Ayşe Lokumcu: Metin için 10 yıl bekleyen yargı bize gelince çok hızlı
Metin Lokumcu'nun yaşamını yitirmesine ilişkin dava nihayet başlıyor. Dava öncesi Lokumcu ailesi ile görüştük. "Hakaret"ten 11 ay ceza verilen Ayşe Lokumcu, "Yargı bize gelince çok hızlı" dedi.
Metin Lokumcu'nun ailesi | Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Meltem AKYOL
Artvin
Metin Lokumcu’nun Hopa’da polisin kullandığı biber gazı nedeniyle yaşamını yitirmesine ilişkin dava 9 yıl 11 ay sonra nihayet başlıyor. Dava öncesi Lokumcu ailesinin evine konuk oluyoruz. Ve öğreniyoruz ki kardeşlerini kaybettikten sonra fişlenmiş aileleri: "Lokumcu soyadı kırmızı listedeydi" diye anlatıyorlar.
Kardeşlerden Ayşe Lokumcu ise 2015’te yaptığı bir paylaşımdan dolayı geçtiğimiz martta ceza almış 11 ay, "Hakaret"ten. “Yargı bize gelince çok hızlı” diyor Mete Lokumcu ve ekliyor: “5 yıl önceki şeyi çıkarıp pandemide, ha bu Mart’ta ceza verdiler. Eee Metin, o 10 yıldır bekliyor.”
Bunca yıldır bekledikleri adalete hâlâ çok yakın olmadıklarının farkındalar ama vazgeçmeye de niyetleri yok. Ulaş Lokumcu, “Ne olursa olsun peşini bırakmayacağız. Nereye götürürlerse götürsünler, ne yaparlarsa yapsınlar” diyor.
YASAK KARARI, HEDEFE KOYMA: YİNE GİZLİ EL Mİ?
Metin Lokumcu 31 Mayıs 2011'de, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın Hopa mitingi öncesinde HES’lere karşı basın açıklaması yapmak üzere toplanan grupla beraber biber gazına maruz kaldı. Gaz nedeniyle fenalaştı, kalp krizi geçirdi ve hepimizin gözü önünde hayatını kaybetti.
Bugün yaşasaydı 64’ünde olacaktı. Hayatını kaybettiğinde 54’ündeydi. Ölümünün üzerinden neredeyse 10 sene geçti ama dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın sözleri hiç çıkmadı akıldan. Erdoğan protestocuları "eşkıya" olarak adlandırırken Metin Lokumcu hakkında ise "Bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gerek duymuyorum" sözlerini sarf etti.
Yarın Lokumcu’nun ölümüne ilişkin davanın ilk duruşması Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Geride bıraktığımız aralık ayında apar topar Trabzon'a kaçırılan duruşmadan önce bu kez de sayısız yasak geliyor. Yapılabilecek tüm eylem ve etkinliklerin sıralandığı kararda, Trabzon’da "Kaymakamlık ve Valiliğin onaylamadığı her türlü etkinlik" yasak.
Yasak kararının alındığı gün bazı yerel internet sitelerinde, Metin Lokumcu fotoğrafı ile birlikte "İşte HDP'lilerin Trabzon'a geleceği tarih" gibi hedefe koyan haberler düşüyor önümüze.
Süreci başından beri takip eden Avukat O. Meriç Eyüboğlu, dosyaya müdahale olduğunu anlatmıştı bir sohbetimizde. Daha hayatını kaybettiği andan itibarren Metin Lokumcu’nun Erdoğan’ın hedefi olduğunu da hatırlatarak. Daha önce çok dosyada karşımıza çıkan "gizli el" devrede mi yine?
ADALETTE "KENDİ ADAMLARI" KRİTERİ…
Davayı takip etmek için Trabzon’dan Hopa’ya geçiyoruz, Lokumcu ailesi ile görüşeceğiz.
Otobüse biner binmez sorular ve sohbet başlıyor, yalnızca bana değil herkes birbirine nereye gittiğini soruyor, ben gelmeden başlamış olmalı. Bazı sorularıma toplu cevaplar verenler oluyor: Bu İkizdere'ye, şu Ardeşen’e, beriki Fındıklı’ya. Sıra bende… "Ben gazeteciyim" diyorum, "Davaya geldim, Metin Lokumcu davasına". Yanımda oturan teyze kim olduğunu soruyor, "Hani Hopa’da 2011 yılında biber gazından hayatını kaybeden öğretmen" diyorum, biraz duralıyor, “Çok yıl geçmiş, 2011 diyorsun. Bilsek de unuttuk. Onca yıl…” diyor.
Biraz arkadan bir ses, “O dava bitmedi mi?” daha diye soruyor. "Hiç başlamadı ki" diyorum. Yanıtı “Kendi adamları olsaydı şimdiye bitmişti. Onlardan değil ondan olmuyor işte. Ha bu adalet mi şimdi?” diye soruyor.
YAŞATTIĞI DERE İLE YAŞIYOR SESİ…
Davayı izlemek için gelen gazeteci arkadaşlarım Filiz Gazi ve Evrim Kepenek ile Lokumcu ailesinin evine konuk oluyoruz, Kemalpaşa’nın Dereiçi köyüne. "Metin Hoca’nın köyü" diyorlar buraya epeydir. Kardeşler bir arada, en büyükleri Metin; O yok. Mete, Neşe, Ayşe, Nilgün, Songül bir arada, tam da Metin abilerinin istediği gibi. Oğlu Ulaş da İzmir’den gelmiş. Hep birlikte karşılıyorlar bizi.
Hani insanın içinin hiç tanımadan ısındığı evler, yerler vardır, işte öyle bu ev. Sanki uzun zamandır uğramadığımız bir yakınımızın evi, hep aynı sıcaklıkla karşılanılan… Hal hatır soruluyor, sohbet ediliyor. Söz hep O’na geliyor. Songül, “Bizi bir araya getirmek istiyordu hep, şimdi bir aradayız ama o yok” diyerek başlıyor söze.
Derenin sesi eşlik ediyor sohbetimize. Üzerine HES kurulmak istenen dere bu, Metin Lokumcu’nun uğruna mücadele ettiği hani. Mücadele ile korunan ve sanki onun sesi ile aramızda Metin Lokumcu.
Metin Hoca’nın bütün kardeşler için bir başka olduğunu görüyoruz onlar anlatırken.
Ayşe’nin “Lisedeydik, abim çalışıyordu, bizi okuttu. O kadar paylaşımcıydı ki, abimiz her şeyimizdi. Her şeye koşardı, yetişmeye çalışırdı” diye başladığı sözü Songül tamamlıyor: “Komşunun çayı var, hadi Songül gidelim. Hastaneye gitmesi gerek birinin, o götürür. 'Ben zaten gidiyordum' der. Böyle biriydi.”
İKİ OY UĞRUNA YALANLAR…
Peki o gün gerçekten ne oldu Hopa’da. Mete Lokumcu bir çırpıda anlatıyor:
“Seçim çalışmasında 32 tane ile gidilmiş, bir tane ilçeye gidilmemiş, Hopa’ya geliniyor. Yaşam alanına, deresine, çayına, suyuna sahip çıkmak için buranın yerli halkı bir pankart astı. Sadece bir pankart. Belki halk burada bir şikayetini söyleyecek, buna fırsat vermeden Hopa’yı dağıtmaya başladılar. Daha Erdoğan Batum’a inmemiş bile. Samsun’a altı TOMA’yla gidip 17 tane TOMA’yla Hopa’ya gelmenin belli bir amacı vardır. Sonra Metin Hocada ‘kalp yetersizliği vardı’, yok ‘astım vardı’ diyorlar. Metin Hoca dağda gezerken arkasından yetişilemiyordu. Minareyi çalan kılıfını uydurur ya, bu işte o."
Metin Lokumcu’nun ardından çok şey söylendi, "eşkıya" da dendi, "taş atıyordu" da dendi. Bu haberlere öfkesi dinmiyor Mete Lokumcu’nun: “Bu çok acı bir olay. Kardeş acısını biz orada yaşadık. Biz hazır değildik bu olaya. Şokunu atlatmak çok da kolay olmadı. Hiçbir insan ölümü hak etmez ama kayıtlara da geçmiştir. Metin’in ağzından küfür bile geçmemiştir. Seçimde iki oy uğruna bu kadar yalan konuşulmaz, elinde limon görünüyor, limonu taş diye söylediler. Kim söyledi? Taklacı medya. Metin Hoca taş atmış. ‘Beni de alın götürün, kurtarın memleketi’ diyen, elleri arkasında olan bir adama biber gazı sıkmanın anlamı var mı?” diye soruyor.
Ulaş dahil oluyor söze: “Babamı kaybettikten sonra kafası eğik gelen insanlar oldu buraya, 'Bizim üzerimizde Metin abinin hakkı var, hakkınızı helal edin’ dediler. ‘Terörist’ damgası yemişti ya, biz Metin abinin ne olduğunu biliyoruz dediler” diyor.
"O GÜN 'İMAMIN ORDUSU DEFOL' DİYORDU BABAM, SONRA ONLAR DA GÖRDÜ AMA…"
Ulaş, babasını kaybettiğinde 22’sindeydi. Şimdi 32’sinde, bir kızı var, Deren Doğa.
Ama o gün yaşananlar aklında Ulaş’ın, babası ile yaptığı telefon görüşmeleri: “Çay zamanıydı, basın açıklamasından sonra beni aradı, durum çok kötü, acayip saldırıyorlar dedi. Baba, dedim, altı üstü basın açıklaması. Hopa’da yemek yer gibi basın açıklaması yapılır. Olmayan bir şey değil. ‘Burada değişik değişik insanlar var, tanımadığımız insanlar var. Böyle bir şey görmedim, burada bir şey olacak’."
Sonra babası Metin Lokumcu’ya yaptığı “dikkat et” uyarısına aldığı yanıt: "Oğlum, biz dikkat edersek, burada bir dünya çocuğa zarar gelecek." Sonra hepimizin bildiği o görüntü, ellerini arkaya götürüp "Hadi tutukla beni, kurtar vatanı" dediği o görüntüler.
Ekliyor Ulaş: “Biz o gün orada, babam, amcam, köyümüzdeki abilerimiz, ablalarımız, benim yaşıtlarım orada bağırıyordu, ‘İmamın ordusu Hopa’dan defol’ diye. 2016 yılında attığımız slogan başlarına geldi. Biz orada o vakit bunlar bu ülkeye zarar veriyor diye bağırıyorduk. Bize ne yaptılar? Benim babamı, Hopa’nın da Metin abisini aldılar.”
"CUMHURBAŞKANI'NIN DA 'YANLIŞ YAPTIK' DEDİĞİ HES’LERE KARŞI ÇIKIYORDU BABAM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini de hatırlatıyor Ulaş: “Cumhurbaşkanı kendisi dedi, ‘Biz İstanbul’a ihanet ettik’ diye. Aynı şekilde Giresun’da geçen yıl olan sel sonrasında Cumhurbaşkanı yine ‘Bu HES’ler konusunda acaba yanlış mı yaptık’ dedi kendi ağzıyla. Benim babam bunlara karşı çıkarken öldürüldü.”
LOKUMCU AİLESİNE FİŞLEME, KARDEŞE 11 AY CEZA
Adalet sağlanmadığı için yas süreci de hiç tamamlanamadı Lokumcu ailesinin.
Üstüne fişlendiler. Ulaş, “Hastaneye gidip de, yatak bulamadığımız oldu, ‘buna yatak vermeyelim’ deniyordu. Devlette ‘Lokumcu’ soyadı kırmızı listedeydi” diye anlatıyor o günleri.
Metin Lokumcu davası ancak 9 yıl 11 ay sonra açılabildi ama kız kardeşi Ayşe Lokumcu, beş yıl önce yaptığı paylaşımdan yargılandı da ceza aldı bile. Gerekçesini şöyle anlatıyor: “5 yıl önce abimin acısıyla paylaştığım ‘Hopa’dan Gezi’ye selam’ ifadelerinin yer aldığı paylaşımımdan 11 ay ceza aldım. Hakaret içeriyormuş. Dava Mart’ta sonuçlandı. İlk defa burada bahsediyorum, ben hiç konuşmadım.”
“Yargı bize gelince çok hızlı” diyor Mete Lokumcu: ”5 yıl önceki şeyi çıkarıp pandemide, ha bu Mart’ta ceza verdiler. Eee Metin, o 10 yıldır bekliyor!”
"DURUŞMAYA GETİRİLSİNLER"
9 yıl 11 ay sonra görülecek dava öncesi -bu satırlar yazılırken- adeta sıkı yönetim ilan edildi Trabzon’da. Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya sanıklar getirilmeyecek. Mahkeme yazılı ifadelerini talep etti. Ulaş Lokumcu, “İsterdim karşımıza çıksınlar. İfadelerindeki dedikleri gibi bana desinler ki, ‘emir verdiler, ben emri uyguladım’. Ben de sorayım, ‘senin vicdanın yok mu?” diyor.
BAŞKA BABALAR, EVLATLAR YİTMESİN DİYE…
2013'te, Hatay'da gaz fişeğiyle vurularak öldürülen Ahmet Atakan, yaşasaydı bugün 31 yaşında olacaktı. Berkin Elvan 22’sinde.
Diyarbakır'da gaz fişeği ile öldürülen çocuklardan Mahsum Mızrak 32’sine girecekti, Enes Ata ise 23 olacaktı…
Kimleri baba, kimileri evlat, kimileri kardeş… Geride kalanlar hep aynı sanki.
Ulaş Lokumcu, sohbetin bir yerinde “Biz ne yaparsak yapalım babamız geri gelmeyecek, biliyoruz” diyor ve ekliyor: “Ama bu davayla en azından bundan sonra biber gazının bir silah olduğunu göstermiş olacağız. Bundan sonra olaylarda belki biber gazının kullanımını, içindeki kimyasalları etkileyebiliriz. Bizim amacımız o. Ve belki bir insanın daha hayatta kalmasını sağlayacak. Yoksa bu devlet aynı devlet, Gazi olaylarında da aynı devletti, Gezi'de de aynı devlet. Biz bir çentik atmak istiyoruz tarihe.”
Sami Elvan da en çok "başka evlatlar gitmesin diye" bırakmadı davasının peşini…
"NEREYE KAÇIRIRLARSA KAÇIRSINLAR…"
Toplumsal olaylarda hayatını kaybedenlere dair davalarda yaşananların benzeri yaşanıyor belki. Sanıklar değişiyor, mağdurlar değişiyor ancak yargılama pratikleri aynı işliyor. Davalar ya hiç açılmıyor ya gerçek failler hiç yargılanmıyor. Sonuçta süreç cezasızlıkla sonuçlanıyor. Ancak 9 yıl 11 ay sonra açılabilen dava için de "cezasızlık" endişesi var Ulaş’ın. Onca yıl sonra açılabilen davada yer alan 13 sanık için 6 yıla kadar hapis istendiğini hatırlatıyor. Davanın, ilk duruşmaya saatler kala Trabzon’a kaçırıldığını da… Ve son olarak şunları söylüyor:
“Ne olursa olsun peşini bırakmayacağız. Nereye götürürlerse götürsünler, ne yaparlarsa yapsınlar.”