19 Nisan 2021 00:00

Katillerimizi bilelim

Her gün bu 300’e yakın aile kaybettiği yakınının acısını yaşarken, bir gün şu soruyu sormayacak mı: Acaba kaybettiğim annem, babam ya da kardeşim bu salgın doğru yönetilseydi bugün yaşar mıydı?

Fotoğraf: DHA

Fatih Sürenkök
Fatih Sürenkök

Salgında üçüncü dalga, pik üzerine pik yapıyor. 2020 yılı Kasım ayının sonunda başlayan ikinci dalganın pik yaptığı günlerde, örneğin 28 Aralık 2020 de vaka sayısı 15 bin 197, yaşamını kaybeden insan sayısı 257 idi. Bu hafta vaka sayısında sürekli olarak bu sayının 4 katını yaşıyoruz. Yaşamını kaybeden yurttaşlarımızın sayısı da maalesef ki 270’in üzerinde. Ölümler rekor kırıyor.

Kaldı ki, yaşamını yitirenlerin sayısı TTB ve yerel yönetimlere göre çok daha fazla. Geçen hafta alınan, sözde kısmi kapanma kararları ile salgının hızını azaltmaya çalışıyoruz. Bunun yeterli olmadığını, bu konu ile ilgili her kurum, herkes söyledi. Ama, bizi yönetenlerin kafasında ya da önceliğinde siyaset ve ticaret, bilimin önünde yer alıyor. Bu cümleyi kurarken, (ki bu köşede sıklıkla kurduğum ve inandığım bir cümle) acaba bizi yöneten siyasetçilere haksızlık mı yapıyorum, diye düşündüm. Neden mi? 

Ocak 2020’de kurulan, ülkenin değişik hastane ve tıp fakültelerindeki, bilim insanlarından oluşan Bilim Kurulu’nun aldığı hiçbir kararı bilmiyoruz. Yine bu öldürücü salgından kişisel ya da toplumsal kurtuluşumuzun tek yolu olan aşı uygulamasına dair kararları alan bu kurulun öncelik sıralamasını da bilmiyoruz. Bildiğimiz, alanda yaşadığımız ve gördüğümüz. Doğal olarak da bu işlerin uygulayıcısı olan sağlık bakanlığı ve iktidarı sorumlu tutuyoruz. Biz, sağlık çalışanları 13 aydır Bilim Kurulu’nun doğru kararlar aldığına, ancak sağlık bakanlığı ya da hükümetin bunları uygulamadığına inandık. Ya tersi ise! Ya, bu alınan kararların altında onların da imzası varsa.

Daha önce de başta TTB ve meslek odaları olmak üzere, kimi uzmanlık dernekleri ve sendikalar Bilim Kurulu’nun aldığı kararların kamuoyu ile paylaşılmasını ve şeffaf olmasını istediler. Geldiğimiz noktada, her gün 300’e yakın insanımızı kaybediyoruz. Her gün bu 300’e yakın aile kaybettiği yakınının acısını yaşarken, belki o an düşünmese de bir gün şu soruyu sormayacak mı? Acaba kaybettiğim annem, babam ya da kardeşim bu salgın doğru yönetilseydi bugün yaşar mıydı? Ve bunun cevabını almak için çaba gösterir miydi? Bugüne kadar yakınını yitiren, 35 bin 926 aileden bir kısmı “evladımın katili kim?” diye sormayacak mı?

TTB ve Tabip odaları “salgını yönetemiyorsunuz, ölüyoruz” diye açıklama yapıyor, polis müdahale ediyor. Sağlık çalışanları, yine yoğun viral yük altında çalışıyor. O sağlık çalışanı, evine virüs taşıyor, evindeki yakınlarına aşı yapılsın istiyor. O polis, futbolcudan önce aşılanmak istiyor. Toplu taşıma şoförleri, kapatılmayan fabrikalardaki emekçiler, kapatılmayan AVM çalışanları virüs yükü altında ölümle yüz yüze çalışırken, iktidar, jest olsun diye yurtdışına 170 bin doz aşı gönderiyor.

Biz hala ülkeye gelen aşının miktarını da kimlere yapıldığını da bilmiyoruz. Bir aşının bir can olduğunu bildiğimiz bu günlerde, bu sürecin de doğru yönetildiğini bilmemiz gerekiyor. İktidar ve Bilim Kurulu dışında her kurum, parti, dernek, meslek odası, hatta herkese bir önerim var. Başta TBMM araştırma komisyonları olmak üzere tüm alanları zorlayarak, Bilim Kurulu’nun bugüne kadar aldığı tüm kararların kamuoyu ile paylaşmasını ve bugünden itibaren de Bilim Kurulu’nun tüm toplantılarına TTB ve ilgili uzmanlık derneği temsilcilerinin katılımını sağlamak gerek.

TBMM’de muhalefet, araştırma komisyonları ve soru önergeleri ile her ölümün, her aşının hesabını sormalı. Tıpkı kaybolan 128  milyar dolar gibi! Tıpkı 17 Nisan 2012 tarihinde tedavi ettiği hastanın yakını tarafından göğsünden bıçaklanarak öldürülen Ersin Aslan gibi. Halk, varsa hırsızını da katilini de bilsin. Sağlıkla kalın.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI