21 Nisan 2021 07:11

Avrupa Süper Ligi başlamadan bitti | Futbolda tekelci anlayışa itirazı büyütme zamanı

Avrupa Süper Ligi sadece güncel bir projenin değil futbol endüstrisinde yeni bir aşamanın adı. Kerteriz noktamız bu aşamanın baş aktörü olmak isteyenler değil buna itiraz eden futbolseverler olmalı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Mithat Fabian Sözmen

Futbol dünyasına pazar gecesi pervasız bir giriş yapan Avrupa Süper Ligi, salı gecesi sahneyi kuyruğunu kıstırarak terk etti. İlk andan itibaren tepki büyüktü ve projenin arkasındaki “kötü adam”ların bunu öngörememiş olmaması ya perdeye sadece bir pazarlık filmi konduğunu ya da -daha kötüsü- bu kulüplerin sahiplerinin, yöneticilerinin tabanlarının duygu, düşünce ve gücünden tamamen bihaber olduğunu gösteriyor.

Tabii geri adım sadece taraftar tepkisi sayesinde olmadı. Kendini bir anda ölüm-kalım savaşının içerisinde bulan ve 12 kulübü sert yaptırımlarla tehdit eden UEFA’nın da bu sonuçta önemli payı var. UEFA Başkanı Aleksander Ceferin iki gün önce “yılan” ve “yalancı” olarak tanımladığı kulüplerin geri adımını takdirle karşıladığını söylüyor ancak ilişkilerin bir anda güllük gülistanlık olmayacağı kesin. Silahlar ateşlendi, kan döküldü, isyancılar geri çekildi ama savaş bitmedi.

2024/25 sezonundan itibaren yürürlüğe girecek 36 kulüplü, 225 maçlı yeni Şampiyonlar Ligi formatı suyun başını tutan ülkelerin zengin kulüplerinin ayrıcalıklarını daha da büyütüyor. 12’lerin Avrupa Süper Ligi’yle erişeceği güçle kıyaslanamaz ancak yol yavaş yavaş oraya doğru gidiyor.

Pazar gecesinden bu yana ağzından epey süslü söz dökülen UEFA için esas olan ona meşruiyetini sağlayan geniş tebaasını korurken endüstriyi mevcut ekonomik düzenin çıkarları doğrultusunda yönetmeye devam etmek. İşler Avrupa Süper Ligi gibi bir “elitlerin eliti” noktasına varacaksa da direksiyon Nyon’da olmalı.

Öte yandan Avrupa Süper Ligi projesinin arkasındaki ABD menşeli sermaye yapısının da zamanı geldiğinde bu kez daha hesaplı bir hamle yapmayı hedeflediğini düşünmek yanlış olmaz. Şimdi iki taraf da rövanşa hazırlanacak ve büyük ihtimalle bu kez işi kan dökmeden halletmeye çalışacaklar. Fakat tüm bu süreç gösterdi ki nihai hesaplaşmaya gidilirken her iki tarafın da endişelenmesi gereken sağlam bir kesim var. “Futbol sizin değil bizim, futbol kulüpleri sizin değil bizim” diyen taraftar grupları.

Dikkat ederseniz Avrupa Süper Ligi projesinin hamileri futbolun aynı zamanda bir ürün olarak “çağın gereklerine” uyarlanması gerektiğinden, yeni tüketici alışkanlıklarından, örneğin maçların süresinin kısaltılmasından vs. bahsettiler. Bu anlayış kulüplerin taraftarlarını müşteriye indirgemesi gibi futbol izleyicisini tüketiciye indirgiyor ve onu mümkünse örgütlü değil tribünde ya da televizyon başında tekil olarak görmek istiyor. Son 30 yılda bu yolda atılan tüm büyük adımlara rağmen müşteri olarak görülmeyi, futbola -bilinçli ya da bilinçsiz şekilde- kapitalistlerin nazarından bakmayı reddeden, örgütlü olmayı sürdüren ve sosyal medya sayesinde sesini gür şekilde duyurabilen bir ruhun ayakta ve güçlü olduğu görüldü. Bu, öyle etkili bir birliktelik ki futbolcuları ve teknik direktörleri de “Ben başımı sallar maaşıma bakarım” demekten alıkoyuyor. Son süreçte verilen tüm mesajlar bir şekilde kapitalizmi ve onun sporu ele alış biçimini tenkit ediyordu. Mevcut düzenden bu denli hoşnutsuzluğun bu kadar yüksek perdeden dile getirildiğini görmek sevindiriciydi. Hal böyleyken bu mesajların retorikten ibaret olmadığını görmek istiyor insan.

Avrupa Süper Ligi sadece güncel bir projenin değil futbol endüstrisinde yeni bir aşamanın adı. Kerteriz noktamız bu aşamanın baş aktörü olmak isteyenler değil bu düzene isyan edenler olmalı. Bu tekelci anlayışın yol açtığı-açacağı tahribata ancak tepkilerini net şekilde ortaya koyan futbolseverlerin, taraftarların sesini yaygınlaştırarak karşı koyabiliriz. Bu itirazın etkisi sadece futbolla da sınırlı kalmaz.

ÖNCEKİ HABER

Vedat Bilgin kimdir?

SONRAKİ HABER

Derya Yanık kimdir?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa