23 Nisan 2021 23:59

Gerçek Sanat

Osman Bozkurt, Gerçek Sanat dergisini yazdı.

Osman Bozkurt, Ruşen Hakkı, Güngör Gençay | Fotoğraf: Kadir İncesu 

Paylaş

Osman BOZKURT

Edebiyat, evrendeki canlı ya da cansız neden söz ederse etsin her koşulda insanı anlatır. Bu satırlar da insana ilişkindi. Bu yüzden adını “Nisan ve İnsan” koymayı düşündüm önce. Çünkü bu insanlarla nisan arasında bir ilişki vardı ve bunu sonunda belirteceğim. Ama insanı, bir edebiyat dergisi serüveni içinde anlatmak istediğimden adını “Gerçek Sanat” koymayı yeğledim. Çünkü Gerçek Sanat’ın toplumcu yaklaşımı; geçmişi, şimdiyi, geleceği birlikte ele alır ve asla anla yetinmez, anlık çıkarlarla bakmazdı dünyaya.  

Gelecek geçmemiştir daha,” diyordu bir şiirinde Emil Lungeanu. Şiirin konusu, Romanya’da büyük toprak sahiplerine karşı 1907 köylü ayaklanmasıydı. Şöyleydi bir dizesi: “şairlerin başkaldırısı kemikleşmiş düşünceye” karşı. İnsanlık tarihi, özünde sınıf mücadeleleri tarihiydi ve bu yüzden şairler, yoksul köylülerle aynı taraftaydı belli ki... Ölü kurallar koyanların kemikleşmiş iktidarları da yıkılmalıydı, korkaklığın rehaveti de. Paristeki komünarlar ve komün şairlerinin durumu da farksızdı. Sanayi devrimi burjuva edebiyatını var etmişti. Üretimi birlikte yapıyorsak, üleşimi de fırsat eşitliği temelinde birlikte yapabiliriz diyen işçilerin komünar başkaldırısı da komün şairlerini ve edebiyatını var etmişti. Zamanla sermaye küreselleşirken, toplumcu gerçekçi sanatta hemen her edebi türde ağırlığını gösterdi ve evrenselleşti.     

12 EYLÜL VE TOPLUMCULUK

Ülkemiz, öldürülmek istendiğini sezen ama canını kurtaramayan Sabahattin Ali gibi katledilen, Nâzım Hikmet, Abidin Dino, ve yakın geçmişte de Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi daha nice sanatçılarının sürgünde ölümüne yol açan bir tarihe sahip. Yurt içindeki tuzaklamalardan sıyrılanlar ise mahkemelerde, zindanlarda yaşama tutunan, direnen semboller oldu. Tıpkı sürgündekiler gibi kimi ressamdı, kimi müzisyendi, kimi edebiyatçıydı. Çünkü genel tarih, özünde sınıf mücadelesi tarihiydi ve sanat-edebiyat tarihi de onun bir parçasıydı. Yaşamı tüm karmaşıklığıyla olduğu gibi yansıtan doğalcı bir yaklaşımla veya bireyi kendi kendisinin amacı gören bireyci anlayışla davransalardı, kuşkusuz hiçbir sorunları olmayacaktı. Aynı şekilde yönetenlerin pek sevdiği ve özellikle 12 Eylül askeri rejiminin ardından popüler edebiyat diye göklere çıkarılan postmodern akıma kapılsalardı, sorun yine yoktu.   

Toplumcu bakış açısının gerçek sanat yaklaşımı, ’70’li yıllara en güçlü izi bıraktı ve karmaşıktan yalını süzen bir anlayışı yaygınlaştırdı. Hasarını bugün bile onaramadığımız askeri rejim, ’80’li ve ’90’lı yıllar boyunca sivil kıyafet giyinerek varlığını hep sürdürdü. Basın yayın alanında dağıtım ağı tekelleştirilerek, baskıcı yönetimin denetimi kolaylaştırılırken amaçları yönünde daha etkili ve daha engelleyici araçlar kullanılır oldu. Buna karşın geçmişten ve deneyimlerinden güç bulan bir anlayışla Gerçek Sanat dergisi, 1986-1987’de iki yıla yakın yayımlanabilmişti. Toplumcu yaklaşımın gerçekçi sanat anlayışını daha görünür kılmayı anlamlı bulan bir grup yazarla Gerçek Sanat dergisini yeniden yayımlamaya karar verdik. Başlangıçta Zihni Anadol, Güngör Gençay, Metin İlkin ve Yılmaz Elmas’la birlikte işe giriştik ama zamanla birçok katılım oldu. Bunlardan yitirdiğimiz birkaçını belirtmek gerekirse; Mehmed Kemal, Ruşen Hakkı, Bülent Habora, Ömer Nida, Müştak Eranus, Müşür Kaya Canpolat’ı sayabiliriz. Ayrıca çizgileriyle destek veren Cahit Ezgi unutulmazlardandır. 

SOSYALİST EDEBİYAT VE KÜLTÜR

Toplumcu sanatın yeniden toparlanıp boy vermesi gerekiyordu. Onun, önceki yıllardan gelen ve diğerlerinden çok daha güçlü olan gövdesi askeri rejim tarafından tahrip edilmişti. Hayat boşluk tanımıyordu. Postmodern veya kendisini amaca dönüştüren bireyci anlayışlar, boş buldukları sahada nalına da mıhına da vurarak toplumcu yaklaşımları küçümser olmuştu. Bilerek veya bilmeyerek doğalcı sanat anlayışına özgü görüşleri toplumcu yaklaşıma mal ederek onu, estetik yetersizlikle eleştiriyorlardı. Oysa bireysel bakışla bireyci anlayışı bile birbirinden ayırmıyorlardı. Bu koşulları zorlaştıran bir sorun da sosyalist blok diye bilinen ülkelerde oluşan çöküntülerdi. Bu nedenlerle ortamın bulanıklığı kararsızlığı kışkırtıyor, bunu fırsata dönüştürenler de iki tarafı keskin kılıçlarıyla nara atıyorlardı. Bütün bunlar, gerçekçi sanatın kürsüsü olacak bir yayın organı çıkarmayı sosyal bir sorumluluğa dönüştürdü bizim için. Biz de, tam bir görüş birliği içinde Gerçek Sanat dergisini yeniden ama yeni bir alt başlıkla yayımlamaya karar verdik. Alt başlık; Sosyalist Edebiyat ve Kültür Dergisi olacaktı, öyle de yaptık. Belirttiğim koşullardan kaynaklanan çekinikliğin giderilmesi bakımından da gerekli görmüştük bunu.

En yaşlımız Zihni Anadol, en gencimiz bendim. Kolektifimizin tüm katılımcıları, tarihimizin farklı sosyalist geleneklerinde geçen ömürlerinin deneylerini buluşturmuştu. Sosyalistler bir işe koyulursa önce ilkeleri belirler. Gerçektende bu son derece değerli bir tutumdur ve ilkeler, her sosyalistin ezberine yazılı gibidir. İlkeler, yaşamdan damıtılır ve etkinliği artırıcı yönde yaşamı kolaylaştırması beklenir. Oysa düzen içi farklı görüşlerin antikomünist olma dışındaki ilkeleri tümüyle belirsizdir ama olağan dışı kolay anlaşırlar veya uzlaşırlar. Sosyalistlerin ise ilkeleri belirgindir ama olağan dışı zor uzlaşırlar. Neyse ki biz çok zorlanmadan anlaşabilmiştik. Ortak iş edindiğimiz yayınla ilgili çok farklı görüşler olmamıştı ama Zihni Anadol ile Metin İlkin arasında; Stalin-Troçki tartışması hep sürmüştü. Tartışmaları bitmedi ama kullandıkları dil, saygılı ve samimi tutumları örnek nitelikteydi. Görüşlerini eğip bükmeden tartışmalarına karşın olgunluklarıyla sosyalist demokrasi örneği sergiliyorlardı.

Yayın politikamızı belirleyen ilkelerimizi ekim 1994 tarihli ilk sayımızda yayımladık. Birkaç ilkeyi anmamız yeterince fikir verecektir. Bunlar: “Sanatla kitlesini bütünleştirmek. Sanat kültüründe bilimsel sosyalizmin ışığı altında netleştirme çalışmaları yapmak. (...) Egemen güçlerce unutturulmaya çalışılan, sosyalist mücadele için sanat üretmiş ustaları yaşatmak. Onları yeni kuşakların belleğine aktarmak. Egemen güçlerin sanat üzerindeki oyunlarına fırsat vermemek. (...) 12 Eylül’ün derinleştirdiği sapkın edebiyat olgusunu eleştiriden geçirmek.” Koşullara ilişkin tespitlerimizle ilkelerimizin uyumu, ilkelere bağlı kalarak çalışınca verimliliğimizi olanaklı kıldı. Yayımlanabilir yazıları belirlerken, yazarının sosyalist bir kalem olması zorunlu değildi ama sosyalizm karşıtı olmaması zorunluydu. Çünkü bu kürsüye gereksinimi olan asıl sosyalistlerdi. Yine derginin planlanan günde basılması ve okura gününde erişimi, gelen her mektubun mutlaka yanıtlanması zorunluluktu. O zamanlar elektronik posta olmadığından bu çok büyük zorluktu. Mali gerekçelerle ticari reklam kabul etmeyecektik ve asla yapmadık. Sadece kültürel ürünlere yer verdik ama onlar da hem bizim gibi çulsuzdu hem de ideallerimiz bağdaştığı için gönüllü ve bedelsiz yapıyorduk.  

BAHARDA YİTİRDİKLERİMİZE      

Çökmekte olan değerler karşısında doğmakta olan değerlere sarılıyor, aydınlandıkça değişeceğimize ve değiştiğimiz oranda da değiştirebileceğimize inanarak tam bir dayanışma içinde çalışıyorduk. Her şey çok keyifle sürüyordu. Bugün benim dışımdaki dört yazar da hayatta değil. Oysa hiçbiri için “gelecek geçmemişti daha” ve geçmedi hâlâ. Geçmedi çünkü bizim bir ilkemiz de; “Sosyalist mücadele için sanat üretmiş ustaları yaşatmaktı.” Belki bu yazıyı anlamlı kılan da bu olacaktır. Bu ilke gereği derginin son 3-4 sayfası, o ay yitirdiklerimize ayrılıyor, bir bakıma onları toplu anıyor ve okurlara hatırlatıyorduk. Sadece nisan 1995 tarihli dergide yer alan yitirdiğimiz 49 şair ve yazardan; Sabahattin Ali, Behiç Duygulu, Kemal Bayram Çukurkavaklı, Ümit Kaftancıoğlu, Suut Kemal Yetkin, Oktay Rıfat, Kemal Tahir ve daha nicelerini sayabiliriz. Nisan bir bahar ayı, baharda yitirdiklerimize        Ruşen Hakkı ve bir zamanlar bu sayfaları hazırlayan Güngör Gençay da katıldı. Onu listeye eklemek de, anmak da bize kaldı. Hepsini şükranla anıyorum.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Soylu: Thodex'in kurucusu Faruk Fatih Özer'in 31 milyon lirasına el konuldu

SONRAKİ HABER

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB İzmit 1 Mayıs programını açıkladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa