20 Nisan 2021 00:08

Yazar Ayşe Özlem İnci: Yerin dibi matematiksel olmayan duygusal bir konum

Yazar Ayşe Özlem İnci, ilk öykü kitabı “Yerin Dibinden Geliyorum”u anlattı.

Ayşe Özlem İnci | Fotoğraf: Alper Korkmaz 

Paylaş

Ege KARACAN

Yazar Ayşe Özlem İnci’nin ilk öykü kitabı “Yerin Dibinden Geliyorum” okurla buluştu. Öykülerinde çok kimlikli ve kültürlü karakterler yaratan İnci, taşradan metropole uzanan geniş bir coğrafyada yerin dibinden gelenlerin izini sürüyor. İnci, yerin dibini “Yeryüzünde ayaklarımı yere basa basa yaşamak için meydana çıkmadan evvel ikamet ettiğim matematiksel olmayan duygusal bir konum.” sözleriyle açıklıyor.  

Kitabın ismiyle başlayalım: “Yerin Dibinden Geliyorum”… Yerin dibi neresi ve oradan nereye gidiyorsunuz?
Yerin dibi, farklı zamanlarda, bazen utançla, bazen saklanmak için, bazen hepten yok olmak, görmemek, duymamak için yerin dibine girmek istediğim ama asla uzun süreli orada kalmaya niyetlenmediğim, yine ne olacaksa yeryüzünde ayaklarımı yere basa basa yaşamak için meydana çıkmadan evvel ikamet ettiğim matematiksel olmayan duygusal bir konum.

 “Zenaki” başlıklı öyküde iç acıtan bir sesleniş var: “Der voğormia”… Ermenice olan cümlenin Türkçesi “Tanrım merhamet et”… Öyküden yola çıkarak merhamet sizin için ne anlam ifade ediyor? 
Merhametin söz konusu olduğu yerde aciz ve muktedir karşı karşıyadır. Merhamet dilenen, merhamet isteyen, merhamet eden... Hepsi bakıldığında bir muhtaçlık haliyle ilişkilidir. Merhametin niyeti, nasıl kullanıldığı, kimlerin dilinde ya da ruhunda olduğu da önemlidir elbette. Mevcut düzeni, hali korumak ya da alışılagelmişin dışına çıkıldığında insanlara geri dönmelerini söylerken kimi zaman bunu bağıra bağıra kimi zaman da içten içe sizi kemirerek yapan bir  hiza aracı olabilir. Bu yanıyla merhamet, bana muhafazakar bir sözcük gibi gelir. Özellikle toplumsal meselelerde insanlar arasında kullanışlı bir araç olarak kabul edilip, referans olarak  gösterildiğinde sayıklamadan öteye gidemeyen, tesirsiz bir sözcük olmaktan başka bir şeye dönüşemeyendir. Bu meselelerde kullanılması içinse bir hafızaya gerek vardır. Ne zaman geçmişle ilişkili toplumsal bir mesele gündemde olsa yaşanmışlıklarla bağ kurularak merhametin meydanda kanlı canlı olması dilenir. Bunun için hafıza ve merhamet kişiyi birlikte dürtsün istenir. Peki bu hep böyle olduğunda insanlardaki gerçek karşılığı ne olur... Öyküde Zenaki diliyle buralarda geziniyor.

Kitaptaki hikayelerin karakterleri genel olarak kadın… Cecilia, Züleyha, Zeynep Teyze, Hayal Hanım, Zelal, Cemre… Bu baskınlığı nasıl açıklarsınız?
Benim öncelikli isteğim hikayeler anlatmak. Bunu yaparken de anlatmak istediğim hikayedeki anlatıcı kim olduğunda o atmosferi, diyeceklerini daha güçlü aktarır, işte bununla meşgul oluyorum. Mesela soruda ismi geçen Zelal karakterinin o hikayedeki önceliği benim için  kadın değil de bir çocuk karakter olması. Böyle bakıldığında kitaptaki kadın, erkek ya da cinsiyetsiz karakterlerin nasıl bir amaçla kurgulandığını açıklamış olurum sanırım.

Billie Holiday ve Edith Piaf’a ithaf edilmiş bir öykü var kitapta… İthaftan ötesi, öykünün karakterleri de Billie ve Edith… Dünya tarihinin iki önemli müzisyenini okyanus kenarında buluşturuyorsunuz. Bu öykünün hikayesinden bahseder misiniz biraz? Nerden esinlendiniz?
Yıllar önce besteci bir arkadaşıma orkestra müziği fikri olarak, Kıyıda Tomris Uyar, Virginia Woolf, Camille Claudel’i deniz kenarında buluştursan acaba ne konuşurlar, hangi enstrüman kimi temsil eder diye sormuş ve keşke böyle bir beste yapılsa, demiştim. O dönem yazmıyordum. Yıllarla birlikte bu fikir benimle oradan oraya yol aldı.  Billie Holiday ve Edith Piaf benim sevdiğim müzik insanlarıdır. Ben de bu geçmişten gelen fikrimle ikisini yan yana getirsem nasıl olur diye düşündüm. Hızlı olarak düşündüğümde birbirlerine asla sahneden seslenmemeleri gerek, evet, deniz seviyesi, sıfırdır, ikisi de eşit konumda olurlar, diyerek hemen notlar almaya başladım. En uygun yer hikaye itibarıyla okyanus olarak geldi. Aynı seviyedeki iki sahne insanı sahne dışında, sahnenin yarattığı ilişkiler düzleminin ötesinde yan yana geldiklerine birbirlerine hangi kimlikleri üzerinden açılırlar merakımın peşinden gittim diyebilirim.

Öykülerde kimi zaman köy atmosferiyle karşılaşıyoruz, kimi zaman boğucu bir metropol havasıyla… Kimi zaman da bir okyanus kenarında buluyoruz kendimizi… Farklı coğrafi atmosferleri anlatmanızın temelinde neler yatıyor?
Yazmak, bana uçsuz bucaksız bir ayrıcalık tanıyor. Yazmaya oturduğumda bunun farkında olarak düşünüyor, yaratmaya çalışıyorum. Yazarken, beni o klavye ya da defterin başına oturmaya ikna eden düşüncemi ve hissettiğim duyguyu tavlayacak hikayeler yazma arzusundayım. Böyle bir atmosfer içerisinde olunca dediğiniz gibi kimi zaman okyanus kıyısında kimi zaman da bir köye cümlelerle  gidebiliyorum.

Öykülerde farklı kimlik ve kültürlerden karakterler yer alıyor. Kitapta bunları ortak paydada buluşturan özellikler nelerdir?
Hepsi bakıldığında bir yerlerde ve bir zamanlar yerin dibinde mesai harcamışlarsa da yeryüzünde o ayaklarıyla yere bastıkları zeminde kendileri olarak var olmaya çabalayan kişiler değiller. Hayata eşlik etmek yerine, “Ben tam olarak böyleyim”, diyerek hayatın kendilerine eşlik etmesini tercih eden karakterler olduklarını söyleyebilirim.

ÖNCEKİ HABER

Ambarlı Liman işçisi: Bizi yarım insan yapanlara karşı gelin 1 Mayıs’ta birleşelim

SONRAKİ HABER

Düzce Erciyas Boru'da grev kararı asıldı: Taslaktan geri adım atmama kararı aldık

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa