Hep birlikte oyuna sahip çıkalım!
UEFA kendi yarattığı canavarlar tarafından ölümle tehdit ediliyor.
Şampiyonlar Ligi Logosu
Sopalı Pankart
Avrupa Süper Ligi, 12 takım ile başlayıp 20 kulübün kendini kurtarma çabası gibi gözükse de zengini daha zengin yapma girişimidir. UEFA tarafından zaten yeterince endüstriyel hale getirilmiş futboldan “Nasıl daha fazla kar ederiz?” diye düşünen kulüpler, futbolun gelişimini hiçe saydılar. Kurucu üyeler arasında yer alan ve tek bir Avrupa başarısı olmayan kulüplerin; Ajax, Marsilya, Porto gibi kulüplerden ayrıcalıklı olduklarını düşünüyorlar. Avrupa Süper Ligi formatı da UEFA, FIFA organizasyonlarının formatlarında olduğu gibi futbolun gelişimi, kurtulması veya taraftara yönelik yapılan organizasyonlardan değil. Hele Real Madrid’in patronu inşaatçı Florentino Pérez‘in dediği gibi “yenilikçi bir fikir” değil. Çok uzun yıllardır konuşulan bu lig 1968 yılında Arthur Hopcraft‘ın kaleme aldığı The Football Man* kitabında anlatılmıştı. Daha o zamanlarda bile vizyonlu sayılmayan, sadece mali kaygılarla ileri sürülen bu fikir hala saçmalığını koruyor.
Bize göre kırılma Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nın formatının değişmesi ile başladı. O zamanlar bizi müziği ile büyülemişlerdi. Serbestatis.co yazarı Burcu Biçer‘in “Şampiyonların Klasiği” yazısında söylediği gibi “Kraliyet ailesi gibi aristokrasi ve devlet temsili için yazılmış olan bu eser, neredeyse fark edilemeyecek kadar ince müdahaleler ile her kitleden insanı bir araya getirebilen futbol şovu için uygun hale getirildi.” … “Hatırlatmayı arttırıcı bir unsur olarak müziğin kullanımını, spor organizasyonları için önemli ve iyi bir pazarlama yöntemi olarak düşünebiliriz. Şampiyonlar Ligi’yle ilgili olmayan bir insanın bile bu müziği duyduğunda zihninde mutlaka spora dair canlanan bir şeyler vardır.”Taraftar olarak savaşı kaybettiğimiz nokta ise (TSİ) 21:45 efsanesinin yayıncı kuruluş tarafından yeniden düzenlemesi olmuştu. Tabii Şampiyonlar Ligi’nin tüzüğünde “Yayın hakkı şifreli kanallara verilemez” ibaresinin kaldırıldığında global çapta doğru tepkiyi vermediğimiz için bu sonuç kaçınılmaz oldu.
OYUNU SAVUNMAK “ROMANTİZM” DEĞİLDİR
Aslında Ultras Manifestosu’nda bunlar çok açık yazılmış. 7. Madde şöyle söylüyor: “Eski Şampiyon Kulüpler Kupası formatına dönülmeli: Ülkesinde hiç şampiyon olmamış bir takım Şampiyonlar Ligi’ne katılıp kazanabiliyor.” Bu günler tribün büyüklerimiz tarafından yıllar önce ön görülmüş. 8-9-10 ve 11. Maddeler** bu endüstriyelleşmenin baştan önüne geçmek, sponsor egemen oyunu engellemek için konulmuştur.
Bu maddeler için mücadele vermiş olsaydık, bugünkü gündem hiç olmayacaktı. Forma arkasına isim yazmasına izin vermeyen bir federasyon bunlara cüret edemezdi. Manifesto’nun devamında Ultras başlığıyla direkt taraftarın kendisine seslendiği yerde yer alan sadece altı madde var. Bu altı maddenin beş tanesi taraftarın bağımsız olması için yazılmışken sadece bir tanesi tüm taraftarların (Ultra’ların) ortak sorunlarda birleşmesi gerektiğini ele alıyor. 5. Madde; “Diğer takımların Ultras’larıyla birlikte TV kuruluşlarına karşı mücadele etmeli.” Bu maddeyi çok önemli buluyoruz. Yayıncı kuruluşlar oyunun seyrini değiştiriyor. Sporun performansını etkiliyor. Daha çok reklam geliri için oyunu hiçe sayıyor. Bu maddenin bize söylediğini yerine getirebilirsek, 21:45 te şifresiz kanalda yeniden Şampiyonlar Ligi olabilir. O zaman da kimse format değiştirmek zorunda kalmaz. Giderek ucube bir hal alan bu organizasyon eski güzel günlerine geri döner. Geçtiğimiz haftalarda Almanya Ultra’ları senelerdir sürdürdükleri protestolar sonucunda, federasyondan pazartesi maçlarını artık hafta sonu oynanacağı kararını çıkarttırdılar. Bu anlatılanlar ütopik, ulaşılmaz ya da futbol romantizmi değil.
GÜÇ TEKELLERİNİN SAVAŞI
UEFA kendi yarattığı canavarlar tarafından ölümle tehdit ediliyor. Aslında bizim gibi UEFA ile anlaşamayan Ultra’lar için, çekirdeğini alıp bir bira açıp karşılarına oturup keyifle izlenecek olaylar bunlar. Yesinler birbirlerini, “Dinsizin hakkından imansız gelir” hissiyatı oluşuyor, lakin öyle değildir. Bu olaya bir atasözü bulacaksak “Filler tepişir, çimenler ezilir” olurdu. UEFA yıllardır bu kulüplere yaptığı çifte standartlar ile hem yerel liglerinde hem de Şampiyonlar Ligi’nde öne çıkmalarına ön ayak oldu.
1993 senesinde Galatasaray’ın dönemin en önemli takımı Manchester United‘ı Şampiyonlar Ligi Ön Elemesi’nde elemesinin ardından başlayan tartışmalar sonucu hemen bir statü değişikliğiyle, katılımcı sayısı artırma ve bazı lig takımlarının direkt katılımı gibi kurallar sezon içinde getirilerek, Manchester United o sezon Şampiyonlar Ligi’ne resmen zorla alınmıştır.
Legia Warszawa Ultraları, Celtic FC iki maçta alınan 6-1’lik üstünlüğe rağmen ufak bir hata ile elenmeleri sonrası yaptıkları koreografi hala akıllarda. *** UEFA logosu önünde, gömleğinde Euro para birimi işareti olan ve elinde “6 < 1” şeklinde kura kâğıdı tutan bir domuz resmi tüm kale arkasını kaplamıştı. Açılan pankartta “ÇÜNKÜ FUTBOL ÖNEMLİ DEĞİL PARA HALLEDER” yazıyordu. Boş alanlarda ise her zamankinden daha az meşale yanıyordu. Bu olay sonrası Legia Warszawa takımı meşale nedeniyle 80 bin Euro para ceza aldı. UEFA bugün onları sırtından bıçaklayan bu 12 takım için asla böyle cezalar vermedi. Veremedi. Vermez.
Peki neden şimdi ters düştüler? Gelirlerin düştüğü söyleniyor. Ufak bir Google araması ile Arsenal’in sahibi Stan Kroenke’nin, servetini 2020 yılının başından bu yana 370 milyon Euro artığı bilgisi Türkçe kaynaklardan bulunabiliyor. Bu servetin artış nedenlerinden birisi de Arsenal oyuncularının maaşlarında indirim yapmasıydı. Avrupa Süper Ligi’ne başkanlık eden Perez, UEFA‘nın ESL‘e katılan futbolcularının milli takımlarda oynatılmayacağı tehdidine karşı, “kendi Dünya Kupamızı düzenleriz” şeklinde karşılık vermişti. Bu söz düellosunda bile gelirlerin düşmediğini hatta bu lig için ekstra başka turnuvalar bile finanse edilebileceğini taahhüt etti.
“FUTBOL SERMAYENİN KISKACINDA”
FIFA, UEFA, yerel federasyonlar ve birkaç dev takım sponsorluk adı altında Katar sermayesi kıskacında, Avrupa Süper Ligi ise Amerika ve Arap Emirlikleri’nin kıskacında. Bu iki gücün spor üzerinden itibar düzenleme çabaları 20 senedir devam ediyor. Şimdi bu iki güç karşı karşıya. Ultra’lar bu iki güce de prim vermeden gasp edilen takımlarını, bu karışıklıktan faydalanıp kurtarmanın derdinde. İnsan hakları ihlalleri, uluslararası savaş hukuku ihlalleri ve taraftar kültürüne aleni saldırı düzenleyen sportif aklanma yöntemini kullanan Rusya, Beyaz Rusya, Çin, Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin şirket ve kamu girişimlerini takımlarımızda söz sahibi olmalarını istemiyoruz. Bu ülkelerin düzenlediği turnuvalara katılmalarını istemiyoruz. Brezilya, Rusya ve Katar’da düzenlenen Dünya Kupaları'nı bu yüzden boykot edilmesini istedik. Milli takımlarımızın bu ülkelere gitmesini istemiyoruz.
PSG ultra grubu CUP ‘un yaptığı protestoyu bir kenara koyarsak (CUP Katarlı patronun eski ırkçı ve yasaklı holiganları affederek yeniden kurduğu ultras grup). Alman Ultra’ları protestolarda başı çekiyorlar. Üstelik Avrupa Süper Ligine katılan takımların taraftarları şiddetle bu organizasyona karşı çıkıyor. Kulüplerinin önünde toplanıp “Futbolu kurtaracağız” diye bağırıyorlar. Bu protestoların sonucunda İngiltere Başbakanı devlet sopasını gösterip kulüpleri tehdit etti. Bu 6 İngiliz kulübü çekilme kararlarını açıklamak zorunda kaldı. Arsenal duyurusunda açık bir şekilde hata yaptıklarını söyledi ve taraftarından özür diledi. Ligin iptal olacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Avrupa Futbol Taraftarları (FSE) birliği önceliğinde 16 ülkeden 139 taraftar oluşumunun imza attığı bir bildiri yayınlandı. Bu “saçma” fikirden bir an önce vaz geçilmesi gerektiğini bildirdiler. Bu bildiri içinde Türkiye ‘den Çarşı, Beleştepe, UniFeb taraftar grupları ve Taraf-der, Taraftar Hakları Derneği yer aldı. Futbolu kurtarmak için yola çıkan bu 12 kulüp kendi taraftarları dahil hiçbir taraftarı önemsemediğini gösterdi ve bu bildiriye karşılık vermedi. Türkiye’de yayıncı kuruluş yüzleri Avrupa Süper Ligi’ne nefret yağdırmaya devam ederken federasyon başkanı da peşlerinden gidiyor. Biz bunlarla aynı şeyleri söylüyor gibi gözüksek bile aynı safta değiliz.
ORTAK SORUNLARA ORTAK TEPKİ VERİLMELİ
FIFA, UEFA, Yerel federasyonlar, Kulüpler Birlikleri (ESL dahil) hepsi sponsorların kuklası olmuş, sadece nereye reklam koyabileceklerini düşünüyorlar. Oyunla ve taraftarla ilgili en ufak bir fikirleri yok. Hatta bu yazıyı yazdığım sırada az izlendiği için maçların süresini kısaltmayı düşündüklerini açıkladılar. Tek yapmamız gereken Ultra Manifestosuna sadık kalıp, ortak sorunlarda ortak tepkiler verip, oyunumuza sahip çıkmak. Daha sonra kendi rekabetimizle ilgileneceğiz. Ultra kalın.