleri arasında dağıldığını söyledi.

Hareketin iç tartışmalarına aşina olan Iraklı bir kaynak, “Sadrist hareketinin iktidarın tadına bakması, bakanlarını devletin yapılarına ve Dava Partisinden az olmamak üzere diğer her yere yerleştirerek kota sisteminden yararlanmasının ardından Amerikan işgaline karşı propaganda çağı geride kaldı” dedi.

Hareketin Lideri Mukteda el Sadr, ABD’nin seçeneklerinin daralmakta olduğunun farkında. Neredeyse tamamen İran Kudüs Gücü’nün direktiflerine tabi olan Haşdi Şabi’nin üstesinden, kendisine bağlı olanların çoğunu yolsuzlukla suçlandığı için ve günden güne eriyen Dava Partisiyle; basında görünürlükleri halk desteğinden çok daha zayıf olan hareketlerle gelmesinin yolu yok. Sadr hareketi, geçtiğimiz yıllarda yaşanan her şeye rağmen ‘ılımlı akım’ haline geldi.

Pazartesi günü Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, 10 Ekim’de erken seçim yapma kararını imzaladı. Irak Başbakanı Mustafa al Kazımi’nin Şii seçmenlerin büyük bir bölümünü sivil devlet lehine çekme çabasına rağmen, Sadr Hareketinin Fırat’ın orta kısımlarında ve Irak’ın güneyindeki bölgelerde hükümetten şikayetçi olanlara ek olarak Bağdat’taki mahallelerde yoksullar arasındaki halk desteği büyük.

El Kazımi henüz kişisel siyasi projesini tanımlamadı, ancak zaman onun için daralıyor. Ayrı bir siyasi eğilim olarak seçim yarışına girip girmeyeceği ya da İran’ın özellikle onu Washington ve Batı’ya yakın gördüğü ve Irak’taki Arap akımının dönüşüne kapıyı açmaktan sorumlu olduğu için kendisine sadık Şii hareketinden ayrı siyasi çalışma yapmasına izin verip vermeyeceği belli değil.

El Kazımi hükümeti silahların gücünden uzakta, uluslararası gözetim altında adil bir oylama süreci yürüteceğine söz verdi. Ancak Haşdi Şabi milislerinin direniş göstermeden meydanı terk etmesi zor.

Sadrist hareketin Irak’taki siyasi süreçteki konumu; meşruiyet eksikliği ve hatta yasaklanması nedeniyle saldırıya uğramasından; Irak devletinin, ordusunun ve güvenliğinin kurumlarına sızmaya ve başbakanın seçenekleri üzerinde kısmi kontrol sağlamaya döndü.

ABD, Haşdi Şabi güçlerinin devletin imkanları üzerindeki hakimiyetiyle yüzleşebildiği sürece Sadr’ı kullanma seçeneğine kapalı görünmüyor. El Kazımi hükümeti, Haşdi Şabi ile açık bir çatışmaya girme konusunda isteksiz.

Mukteda el Sadr Irak’ta daima İran sahasının dışında olduğunu ve onunla beraber hareket etmediğini öne sürmeye çalıştı. İran’ın Şii Mercilik fikri üzerindeki hegemonyası karşısında Rahmetli babası Muhammed Sadık El Sadr Merciliğin Arap olduğunu vurguluyor.

Seçimler yaklaşırken, Hukuk Devleti Koalisyonu Başkanı Nuri el Maliki, aralarındaki farklılıkları azaltmaya çalışarak Sadr ile flört etmeye ve onu İran’ın müttefiklerinin saflarına getirmeye çalıştı. El Maliki, “Benimle uzlaşmak isteyen herkese elimi uzatıyorum, anlaşmazlık istemiyorum. Ne Mukteda el Sadr ile ne de başkasıyla anlaşmazlığın devam etmesini istiyorum” dedi. Mukteda el Sadr ile uzlaşmak için bir ara bulucunun olmasını reddetti.

Iraklı gözlemciler, Sadr’ın önümüzdeki seçimlerde “ılımlılık” veya İran’dan uzaklaşma bayrağı altında önemli sonuçlar elde edebileceğine inanıyorlar. Ancak Tahran’ın Irak sahnesini kontrol ettiği ve bölgesel manevralar yaptığı sistemin bir parçası olmaya devam ediyor. Iraklı Siyasi Analist ve Yazar Mustafa Kamel, “Sadr, İran’ın Irak’taki en tehlikeli ajanıdır. Ona verilen rol, kartları karıştırmak ve siyasi sisteme bir cankurtaran halatı sağlamakla sınırlıdır. Bu onun değişken pozisyonunun ve adımlarını sağ ile sol arasında değiştirmesinin sırrıdır” dedi.

Kamel, al-Arab’ a yaptığı açıklamada, “Iraklılar tarafından desteklenmediğini ve geniş çapta reddedildiğini, pazarlıkların ön plana çıkması nedeniyle Sadr’ın seçimleri kazanabileceği sözlerini ekledi.

Geçtiğimiz yıllarda Sadr’ın imajını yenilemek için Arapçılık eksenli çabalar sarf ettiğini ancak “Ulusal Liderlik” rolü oynamaya devam edemediğini belirtti. Bunun nedeni, kısa süre sonra olağan, kaotik, mezhepçi yoluna geri dönmesi olduğunu ifade etti.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et