Hacettepe öğrencileri 1 Mayıs'a giderken göçmen emeğini ve mülteci kadınları konuştu
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Etkinlik Grubu, Yazar Ercüment Akdeniz ile "Göçmen Emeği ve Mülteci Kadınlar" başlıklı bir söyleşi düzenledi.
Fotoğraf: Evrensel
Berkay GÖK
Nurgül DENİZ
Ankara
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Etkinlik Grubu, 1 Mayıs yaklaşırken "Göçmen Emeği ve Mülteci Kadınlar" başlığıyla "Sığınamayanlar", "En Güzel Şarkı" ve "Sekizinci Kıta" kitaplarının yazarı Ercüment Akdeniz ile etkinlik düzenledi. Mülteciler için güvenceli bir yaşam ve güvenceli bir iş için en acil ihtiyacın mülteci statüsü olduğuna dikkat çeken Akdeniz, aynı zamanda 1 Mayıs’a giderken her geçen gün artan sömürü düzenine karşı da bu talebin işçileri için birleştirici bir talep olduğunu belirtti.
1 Mayıs yaklaşırken, mülteci sorunu üzerinden emek tartışması yürütmek, sosyal kültürel ve siyasal etkileri ile birlikte asıl olarak iktisadi temelde; ucuz emek gücü ve kayıt dışı çalışmaların mülteci nüfusunu bir ‘sorun’ haline getirdiğine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen etkinlikte konuşan Akdeniz, "Afganistan'dan, Eski Sovyet cumhuriyetlerinden ve Afrika'dan gelen bir insan kaçakçılığı ağı var. Bu işi yapan şebekeler var. Herkes insan kaçakçılığı şebekelerine odaklanmış durumda fakat göz ardı edilen çok önemli bir nokta var. Bu bir arz talep dengesi. Çok yoğun bir ucuz iş gücü talebi var. Bu talep böyle bir arzı doğuruyor. İnsan kaçakçılığı şebekeleri bu talebi karşılıyor. Onun için mültecilere yönelik işlenen tüm suçlarda sadece bu şebekelerin değil Türkiye sermaye sınıfının ağır bir sorumluluğu var" diye konuştu. Türkiye’deki işsizliği Türk işçilerin iş beğenmemesi ile açıklayanların doğruyu söylemediğini belirten Akdeniz, " Türkiyeli işçileri aldıklarından daha aza ikna etmek zor. Fakat göçmenler için durum böyle değil. Bu insanlar güvencesiz, korumasız ve mecbur olduğu için bu koşulları kabul etmek mecburiyetindeler. Bu durum patronlar tarafından bir rekabet oluşturmak için kullanıldı. Türkiyeli işçiler ve göçmen işçiler rekabet ettirilerek işçi ücretleri sürekli aşağıya çekildi.Asıl sorun emeği daha ucuza sömürme çabası" dedi.
Ekonomik kriz ve pandemi ile birlikte hayatın özellikle göçmen kadınlar için daha eşitsiz ve zor bir hale geldiğini anlatan Akdeniz, "Kadın göçmenlerin yaşamını daha da zorlaştıran önemli noktalardan biri şudur; ikinci evlilikler. Gerek bir Türkiyeli ile ikinci evlilik ya da bir başka göçmenle ikinci evlilik yapmak. Bu evliliklerin çoğu imam nikâhlı evlilik, yani güvencesiz. Dolayısıyla çocuk istismarına da çok açık bir alan oluşturuyor" dedi.
1 Mayıs'a giderken göçmen işçiler açısından örgütlü olmanın ve birlikte mücadelenin önemine değinen Akdeniz, " 1 Mayıs'a giderken göçmenler açısından ana tartışma şudur bence; sermaye-patronlar örgütlü ve güçlü. Buna karşın emek cephesi örgütsüz ve güçsüz. Önemli olan birliği pekiştirmek, mücadeleyi güçlendirmektir. 1 Mayısın ruhu uluslararası bir ruh. Bugüne kadar uluslararası denince Türkiye’deki işçilerle diğer ülkelerin işçileri arasındaki bir kardeşlikten söz ederdik. Ancak Suriye’deki savaş bu durumu değiştirdi. Şimdi birçok ulustan işçinin kardeşliğinden söz ederken göçmenleri göz önüne almak durumundayız " diye konuştu.
"PEKİ NE YAPMALI?"
Göçü körükleyen şeyin Suriye'deki iç savaş olduğunu ve oradaki savaştan sorumlu tüm güçlerin Suriye topraklarından bir an önce el çekmesinin ve barışın tesis edilmesinin önemini vurgulayan Akdeniz, "Bir göçmen politikası oluşturulmalı. Hem yerli ve göçmen toplumun bir arada yaşamasını kolaylaştıran bunu sağlayan bir politika maalesef henüz oluşturulmadı. Bunun bir an önce oluşturulması gerekir. Ekonomik, sosyal, kültürel bir düzenleme yapılmalıdır " dedi.
"MÜLTECİLERE MÜLTECİ STATÜSÜ TANINMALI"
Mülteciler için güvenceli bir yaşam ve güvenceli bir iş için en acil ihtiyacın mülteci statüsü olduğuna dikkat çeken Akdeniz, aynı zamanda 1 Mayıs’a giderken her geçen gün artan sömürü düzenine karşı da bu talebin işçileri için birleştirici bir talep olduğunu belirterek, "Öncelikli olarak mülteci statüsü tanınmalı. Bu kayıt dışı çalışmaları kontrol altına alır ve mültecilerin can güvenliği bakımından da önemli. Ayrıca illegal ucuz iş gücü kullanımın da önüne geçer. İkinci olarak Türkiye bir göçmen deposu haline gelmemeli. Bunun için de imzalanan geri kabul antlaşması ilk önce reddedilmeli. Bu yükün uluslararası olarak paylaşılması gerekir. Türkiye de çalışacak kimselerin onu açılmalı. Çalışma izni alma koşulları değiştirilmelidir. Aksi halde korsan çalışmanın önüne geçilemez" dedi.
Mevcut durumun ilerde kültürel bir kutuplaşma, gelecek nesiller açısından bir Afro Amerikan sosyal oluşumuna benzer ayrımların Türkiye için ne düşündürdüğü sorusu yönelten katılımcıya cevap veren Akdeniz, Türkiye’de doğmuş büyümüş, ilkokul çağına gelmiş pek çok mülteci çocuk olduğunu belirterek, ileri nesiller için bu ayrımın daha anlamışız bir hale geleceğini söyledi. Akdeniz, " Hayat akmaya devam ediyor. Bugün Suriyeli Osman ile Türkiyeli Mehmet aynı okula gidiyor aynı sınıfta okuyor. Yoksul mahallelerde başlayan bir kardeşleşme var ve çok kestirmek mümkün olmamakla birlikte sonraki nesillerde daha da derinleşecek gibi duruyor. Bir gettolaşma var, oluşması engellenemez fakat bunu kendiliğindenliğe bırakırsak bu çok olumlu bir yere gitmez. Gettolaşma göçmen ve yerli halk arasında geçişkenliği azaltır" dedi.
"İSMAİL İLE DAYANIŞMA GÖSTERMEK HEPİMİZİN SORUMULUĞU OLSUN"
Son olarak, 8. Kıta kitabında röportaj yaptığı İranlı mültecinin aktardıklarından bir katkı sunmak isteyen etkinlik katılımcısı “İran’da evrim tartışmaları yokmuş, bahsi dahi geçemezmiş. Kitabınızdaki bu kısım benim epey ilgimi çekti. İranlı mülteci İsmail, Antropoloji ve evrime ilgisinin olmasına rağmen, doğduğu memlekete bunların yasak olması akıl alır gibi değil. Onun bölümünü okuduğumda onunla sohbet etmeyi çok istedim” dedi. Akdeniz, İsmail’in 10 günü aşkındır gözaltında tutulduğunu, geri gönderme prosedürüne engel olmak için uğraşıldığını ama şu an için hiçbir şeyin belli olmadığını belirterek “İranlı mültecilerin durumları biraz daha farklı. Siyasal İslam’dan kaçan, çoğu politik insanlar. Geri göndermeleri sonucu onları bekleyen bir idam sehpası var. Buradan da İsmail’in durumunu takip etmek ve dayanışma göstermek hepimizin sorumluluğu olsun” dedi.