26 Nisan 2021 00:36

İşçilerin balıkçısı: Bu işçi sessiz kaldığı sürece işler düzelmez

“Eskiden Soda-Kromsan’ın önüne gelirken 6-7 çeşit balıkla gelirdim. İşçi önce balığı temizletir, alır; sonra fiyat sorardı. Şimdilerde önce 'Balık kaç lira?' diye soruyor."

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Sedat BAŞKAVAK
Mersin

Balıkçı Kadir derler; Mersin’de Kazanlı ve Karaduvar’da yaşayan Arapların çoğu bilir, tanır. Kimi zaman Kazanlı Meydanı’nda balık satar, kimi zaman da telefonla sipariş veren evlere balık götürür. Üç tekerlekli motorunun kasasına koyduğu 7-8 kasa balığı kah üç beş kasa, kah üç kilo satarak evini geçindirir. Soyadını pek bilen olmaz. Kimse de sormaz. Çünkü herkesin telefonunda “Balıkçı Kadir” diye kayıtlıdır. Kadir Güner desen belki de akrabalar hariç tanıyanı bile çıkmaz ama Balıkçı Kadir’i herkes bilir.

Kadir Abi sadece kendi mahallesinin insanı tarafından değil bir kısım işçi, emekçi tarafından da tanınan, bilinen bir kişidir. Yaz kış demeden Kazanlı’nın batısında Soda-Kromsan giriş kapısında işe gelen ya da çıkan işçiler onu iyi bilirler. Kromsan’dan çıkan işçilerin balık alanı-almayanı servislere binince hemen tazgahı topladığı gibi Kazanlı’nın üstündeki Mersin-Adana kara yolunda Çimsataş Metal Fabrikası önüne gelir. İşçi bile rapor alır, senelik izne ayrılır, günlerce haftalarca işe gelmez ama Balıkçı Kadir üç tekerlekli motoruna yüklediği balıklarla her gün fabrikaların girişinde hazırdır. “Hastalık, ölüm olmadığı sürece hep gelirim” der.

Biz de Çimsataş Metal Fabrikasının önünde tanıştık Balıkçı Kadir’le. Yeni değil bizim de tanışıklığımız taa 2014’e dayanır. O sene metal işçilerinin toplu iş sözleşmesi uyuşmazlıkla sonuçlanınca işçilerle dayanışma ve grevin her anının hem Hayat TV’ye hem de Evrensel gazetesine yansıtılması için biz hep oradaydık. Balıkçı Kadir de her zamanki gibi balık satmaya gelirdi ve o günden bugüne devam eden bir dostluğumuz var desek yeridir. Bazen takılırız, “Abi hiç gelmezlik etmiyorsun, hep buradasın” deriz. O da “Siz çok ara veriyorsunuz” der. 1 Mayıs öncesi yine Balıkçı Kadir’le Çimsataş Metal Fabrikası önünde karşılaşıyoruz. Tabii bu sefer biz ondan önce geldik. O yine Soda-Kromsan işçilerinin çıkışına da balık verip gelirken biz, pandemi nedeniyle girişi ikiye bölünen vardiyaların işçisini de görelim dediğimiz için çok önceden gelmiştik.

Bakmayın siz balıkçılığına, 61 yaşına gelene kadar çok işte çalışmış. Çok şey görmüş. Ara verilince maya tutmayacağını bilecek kadar sınıf içinde çalışmışlığı da var, okuyup tartışmışlığı da. İlk olarak Soda Sanayi kurulduktan sonra inşaat işlerinde çalışmaya başlamış. “İlk sigorta girişim Soda Sanayi’de başladı ve iki ay orada çalıştım” diye anlatıyor.

Balıkçı Kadir ’91’de sebze üretimini bırakıp balıkçılığa başlamış. ’80’lerin başında başladığı işçilik hayatı, çiftçilikle devam eden Balıkçı Kadir “Durmadım, çalıştım ve emekli olmaya hak kazandım. “Üçte çocuk büyüttüm diyerek ekliyor. Kızın birini evlendirdim o kurtuldu” diyor. Anlıyoruz ki; kızının evliliği ve şu anki halinden memnun. “Diğeri yüksek lisans bile yaptı ama evde oturuyor, iş yok. Oğlan burada reklamcıydı. İstanbul’a çağırdılar, gitti. İşi iyi, onu düşünmüyorum” diyerek, yüksek lisans yapan kızının iş bulamamasını dert ettiğini de vurguluyor.

PARANIN ADI VAR EDERİ YOK

“91’den bu yana mahallelerde ve fabrika önlerinde balık satıyorsun. O zamandan bu zamana ne değişti? En çok ne zaman kâr ettin? Soda da, Çimsataş da örgütlü, sendikalı işyerleri. Diğer fabrikalara göre geliri daha yüksek. İyi balık satıyorsun değil mi?​” diyoruz. “O eskidendi” diyor:

“Bak şimdi ben anlatayım, sen karar ver. Eskiden Soda Sanayi ve Kromsan’da çalışan işçiler sendikalıydı. İkisi de Şişecam gibi İş Bankası iştiraki fabrikalar. Şimdi Soda-Kromsan’da çalışan sayısı 2 bini geçti ama sendikalı işçi sayısı 560 kişi. Sendikalı işçi sayısı toplam çalışanın dörtte biri kadar. Eskiden buradaki işçiler memurun iki katı maaş alırlardı. Soda-Kromsan’da çalışmak, camda çalışmak ayrıcalıktı. Şimdi sendikalısı da dahil çoğu asgari ücret alıyor. Eskiden Soda-Kromsan’ın önüne gelirken 6-7 çeşit balıkla gelirdim. İşçi önce balığı temizletir, alır; sonra fiyat sorardı. Şimdilerde önce “Balık kaç lira?​” diyor.

“Eski çeşitleri getirmiyorum çünkü alan yok. Artık pahalı balıkları alamadıkları için balığın ucuzunu yani sardalya, kefal, çupra, levrek ancak getiriyorum.“

Biz Kadir Abi ile geçmişten bugüne yaşamı, Soda-Kromsan ve Çimsataş işçisinin durumunu konuşurken bu arada da bazı Çimsataş işçileri gelip balık sorup, almadan gidiyor. İşçinin birisi “Kefal kaça?​” diyor, Balıkçı Kadir “30 lira” diyor. İşçi elini cebinde bir iki oynatıyor, almadan servise doğru yürüyor. “Niyeti vardı. Neden almadı acaba?​” diyorum. “Parası yok ondan” diyor, “Bakma sen, fabrika sendikalı ama geçim zor. 30 lira bile pahalı geliyor, 1 kg balık alsa 4 balık girer. Hane 4 kişi olsa, balık küçük 4 balık alsa az gelecek. 2 kilo alsa 60 lira. O da cebe dokunuyor. Çupra biraz büyük, çupra alayım dese kilosu 50 lira, o daha pahalıya mal olacak. Ne yapsın, bakıp geçmekten başka çaresi yok. Görüyorsun işte; sardalya, kefal, çupra onu bile alamıyor. İşçinin alım gücü kalmadı. Paranın adı var ama ederi yok. Bu işçi böyle sessiz kaldığı sürece de bu işler düzelmez.”

İşçiliğin ve işçilerin arasından gelen Balıkçı Kadir’i pek çok insanın okuyarak bile anlayıp kavrayamadığı o sonuca; 61 yaşına kadar çalıştığı işler, verdiği emek, çektiği eziyet, direk götürüyor “Bu işçi böyle sessiz kaldığı sürece bu işler düzelmez.” 

Ben onun bu sözleri ve yaklaşan 1 Mayıs’ta işçiler ne yapar diye düşünürken, servislerin kalkması için fabrika güvenliği düdüğünü çalıyor. Balıkçı Kadir, balıkları bozulmasın diye kapaklı strafordan kasalarının üzerini kapatıp yavaş yavaş toparlanırken sattığı balıktan kazandığı paranın bir kısmı ile gazete alıyor ve “Bu da Evrensel’e yediği cezalara karşı benim dayanışmam” diyor.

SEBZE DE ÜRETTİK AMA PEK KÂRINI GÖRMEDİK

“Soda Sanayi’den ayrıldım askere gittim. Askerden gelince ’83’te liman işletmelerinde işe girdim. ’86’da ayrıldım. Arabistan’a çalışmaya gittim. 4 ay lokantada çalışıp geri döndüm. Sonra ’91’e kadar sebze üretimi yaptım. Babamın arazisi vardı biraz, öyle ürettim. Sonra babadan ayrılınca kiralama, ortakçılık öyle ’91’e kadar sebze de ürettim ama pek kârını görmedik.”

“Sebze üretimini neden bıraktın? Burası sebze üretiminde bilinen bir yer, üretim de bol” diyoruz.  “İnsan neden bırakır. Bir memnuniyetsizlik var ki, bırakır. Memnun olsa neden bıraksın, bırakmaz. Üretim maliyeti yüksek. İnsanlar bir şekilde şimdiye kadar devam etti ama üretim maliyeti yükseldikçe ve gelirler gideri karşılamaz duruma geldikçe üretimden uzaklaşıyor insanlar. Şimdi durum daha kötü. Komisyoncusu var, hamaliyesi var, kirası var, toplama masrafları var, ilacı gübresi var. Hepsini topladığında dönüm başına en az 30 bin lira üretim maliyeti var. Sen 40 bin liraya satacaksın ki bu seneki sebze üretiminden para kazanasın. Bir de ailece çalışıyorsun verdiğin emek bunun içinde yok bile. Yapılacak iş değil yani. Ha kendi arazin olur yapacak başka bir şey yoksa üretip, satıp yaşamını sürdürmeye çalışırsın.”

ÖNCEKİ HABER

Pandemiyle işsiz kaldılar, İzmir’e göçtüler

SONRAKİ HABER

TİS süreci başlayan sağlık işçileri: Haklarımız için mücadele etmekten korkmuyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa