“Çarklar dönecek” zorbalığı ile Kovid-19 işçi salgını haline getirildi
Güvenceli iş, insanca bir yaşam, hak ve özgürlükler için birlik, mücadele, dayanışma ile 1 Mayıs'la krizin ve salgının faturasını ödememe mücadelesinde yeni ve ileri deneyimler açığa çıkacaktır.
Fotoğraf: Evrensel
Gürsoy TURAN
Çeşitli araştırmalarda salgında pozitif vaka sayısının Türkiye nüfusuna oranı binde 1,3 iken sendikalı işçiler arasında bile binde 4,1 olduğu tespit edildi. İşçiler arasında pozitif vaka oranı, Türkiye genelindekinin 3,2 katı olduğu görüldü. İnsan sağlığına değil üretimin her koşulda devam etmesine, çarkların dönmesine odaklı uygulamalar salgınla mücadelenin lafızda olduğunu çabucak açığa çıkardı. Fabrikalar ve işçi mahalleleri virüsün yayılma merkezleri haline getirildi. Tek adam iktidarının bir dediklerini iki etmemesinden de güç alan patronlar, salgını her bakımdan fırsata çevirdi. Kapalı devre çalışmadan “Mess-Safe” adını verdikleri çiplere, mesafe kelepçelerine, daha az işçiyle daha fazla üretim gerçekleştirmekten mesai saati dışında da işçinin yaşamını kontrol etmeye, kazanılmış hakların yok edilmesinden ücretsiz izin veya kısa çalışmada gösterilen işçileri işyerinde çalıştırmaya, vardiya düzeninin değiştirilmesinden hibrit çalışmaya kadar birçok uygulama ile işçilerin canları pahasına karlarını artırmayı sürdürdüler.
SALGIN KAYGISI İÇİNDEKİ İŞÇİLERE SOPALI SALDIRI
İşçilere sopalarla saldırılması ve kapalı devre çalışmanın, kelepçe takmanın gündeme gelmesi sermayenin ortaçağ köleliği koşullarında çalıştırma özlemlerini su yüzüne çıkardı. Her yerde çarkların dönmesi için işçilerin hayatını yok sayan uygulamalar esas alınırken, bu süreçte bazı iller bazı uç uygulamalarıyla da gündeme geldi. Örneğin Çanakkale; Dardanel fabrikası kapalı devre çalışma zorlamasıyla, Kocaeli, Ford Otosan’da mess-safe tartışmalarıyla, Manisa Vestel de pozitif vakaların çalıştırılmasıyla… İzmir ise; salgına karşı önlem alınması için belediye işçilerinin iş bırakma, işten kaçınma eylemleri, esnek çalışma dayatmasına karşı TÜPRAŞ işçilerinin boş servis gönderme eylemleri, Akar Tekstil'de pozitif vaka tespitiyle birlikte virüslü ortamda çalışmak istemeyen işçilere sopa ile saldırılmasıyla gündeme geldi. Bu yanıyla salgın süreci işçiler için Fransız devriminden önce olduğu gibi çalışmanın ve angaryanın zorunlu olduğu kölelik yasalarıyla çalıştırılma süreci oldu.
Salgınla mücadele ve korunmak için; dayanaksız bir biçimde her düzeyde yetkilinin, ünlünün onlarca televizyon kanalında, sosyal medyada “Evde Kal” çağrılarına karşın işçiler, sokağa çıkma kısıtlaması ilan edilen günlerde bile çalıştırıldı. 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı getirilirken 16-18 yaşında çocuk işçilere, patronlar çalıştırmak için izin çıkarttı. Sosyal mesafe çağrıları, açık/kapalı alanda kaç metre uzaklık olmalı, açıklamaları yapılırken işçiler, tıklım tıklım servislerde taşınıyor, yarım metre olmayan tezgah başında nefes nefese çalışıyordu. “Evde Kal” çağrıları, maske, mesafe, hijyen, bağışıklığı güçlendirecek beslenme önerileri vs. kampanyaların gürültüsü büyüdükçe çarkların dönmesi için dayatılan çalışma, işçilerin yaşamını değersizleştiriyordu. İtfaiye personeli Mehmet Örpek, Park bahçelerde çalışan Adem Çabuk, Nemak fabrikasında Ali Kurtuluş, tekstil işçisi Hasibe Kurtgöz, çarklar dönsün diyerek çalıştırılırken İzmir'de ölen işçilerden yalnızca dördü.
İŞÇİLER SERMAYENİN İNSANİ BİR DEĞERİ OLMADIĞINI GÖRDÜ
Çarklar dönsün diye çalıştırılan işçiler kendi hayatlarını kaybettikleri gibi kronik rahatsızlığı olan yakınları, yaşlı anne babaları ve çocukları için endişelendi, virüs bulaştırma tedirginliğini yaşadı. Sermayenin modern görünümlü zorbalığı ile açıktan yüz yüze geldi. Akar tekstilde bant ustasının virüse yakalanarak salgını evine taşıyınca yaşadıklarını mesai arkadaşlarına “babamı öldürdüm” diye ifade etmesi, işçileri ve ailelerini değersizleştirilmesinin geldiği noktayı ortaya seriyordu. Sınıf mücadelesinin yasalarından az çok haberdar olan herkes patronun gözünde işçinin, makinenin bir parçası olarak görüldüğünü bilirken; fabrikayı ekmek kapısı gören, işverene ekmek veriyor diyerek duacı olan, geri bilinçte işçiler de sermayenin, sömürü hırsının insani hiçbir değerinin olmadığını gördü.
EVDE KALAN UZLAŞMACI SARI SENDİKACILAR SALGINDA İŞÇİYİ SUÇLADI
Salgında kronik rahatsızlığı olan, testi pozitif çıkan, raporlu olan, kısa çalışmada ücretsiz izinde olan işçi sayısının artması ile işyerlerinde işçi sayısının yüzde 40 azaldığı demir-çelik fabrikalarında üretim zorlaması pandemi sürecinde iş cinayetlerini artırdı. Çalışanların iş yükü artarken çalışamayanların gelir kaybı ile geçinilmez oldu. İşçilerin ikramiye alacakları da ödenmedi. Zorda kalan ve bu süreçte sendikayı yanında göremeyen bir HABAŞ işçisi ‘büyük başkan büyük sendika’ olmakla övünen Türk Metal genel başkanına tepkisini, “sözleşme dönemi üretime dokunmadan gövde gösterisi yapmak için bizi alanlara, açıklamalara çağırmaya gelince varlar; bugünse onlar evde kalıyor, yüksek gelirleriyle bizi soran yok” sözleriyle dile getiriyordu. Yine Evrensel’e verdiği röportajda, rüzgar gülü üreten TPI fabrikasından bir işçi ise zaten kimyasallar, reçine ve zımpara, tozlu ortama maruz kaldığını ve çok sayıda işçinin astım ve solunum rahatsızlığı yaşarken fabrika yönetimi dezenfektan temin etmekte bile acele etmediğini, sendikanın ise önlemleri yerinde denetlemek, işçileri dinlemek bir yana bilgilendirmeyi bile sosyal medya üzerinden yaptığını dile getirmişti. CMS Gaziemir fabrikasında işçiler de “İSG ile görüştük, amirlere söyledik, şikayet yazdık, sendika ile konuştuk. Bir şey değişmiyor, alınan bir önlem yok” diyordu, bu işçiler bir süre sonra işten çıkartıldı. BMC'de şirket yönetimi vaka nedeniyle fabrikada 1 hafta üretime ara verirken işyerinde örgütlü Türk Metal Sendikası İzmir şube başkanı BMC’de vaka olmadığını söylediği gibi İzmir'de fabrikaların salgına karşı en güvenli yer olduğunu belirterek bilinen gerçeğin aksine bir değerlendirmede bulunmaktaydı.
MÜCADELE VE ÖRGÜTLEME GAYRETİ İÇİNDE OLAN SENDİKALAR İSB’NİN EKSİKLİĞİNİ YAŞADI
Az sayıda sendikacı salgına karşı önlem aldırmaya, işçilere dayatılan hak gaspı uygulamalarına karşı mücadele örgütlemeye çalışırken sendikaların büyük çoğunluğu “Evde Kal” çağrılarına uyup kendilerini korumaya aldı. Tek Gıda-İş Sendikası gibi sendikalar yaptıkları açıklamalarda işçileri fabrikaya virüs getirmekle suçluyorlardı. Bu süreçte toplu sözleşmeler, grev, eylem yaptırmazlar vb. bahaneleriyle sözleşmeler, kötünün iyisi, yaklaşımıyla imzalanırken 2021 asgari ücret artışı yapıldığında birçok işkolunda sendikalı işçilerin ücretleri, asgari ücretin altında kaldı.
Belediyelerde alınmayan önlemler karşısında iş durdurarak mücadele eden sendikalar, hastanelerde salgına karşı mücadelenin ön cephesinde olan sağlık çalışanlarının işçi memur ayrımına tabi tutulması ve bakanlıkça verilen sözlerin tutulmamasına karşı mücadeleyi örgütleyen sendikacılar; kısa çalışma ödeneğinde işçilerin ücret kaybının işverenler tarafından tamamlanmasını sağlayan sendikalar ve çalışma saatini, vardiya düzenini keyfince değiştirmek isteyen Koç Holding’e boş servis gönderen işçiler ve sendikaları, hepsi de ayrı ayrı mücadele ederken zorlanmalarının yanı sıra genele etkileri yetersiz ve etkisiz oldu. Geçmişte İzmir’de UPS, Savranoğlu, Büyükşehir taşeron şirket işçileri ve Billur Tuz gibi sendikalaşma mücadeleleri için dayanışmalar içinde şekillenen İzmir Sendikalar Birliği (İSB)’nin sendikal harekete kattığı güç, pandemide verilen mücadelelerde aranır oldu. İzmir Sendikalar Birliği direnişlerle dayanışmanın güçlendirilmesinin yanı sıra bölünmeye çalışılan 1 Mayıslarda “Ayıramazsınız, yaşasın işçilerin birliği” şiarıyla tutum alarak birleşik ve kitlesel 1 Mayıs’ların garantisi olmuştur.
Türk-İş, DİSK ve KESK’e bağlı 24 şubenin yanyana gelmesi ile oluşan İSB’nin, sendikalaşma ve toplu sözleşme gibi sendikal mücadelelerinin yanı sıra zamlara, pahalılığa, vergi adaletsizliğine karşı olduğu gibi dönem dönem barış ve demokrasi talepleri için de ortak eylem ve açıklamalarla sendikal harekete dinamizm katarken mücadeleye atılanın kendini yalnız hissetmediği bir dayanak oluşturduğu bilinmektedir. İşçi mücadelelerini, sendikal hareketi kontrolü altında tutmayı amaç edinmiş; açık mikrofona yansıdığı gibi “uzasa iş karışacaktı” diyerek TİS imzalama ya da imza yetkisinin sendika merkezinde olmasından hareketle grevdeki işçiye ve şube yönetimine sormadan TİS imzalama tutumunun egemen olduğu sendika merkezlerinin baskısı sonucu işlemez oldu. İSB’nin yürütülememesinin geriletici etkisini yalnız mücadeleci sendikalar değil bütün İzmir işçisi ve sendikal hareketi yaşadı. Bugün giderek ağırlaşan ekonomik krizin yanı sıra salgının da çok yönlü faturasının ödetilmesiyle yüz yüze olan işçi ve kamu emekçilerinin, böyle bir birlik ve dayanışmaya daha fazla ihtiyacı olduğu açıktır.
KRİZİN VE SALGININ FATURASINI ÖDEMEME MÜCADELESİNDE 1 MAYIS
İzmir’de hastaneler, belediyeler, petrokimya ve metal iş kolundaki önemli fabrikalarda saldırılara karşı eylemler örgütleyen sendikalar ve salgın koşullarında işyerlerinde çok daha yaygın kutlanan 2020 1 Mayıs’ı İzmir'de mücadele potansiyelini görünür kılmıştır. 1 Mayıs’a giderken Hükümetin açıkladığı ekonomik reformun, esnek ve güvencesiz çalışmanın yasal altyapısının oluşturulması gibi milyonları ilgilendiren son derece tehlikeli hedefler var. Çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, ücret ve maaşların artırılması, asgari ücretten vergi alınmaması, sağlanan gelire oranlı vergi sistemi ve zenginlerden servet vergisinin alınması, esnek çalışma uygulamalarıyla emekçilerin emeklilik, kıdem tazminatı, sosyal sigorta ve sağlık haklarının gaspı yönündeki adımların durdurulması, sendikal ve siyasal örgütlenme, söz, basın-yayın hakkı önündeki tüm yasakların kaldırılması mücadelesini güçlendirmenin ve ilerletmenin yolu, işçi ve emekçilerin birlikte ve kararlı mücadelesidir.
Bu mücadelenin önemli dayanaklarından birinin yerel sendikal platformlar olabileceği İzmir işçi hareketinin deneyiminde vardır. Güvenceli iş, insanca bir yaşam, hak ve özgürlükler için birlik, mücadele, dayanışma ile 1 Mayıs'la krizin ve salgının faturasını ödememe mücadelesinde yeni ve ileri deneyimler açığa çıkacaktır. İşçi sınıfının öfkeli ve hoşnutsuz yığınlarının ekonomik, demokratik, sosyal ve siyasal taleplerini kararlı bir şekilde savunmayı esas alan bir mücadele ve sınıf tutumu, mücadeleyi ilerletecek ve bu durumu değiştirecektir. Ekonomik krizler ve virüs salgınları altında sömürülüp, ölüme mahkûm edilmediğimiz, savaşsız, sömürüsüz ve sınıfsız yeni bir dünya için şimdiden 2021 1 Mayıs’ı kutlu olsun!