Depremzedelerin karşılaştığı hukuki sorunların çözümü için neler yapılabilir?
İzmir'deki deprem sonrası yaşanan sorunlardan biri de konutları hasar görmüş yurttaşların karşılaştıkları hukuki sorunlar. Konuyu Avukat Hanife Yıldırım ile konuştuk.
Fotoğraf: AA
Ramis SAĞLAM
İzmir
İzmir’de 30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan depremin ardından farklı birçok sorun yaşanmaya devam ediyor. Deprem sonrası yaşanan önemli sorunlardan biri de konutları değişik düzeyde hasar görmüş yurttaşların karşılaştıkları hukuki sorunlar. Depremzedelerin bu süreçte karşılaştıkları hukuki sorunları ve neler yapmaları gerektiğini Avukat Hanife Yıldırım ile konuştuk.
Maliklerin uğramış oldukları zarardan dolayı maddi ve manevi dava açma haklarının bulunduğunu söyleyen Yıldırım, “Yapı müteahhidinin, fenni mesulün uygulamanın kalitesinden, büyükşehir belediye başkanlığının proje ve uygulama konusundaki denetimini tam olarak yerine getirmemesinden dolayı dava açılabilir. Yine statik proje müellifinin binanın iyi projelendirilmemiş olmasından, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının plan ve projelendirme konusundaki denetim görevini tam olarak yerine getirmemesinden, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının afet durumu ile ilgili gerekli çalışmaların ve denetimlerin yapılmamasından dolayı da dava açılabilir” dedi.
‘İDARE VE ÖZEL ŞAHISLARA DAVA AÇILABİLİR’
Depremzedelerin idare ve özel şahıslara dava açabileceklerini belirten Yıldırım, bu davalardan kusurları oranında tazminat çıkacağını söyledi. Yıldırım, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, büyükşehir belediyesi ve AFAD’a olan kısmı için idare mahkemesine, yapı müteahhidi, statik proje sorumlusu ve fenni mesule karşı asliye hukuk mahkemesinde dava açabilirler. DASK veya konut sigortası yaptıran kişiler sigortadan ödenmeyen veya eksik ödenen bedel için Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açabilirler. Dava açma ön şartı ara buluculuk görüşmesinin yapılmasıdır” dedi.
Yine az hasarlı binalarda taşınmazların içinde bulunan hasarlar ve ortak alanlardaki zararların giderilmesi için dava açılabileceğini belirten Yıldırım, “Orta hasarlılar için de binanın güçlendirme ile kullanılabilir hale gelecekse güçlendirme bedelini ve deprem nedeniyle uğramış oldukları zararları talep edebilirler. Ağır hasarda da deprem nedeniyle uğramış oldukları zararları ve konut ile ilgili zararı talep edebilirler” diye ekledi.
HANGİ KANUN NE GETİRİYOR?
Son dönem yaşanan depremler sonrası hangi kanunun uygulanacağı tartışmasının önemli bir sorun olarak depremzedelerin karşısına çıktığını belirten Yıldırım, burada asıl uygulanması gereken kanunun 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun olduğunu söyledi.
Bu kanunun hem çok eski hem de daha çok müdahale ve iyileştirme çalışmalarına yönelik olması nedeniyle güncel yaşama uyarlanması gerektiğini belirten Yıldırım, “Uygulamada deprem sonrası yapılan-yapılacak yardımlar 7269 sayılı Kanun çerçevesinde; yıkım ve diğer tahribatların giderilmesi, binaların yeniden yapılması da 6306 sayılı Kanun çerçevesinde yapılmaktadır. Bu nedenle herkes mecburen binaların yeniden yapılması için 6306 sayılı Kanun’dan yararlanmaktadır” diye konuştu.
‘CİDDİ HAK KAYIPLARI ORTAYA ÇIKTI’
İzmir’de yaşanan 30 Ekim 2020 depremi sonrasında 6306 sayılı Kanun uygulanırken de ciddi hak kayıplarının ortaya çıktığını ifade eden Yıldırım, “Depremden hemen sonra özellikle yıkım ve ölümlerin meydana geldiği bölgedeki binalar için 6306 sayılı Kanun’un 6/a maddesi uyarınca toplamda 7 adet proje alanı ilan edilmiştir. Bu alanlarda 6/a maddesi uyarınca hak sahiplerinden herhangi bir muvafakatname alınmaksızın resen bakanlıkça işlem yapılmıştır. Bu madde ile kamulaştırma dahi aranmaksızın devlet özel mülkiyete tabi taşınmazlara el koymuş ve hazine adına tescil edilmiştir. Ayrıca yine bu maddeye göre yapılacak konutlardaki projeye devlet kendisi karar vermiş ve yapımına başlanmıştır. Aynı durumda olan proje alanı dışındaki hasarlı binalar mevcut imar planları ile taşınmazlarını yeniden yaptırabileceklerdir. Bu da yine özel mülkiyetin ihlalidir” dedi.
‘BİNALARIN GERÇEK HASAR DURUMU YANSITILMADI’
Hasar tespiti için ayrıntılı teknik ve bilimsel inceleme yapılmadığını iddia eden Avukat Hanife Yıldırım, yapılan tespitlerin çoğunun binanın gerçek hasar durumu yansıtmadığını vurguladı. Bunun da hak sahipliği durumunu zorlaştırdığını ve 7269 sayılı Kanun kapsamında yapılacak yardımlar ve yeniden konut yapılması için verilecek kredi desteğini etkilediğini söyledi.
Deprem sonrası birçok binanın 6306 kapsamında kentsel dönüşüm sürecinde aldırdıkları risk analiz raporu, karot basınç dayanım testinde binalarının çürük olduğunu ve göçme tehlikesi altında olduğuna vurgu yapan Yıldırım, “Hasar tespiti bu anlamıyla hak sahipliğinde mağduriyete yol açmaktadır. Bu da başta DASK ödemeleri için açılacak davalar olmak üzere açılacak tüm davaları etkilemektedir. Bu noktada acilen kanun değişikliğine ihtiyaç vardır” diye ifade etti.
DAVADA ZAMAN AŞIMI
Depremzelerin dava zaman aşımı sürelerine de değinen Avukat Hanife Yıldırım, “İdari yargıda açılacak tazminat davalarında (tam yargı davalarında) zaman aşımı süresinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Yasası’nın 13. maddesine göre, zarara uğrayanların haksız ve hukuka aykırı eylemi öğrenmelerinden başlayarak 1 yıl ve herhalde eylem gününden başlayarak 5 yıldır. İdareye karşı açılacak davalarda, Çevre Şehircilik Bakanlığı, AFAD, Büyükşehir Belediyesi ise bu süre 1 yıldır. İdareye dava açmadan önce idareye başvuru zorunluluğu bulunmaktadır. Haksız fiil nedeniyle hasarın gerçekleştiği andan itibaren hukuk mahkemelerinde Borçlar Kanunu gereğince 2 yıl içinde dava açılabilir” diye konuştu.