26 Nisan 2021 01:15
/
Güncelleme: 13:15

Pandemide bile tercihleri emekçiden yana olmadı

İktidarın tercihi, hiçbir zaman -pandemi ile savaşta bile- emekten ve emekçiden yana olmamıştır. Ama bu sefer, emekçinin de yoksul köylünün de tercihi bu kan emiciler olmayacaktır.

Pandemide bile tercihleri emekçiden yana olmadı

Fotoğraf: Dilek Omaklılar I Evrensel

Fatih SÜRENKÖK

Tüm dünyada olduğu gibi, İzmir’de de 2020 yılı denilince aklımıza pandemi gelecek. Koronavirüs, şimdiye kadar Türkiye’de 3 milyon 180 bin kişinin hastalanmasına, 31 bin yurttaşın can kaybına neden oldu. Yine bu dönemde, şu ana kadar Türkiye’de 395, İzmir’de 29 sağlık çalışanı arkadaşımız hayatını kaybetti. İnsanlık; savaşlar döneminde bile, bu kadar can kaybını, bu kadar acı tecrübeyi yaşamadı. İlimizde bu dönemi nasıl geçirdik? Oluşan bu tabloda biz sağlık çalışanlarının, kamu yöneticilerinin, halkımızın sonuca etkisi nasıl oldu?

11 Mart 2020 tarihinde ülkemizde ilk vakanın görülmesi ile başlayan bu dönem, maalesef ki, halk sağlığını ve koruyucu hekimliği dikkate almayan bir anlayışın sağlığı yönetmesi ile geçti. Pandemiyi yönetmek üzere kurulan “İl Pandemi Kurulu”na, il Tabip Odaları ve iktidar yanlısı olmayan yerel yöneticiler çağrılmadı. Adı olan, kararnamesi çıkarılan bu kurullar; pratik olarak da çalıştırılmadı.

SALGIN İLE SAVAŞTA DÖRT TEMEL KURUM

Salgın ile savaşta halk sağlığını takip etmekle görevli dört temel kurum vardır. Sağlık otoritesi olarak İl Sağlık Müdürlüğü, sağlık bilimini temsilen Tabip Odaları ve Üniversiteler, halkı temsilen Yerel Yönetim. Yani salgın ile savaşta bilim ve organizasyonun bir arada olması gerekir. Ne yazık ki, bu ne ilimizde ne de ülkemizde yapıldı. Bunun nedeni tamamen AKP hükümetinin kapalı kapılar ardında aldığı kararlardı. Süreci bilim değil, siyaset yönetmeye kalkınca hatalar art arda geldi ve kayıplar çok arttı. İlimizde Tabip Odası ve üniversiteler bu kurullara dahil edilmedi.

İlde halk sağlığını ilgilendiren konular için toplanan, İl Hıfzıssıhha Kurullarında, merkezi kararları çıkartmaya çalışan valilik; kararlara şerh koyan Tabip Odası Başkanını kuruldan çıkarttı. İktidarın önceliği, salgında halkın sağlığını korumak değil, bunun devlete ne kadar maliyet getireceğini düşünmek oldu. İktidar, salgının ilk haftalarındaki uzun süreli kapanma dönemlerinde, fabrikaların üretiminin devamı yönünde karar alarak, işçi ve emekçilerin daha fazla hastalığa yakalanmasına neden oldu.

Bu dönemde, en fazla öne çıkan olay ise; sağlık bakanlığının sağlık çalışanları için kişisel koruyucu ekipmanları, halk için de maskeleri dağıtmayı becerememesiydi. Bakanlık aylarca vatandaşa maskeyi nasıl dağıtacağını bilemedi. Tabip odası ve yerel yönetimler alanda el ele vererek bu ihtiyaçları gidermeye çalıştı.

Yine, salgının ilk aylarında, İzmir Tabip Odası olarak sağlık müdürlüğünden ısrarla il içindeki hastanelerin organize edilerek, en az iki steril hastane (virüslü hasta alınmayan) oluşturulması talep edildi. Böylece ilin sağlık ihtiyaçları ve sağlık çalışanlarının da doğru istihdamı sağlanacaktı. Bu çalışma, hastaların hastanede yeni bulaşlara yol açmasının önüne geçecek ve sağlık çalışanlarının daha korunmuş ortamlarda çalışmalarını sağlayacaktı. Ancak gerek Nisan 2020’deki ilk, gerekse Ekim 2020’deki ikinci dalgada, sağlık müdürlüğü bunu hayata geçirmedi.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNÜN UYARISI İLE

Aynı dönemde illerde Tabip Odaları, Ankara’da TTB; sağlık bakanının her akşam yayınladığı turkuaz tablonun yanlış veriler içerdiğini söyledi, ancak bakanlık ısrarla şeffaf olmamaya devam etti. Aylar sonra dünya sağlık örgütünün uyarısı üzerine; bakanlık vaka sayısı, hasta sayısı yalanını düzeltti.

Tüm pandemi boyunca; yerel yöneticiler, aylık ölüm sayılarının önceki yılların ortalamasından çok farklı olduğunu söylemesine rağmen, bakanlık bu konuda da yanlış bilgi vermeye devam etti.

Salgını yönetmeyi başaramayan iktidar, aynı beceriksizliği aşının temininde de gösterdi. Aşıların aralık başında geleceği söylendi. Bakanlık, mayısa kadar gelecek 100 milyon doz aşı ile toplumun yüzde 60’ının aşılanacağını duyurdu. Ancak ne aşının geliş takviminde ne de sayısında söylenenler gerçekleşmedi. Nisan ayına girerken; gelen aşı sayısı 15 milyonu, 2 doz aşılanan kişi sayısı da 8 milyonu bulamadı.

BİLİM DIŞI VE ŞEFFAF OLMAYAN BİR YÖNETİM

Bir yıllık koronavirüs salgın döneminde salgını; bilim değil, AKP siyaseti ve onların yalanlarla dolu ‘algı yönetimi’ yönetti. Kaybettiğimiz 30 binin üzerinde yurttaşın ve 400’e yakın sağlık çalışanının ölümünde bu bilim ve şeffaflık dışı yönetimin sorumluluğu vardır.

Yukarıda saydığım tüm olumsuz uygulamaların temel iki nedeni var. Birincisi; halktan, emekten yana değil sermayeden, kapitalizmden yana bir düşüncenin yönetimde olması. İkincisi ise beceriksizlik ve birlikte yönetememedir. Birinci nedenin sonucu olarak da AKP hükümeti, kısıtlı da olsa, var olan parayı yandaş müteahhitlere aktardı. Bunun yolu; geçilmedik köprüler, gidilmedik otoyollar, hastası olmayan “şehir hastaneleri” idi. 2020 yılında aktarılan para 17 milyar lira oldu.

2013 yılında AKP hükümeti, çıkarttığı yasa ile; 29 ilimize, 32 şehir hastanesi yapmayı ve 25 yılda yaklaşık 80 milyar doları yandaşlara vermeyi planlamıştı. Ancak hazinedeki para yetmedi, bugüne kadar ancak 13 şehir hastanesi hizmete girdi, 5 tanesinin de 2021’de girmesi planlanıyor. İzmir Bayraklı’da yapımına 2015’de başlanan, 2060 yataklı şehir hastanesinin 2021’de bitmesi planlansa da pek mümkün görünmüyor. İlk açılma tarihi 2019 Temmuz olarak belirlenen hastanenin, 1 yıldır ara verilen inşaatı ne zaman bitecek belli değil.

KAYNAKLAR YANDAŞA DEĞİL EMEKÇİLERE AKTARILSA İDİ

2020’de yandaşa ödenen 17 milyar lira, doğru şekilde kullanılsa idi, pandemide emekçilerin hayatı pahasına üretim bantlarında çalışması gerekmeyecek, küçük esnaf ve çiftçi de borcu nedeniyle daha da yoksullaşmayacaktı. Yine, aşının ithali için zamanında anlaşmalar yapılacak ve bugüne kadar toplumun yüzde 60’ı aşılanmış olacaktı. An itibariyle her gün 250’nin üzerinde yurttaşımızı kaybetmeyecektik.

Üzerinde durulması gereken, AKP hükümetinin 19 yıldan beri uygulamaya çalıştığı sağlıkta dönüşüm programının toplumu getirdiği durum. Sağlıkta özelleştirmenin, özellikle salgın döneminde nasıl bir yıkıma yol açtığı, maalesef bu kötü deneyim ile bir kez daha ortaya çıktı. Yandaşa aktarılan milyar dolarların çok azı ile koruyucu hekimlik güçlendirilebilir, ilçelere yapılacak nitelikli hastanelerle hastalar yaşadıkları yerde tedavi imkanına kavuşabilirdi.

Savaşların üzerinden yıllar geçse de savaş suçluları nasıl adalet önünde hesap veriyorsa, halkın egemen olduğu bir iktidarda, binlerce insanın kaybına neden olan, özellikle sağlık ve kamu yöneticilerinin yargılandığı ve ceza aldığını tarih gösterecek.

İktidarın tercihi, hiçbir zaman -pandemi ile savaşta bile- emekten ve emekçiden yana olmamıştır. Ama bu sefer, emekçinin de yoksul köylünün de tercihi bu kan emiciler olmayacaktır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL Kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et